Bir dava açıldığında birçok kişi sürecin en zor kısmının geride kaldığını düşünür. Dilekçe verilmiştir, dosya kayda alınmıştır, artık yargılama başlayacaktır. Bu aşamadan sonra yapılacakların kendiliğinden ilerleyeceği, mahkemenin eksikleri tamamlayacağı ya da haklılığın dosyada kendiliğinden ortaya çıkacağı varsayılır. Oysa uygulamada davaların önemli bir kısmı, haksızlıktan değil, yeterince takip edilmemesinden kaybedilir. Yargılama, tarafların aktif katkısıyla ilerleyen bir süreçtir. Mahkeme dosyayı yönetir; ancak tarafın yerine delil sunmaz, talep oluşturmaz, irade koymaz. Tebligatların zamanında okunmaması, ara kararların gereğinin yerine getirilmemesi, istenen belgelerin sunulmaması ya da mahkemenin sorularına süresinde cevap verilmemesi, dosyada geri dönüşü zor boşluklar yaratır. Karar aşamasında hâkim, haklılığı değil, dosyada mevcut olanı esas alır.
Bu noktada sıkça karşılaşılan bir ifade vardır: “Ben davaya katılmak istemiyorum.” Bu cümle çoğu zaman yalnızca duruşmaya gitmemek olarak anlaşılır. Oysa davaya katılmamak, birçok durumda doğrudan hukuki sonuçlar doğuran bir tercihtir. Taraf sıfatıyla sürece dahil olmamak, taleplerini açıkça ileri sürmemek ya da yargılamayı tamamen dışarıdan izlemek, ileride “neden tazminat alamadım” sorusunun cevabını dosyanın içinde bırakır. Özellikle ceza yargılamasında bu tercih daha ağır sonuçlar doğurabilir. Ceza dosyasında katılma talebinde bulunmayan kişi, yargılama sürecine aktif taraf olarak dahil olamaz; delillerin toplanmasına, beyanların şekillenmesine ve maddi vakıanın kurulmasına etkide bulunma imkânını baştan kaybeder. Ceza mahkemeleri kural olarak tazminata hükmetmese de, ceza dosyasına pasif kalınması, sonradan açılacak tazminat davasında ispat yükünü ciddi biçimde ağırlaştırır. Bu aşamada “ben mağdurdum” demek, baştan sürece dahil olunmamasının yarattığı boşluğu telafi etmeye yetmez.
Burada önemli bir ayrımı yapmak gerekir. Duruşmaya bizzat katılmamak ile davadan tamamen çekilmek aynı şey değildir. Bazı dosyalarda vekille temsil yeterlidir ve tarafın fiziken duruşma salonunda bulunması gerekmez. Ancak müvekkilin “katılmak istemiyorum” yönündeki açık iradesi, avukatın hareket alanını da sınırlar. Avukat, müvekkilinin istemediği bir talebi dosyaya ekleyemez; katılma talebi olmadan katılan sıfatı yaratamaz; müvekkilin bilinçli olarak dışında kalmayı tercih ettiği bir süreci kendi inisiyatifiyle ileri taşıyamaz. Bu nedenle davaya katılmama tercihi, yalnızca kişisel bir tutum değil, dosyanın seyrini doğrudan belirleyen hukuki bir irade beyanıdır.
Davaya katılmamak yalnızca tarafı değil, vekilini de doğrudan etkiler. Avukatlık faaliyeti, soyut bir temsil ilişkisi değil; aktif ve sonuç doğuran hukuki işlemler üzerine kuruludur. Müvekkilin baştan pasif kalması, taleplerini netleştirmemesi ya da süreci izlemekle yetinmesi, avukatın da dosyada hukuki karşılık üretmesini engeller. Bu durum, yargılama giderleri ve karşı vekâlet ücreti bakımından somut sonuçlar doğurur. Kısacası yeterince takip edilmeyen bir dosya, hem hakkın sahibini hem de hukuki emeği zarara uğratır.
Ceza dosyasına ilgisiz kalmanın bir başka sonucu da, ileride açılacak tazminat davasını zayıflatmasıdır. Olayın nasıl gerçekleştiğine dair delillerin zamanında toplanmaması, raporlara süresinde itiraz edilmemesi, beyanların dosyaya doğru ve eksiksiz şekilde yansıtılmaması; bunların tamamı daha sonra ispat aşamasında tarafın karşısına çıkar. Başta “katılmak istemiyorum” denilerek kaçınılan süreç, ileride daha ağır bir dosya ve daha zor bir ispat yükü olarak geri döner.
Mahkeme, kimin haklı olduğunu varsayarak değil; hak iddiasını usulüne uygun şekilde ortaya koyan ve yargılama sürecine dahil eden tarafı esas alarak karar verir. Bu nedenle dava açmak, tek başına bir sonuç değildir. Asıl belirleyici olan, yargılama süreci boyunca davaya hangi ölçüde sahip çıkıldığıdır. Davaya katılmamak, süreci uzaktan izlemek ya da baştan pasif kalmak; yalnızca bir tercih değil, sonucu baştan etkileyen bir tutumdur. Hukuk, sonradan hatırlanan talepleri değil, zamanında ve açık biçimde ortaya konulan iradeyi dikkate alır. Dava açmak bir başlangıçtır; davaya katılmak ise hakkın gerçekten talep edildiği andır.