Tanık çağrı kâğıdı geldiğinde çoğu kişinin tepkisi benzerdir.
“Bir şey olmaz, gider söyler çıkarım.”
Tanıklık, gündelik hayatta basit bir anlatım gibi görülür. Sorular sorulur, bilinenler söylenir, imza atılır. Çoğu zaman tanıklık, bir yakına destek olmanın doğal bir yolu olarak değerlendirilir. Ancak tanıklık, hukuki sonuçları olan ciddi bir yükümlülüktür. Mahkeme önünde yapılan her beyan, tutanağa geçirilir ve dosyanın parçası hâline gelir.
Tanıktan beklenen, kanaatini değil, bildiği gerçeği anlatmasıdır. Gerçeğin kime yaradığı veya kimi zor durumda bıraktığı bu noktada önem taşımaz. Önemli olan, beyanın gerçeğe uygun olup olmadığıdır.
Uygulamada en sık karşılaşılan tanıklık örneklerinden biri boşanma davalarında görülür. Taraflardan biri için tanıklık yapan abi, kardeş veya yakın akraba, duruşma salonuna genellikle iyi niyetle girer. Amaç nettir: Kardeşi biraz daha az tazminat ödesin ya da kusur daha hafif görünsün.
Sorular başladığında tablo değişir. Dosyada mesajlar, tarihli yazışmalar, banka kayıtları vardır. Tanık, bu bilgileri bilmektedir. Ancak “mesele büyümesin” düşüncesiyle bazı ayrıntıları eksik anlatır. Bazı olayları hiç yaşanmamış gibi ifade eder. Bazı sorulara “hatırlamıyorum” yanıtı verir.
Burada yapılan hata genellikle aynı noktada toplanır. Tanıklık, sonucu küçük bir maddi farktan ibaret sanılır. Oysa bu tür beyanlar, gerçeğe aykırı nitelik taşıyorsa yalan tanıklık riskini doğurur. Bir boşanma davasında birkaç bin liralık tazminat farkı için verilen yanlış bir beyan, tanığın kendisi açısından çok daha ağır sonuçlar yaratabilir.
Yalan tanıklık, yalnızca açıkça yalan söylemekle sınırlı değildir. Bilinen bir hususun gizlenmesi, olayların olduğundan farklı aktarılması ya da bilinçli şekilde eksik anlatılması da bu kapsamda değerlendirilir. “Ben öyle hatırlıyorum” cümlesi, her durumda koruyucu bir kalkan değildir.
Bir diğer yaygın savunma ise “tam hatırlamıyorum” ifadesidir. Olayın üzerinden kısa süre geçmişse, tanık olayın içinde yer almışsa ve dosyada somut deliller bulunuyorsa, bu beyan inandırıcı kabul edilmeyebilir. Tanık beyanı, dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilir. Çelişki tespit edilmesi hâlinde bu durum tutanaklara yansır.
Çoğu kişinin bilmediği önemli bir husus vardır. Herkes tanıklık yapmak zorunda değildir. Kanun, belirli kişilere tanıklıktan çekinme hakkı tanımıştır. Eşler, yakın akrabalar ve belirli derecedeki hısımlar bu hakkı kullanabilir. Tanıklık yapmamak hukuka uygundur ve herhangi bir yaptırımı yoktur.
Asıl risk, tanıklığı kabul ettikten sonra ortaya çıkar. Tanık, duruşmadan sonra genellikle rahatlar. “Bir şey olmadı” düşüncesi yaygındır. Ancak bazen aylar sonra gelen bir tebligatla durum değişir. Bu kez tanık, başka bir dosyada sanık sıfatıyla yer alır. Konu, yalan tanıklık iddiasıdır.
İronik olan şudur: Kardeşinin cebinden daha az para çıksın diye verilen bir beyan, tanığın kendi özgürlüğünü ve sicilini riske atabilir. Yardım edildiği sanılan yerde, bedel bizzat tanık tarafından ödenir.
Tanık kürsüsünde söylenen sözler, yalnızca o duruşmayla sınırlı kalmaz. Tutanaklara geçer, dosyada kalır ve gerektiğinde başka yargılamalarda karşıya çıkar. “Bir cümleden ne olur” düşüncesi, uygulamada en sık yanılgıya düşülen noktalardan biridir.
Tanıklık konusunda iki güvenli yol vardır.
Gerçeği olduğu gibi anlatmak ya da tanıklıktan çekinme hakkını kullanmak.
Tanık kürsüsü, hafife alınacak bir yer değildir.
Çünkü mahkeme salonlarında en ağır sonuçlar, çoğu zaman “bir şey olmaz” denilen cümlelerden doğar.