Devir işlemleri tamamlandı, sözleşme imzalandı, anahtar elinizde. Yeni bir sayfa açtığınızı düşünüyorsunuz. Fakat birkaç gün sonra kapı çalıyor: “İcra dairesinden geldik.” Şaşkınlık yerinde. “Nasıl olur, ben bu işletmeyi yeni devralmadım mı?” diye soruyorsunuz. Oysa hukukun gözünde, devraldığınız şey sadece işyeri değil; geçmişi, borçları ve eksikleriyle birlikte bir bütün.
Bir işletmeyi devralmak, göründüğünden daha karmaşık bir iştir. Hukuken bu devir, sadece masa, sandalye, müşteri değil; aynı zamanda borç, dosya ve sorumluluk devridir. Buna “halefiyet” denir. Yani işletme el değiştirirse, o işletmeye ait borçlar da yeni sahibine geçer. “O borcu ben yapmadım” demek kulağa mantıklı gelebilir ama hukukta karşılığı yoktur. Çünkü sistem “borcu kim yaptı”dan önce “şu anda kim işletiyor” sorusunu sorar. Cevap sizseniz, geçmişin faturası da size kesilir.
Çoğu kişi bunu ancak icra kapıya dayandığında öğrenir. Devirden önce “borcu var mı” sorusu genellikle akla gelmez; ama haciz memuru geldiğinde herkes aynı cümleyi kurar: “Ben daha yeni aldım.” Oysa Türk Borçlar Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve 6183 sayılı Kanun bu konuda nettir: İşletmeyi devralan, işletmeye ait borçlardan da sorumludur. Eski sahibin vergi borcu, SGK primi, tedarikçi alacağı varsa, hepsi paket hâlinde size geçer. Devlet “borcu kim yaptı”yla değil, “kim şu an işletiyor”yla ilgilenir. Ancak her işletme devri aynı sonuçları doğurmaz. Devraldığınız işletmenin türü –şahıs işletmesi mi, limited mi, anonim mi– sizin sorumluluk alanınızı belirler. Bazı durumlarda sadece işletme borçları, bazen de tüm vergisel yükümlülükler devralana geçer. Bu farkı bilmeden atılan imza, sonradan pahalıya mal olabilir.
“Bilmiyordum” demek de kurtarmaz. Hukukta iyi niyet bazen dikkate alınır ama ihmalin bahanesi olmaz. İşletmeyi devralmadan önce borç sorgusu yapmadıysanız, attığınız imzayla yalnızca sözleşmeyi değil, borcu da kabul etmiş sayılırsınız. “Güvendim” cümlesi mahkeme salonunda fazla karşılık bulmaz. Güven iyidir ama belge ondan iyidir.
Bir de görünürde devir dediğimiz bir tablo vardır. Kâğıt üzerinde işletme devredilmiş ama fiilen hâlâ eski sahibi yönetiyordur. İcra memuru geldiğinde kasada eski patronu görürse, faturalar hâlâ onun adına kesiliyorsa, çalışanlar hâlâ ona “abi” diyorsa, “bu devir şeklen yapılmış” der ve haczi uygular. Yeni sahip olarak siz uğraşır, istihkak iddiasında bulunursunuz. Çünkü hukuk, kimin imza attığına değil, kimin fiilen işlettiğine bakar.
İşletmeyi devralırken yalnızca devir sözleşmesi yapmak yetmez. Vergi dairesine, SGK’ya ve ticaret siciline bildirim yapılmadıysa, devletin gözünde hâlâ eski sahibi işletiyor demektir. Siz görünmezsiniz ama borç görünür. Haciz geldiğinde “ben yeniyim” demek, otobüs kaçtıktan sonra bilet almaya benzer. O noktada kimse niyetle ilgilenmez; sadece sonuçla.
Bu nedenle devir öncesi mutlaka kapsamlı bir kontrol yapılmalıdır. Vergi ve SGK borç dökümlerini isteyin, tedarikçi alacaklarını yazılı olarak sorun, kira sözleşmesini ve varsa ihtarları inceleyin. İşletmeye ait demirbaşların faturalarını görün, pos cihazı ve makinelerin kime kayıtlı olduğunu tespit edin. Ayrıca kişisel mallarla işletme mallarını net biçimde ayırın; yoksa haciz geldiğinde hangi malın kime ait olduğu tartışma konusu olur.
Bir işletmeyi devralmak, yalnızca yeni bir işe başlamak değil, geçmişiyle birlikte bir hayatı devralmaktır. Masayı, sandalyeyi temizlemek kolaydır ama borçların izini silmek zordur. İmzayı atarken sadece dükkânı değil, riski de aldığınızı unutmayın. Yoksa bir gün kapı çalar, siz “yanlış geldiler” dersiniz; ama hukuk çoktan seni yeni muhatap olarak kabul etmiştir.
İşletme devralmadan önce araştırmak sizi korur, çünkü hukukta bilmiyordum mazeret olarak kabul edilmez.