Bizim ülkede susmak bir erdem sayılır. “Ben karışmam”, “büyüklük bende kalsın”, “boş ver”… Ne kadar zarif görünür, değil mi? Ne var ki, yargı nezaketi değil, beyanı esas alır. Sessiz kalındığında çoğu zaman hak da sessizce kaybolur.
Tebligat gelir, açılmaz. “Ben anlamam o işlerden” denir. Oysa zarfı açsanız da açmasanız da, tebliğ edildiği anda süre işlemeye başlar. Sözleşme gelir, okunmaz. “Zaten güveniyorum” denir. Güven güzeldir ancak imzanın yanında hiçbir hükmü yoktur.
Bir haksızlıkla karşılaşılır, kişi “aman boş ver” der. O “boş ver” bir gün “keşke”ye dönüşür. Hukuk düzeni, “haklıyım” diyeni değil, “haklıyım ve bunu zamanında bildirdim” diyeni korur.
Mahkemede cevap dilekçesi vermemek, “kabul ettim” anlamına gelmez; ama sessizlik, delil sunmamak ve savunma yapmamakla birleştiğinde, karşı tarafın beyanlarını güçlendirir. Mahkeme, önüne konan delil ve ifadelerle karar verir. Sonra vatandaş der ki:
— Ama ben haklıydım!
Belki öyleydi; fakat söylemedi. Adalet, dile getirilmeyen hakkı değil, süresi içinde talep edileni korur.
İşyerinde maaş eksik yatmıştır, kişi “aman işimi kaybetmeyeyim” der, ses etmez. Yıllar boyunca hiçbir yazılı itirazda bulunmaz, bordroları imzalar. Sonra işten ayrıldığında dava açar. İşveren ise “her ay onayladı, itiraz etmedi” der. Hak tamamen kaybolmaz, ancak uzun süreli sessizlik, mahkeme nezdinde işverenin iddiasını güçlendirir. İtiraz, bazen hakkı korumak kadar, ispatı da ayakta tutar.
Bir gün banka hesabınıza bloke gelir. “Benim haberim yoktu” demek yeterli değildir. Tebligat doğru adrese yapılmışsa, itiraz süresi geçtiğinde takip kesinleşir. Artık “borçlu değilim” denilemez. O kısa sessizlik, borcu hukuken tartışmasız hale getirir.
İşten çıkarılan bir çalışan, fesih bildiriminin tebliğinden itibaren kısa süre içinde arabuluculuğa başvurmazsa işe iade hakkını tamamen kaybeder. “Biraz dinleneyim, sonra bakarım” diyen biri, artık hiçbir mahkemede o hakkı geri kazanamaz. Bazı haklar, yalnızca sessizlikle değil, takvimle biter.
Aslında birçok insan hakkını bilir; mesele, o hakkı aramaya niyet etmemesidir. “Mahkemeyle mi uğraşacağım?” deyip kestirip atar. Adalet, başvurmayanı duymakla yükümlü değildir. Uğraşmamak bazen huzur değil, vazgeçiştir. Fikriniz değiştiğinde, geri dönülemeyecek kadar geç kalmış olabilirsiniz.
Sessizlik zararsız gibi görünür fakat çoğu zaman zararın kendisidir.
Bir gün o sessizliğin bedeli gelir: icra, dava, kaybedilmiş hak, geç kalınmış başvuru…
Sonra herkes aynı cümleyi kurar:
— Ama ben öyle demek istemedim!
Ne yazık ki adalet “demek istemedim”i değil, “yazdım, itiraz ettim” diyeni dikkate alır.
Unutmayın, yargı açık beyanla işlem yapar.
Bir dilekçe, bir e-posta, bir itiraz bile sonucu değiştirebilir.
Yalnız, sadece içinizden söylerseniz kimse duymayabilir.
Dikkat edin:
Haklar, sahip çıkılmadığında silikleşir; siz sustukça, onlar da görünmez olur.