Her gün birileri dolandırılıyor ama kimse kendini “dolandırılacak kişi” kategorisine koymuyor. Çünkü çoğumuz şöyle düşünüyoruz: “Ben dikkatliyim, beni kandıramazlar.” Oysa yeni nesil dolandırıcılık yöntemleri tam da bu özgüvenin etrafında çalışıyor. Artık mesele yalnızca sahte bir mesaj değil; mesele, o mesajın zihninizde yarattığı güven hissi. Ne yazık ki dolandırıcıların en büyük başarısı, kurbanın önce kendini güvende hissetmesini sağlamaları.

Bugünün dolandırıcısı kaba davranan, tehdit eden biri değil. Tam tersine, ses tonu ölçülü, kelimeleri seçili, çoğu zaman da resmî kurumlardaki çalışanları birebir taklit edecek kadar ustaca konuşan biri. Bir banka personeli kadar sakin, bir kargo görevlisi kadar pratik, bir avukat kadar resmî… Bu profesyonellik hissi, insanın ilk saniyede “tehlike yok” diye düşünmesine yol açıyor. Asıl açıklık da tam bu anda doğuyor.

Son dönemde en sık karşılaşılan yöntemlerden biri, “yetkili biri gibi davranma” taktiği. Dolandırıcı sizi aradığında öyle bir üslup kullanıyor ki, şüphe duymak yerine “sağ olsun ilgileniyor” demeniz işten bile değil. Telaşlandırmıyor, bağırmıyor; tam aksine, sorun çözen bir çalışan gibi davranıyor. Bu sakinlik, dikkati gevşettiği için tehlike büyüyor.

Bir diğer yöntem, birebir kopyalanmış internet siteleri ve uygulamalar. Dolandırıcılar artık markaların logolarını, renklerini, sayfa düzenlerini o kadar iyi taklit ediyor ki, tanıdık görünüm otomatik olarak “doğru yer” algısı yaratıyor. Oysa o sayfa, sadece sizin bilgilerinizi almak için hazırlanmış bir kopya. İnsan tanıdığı bir şeyi sorgulamaz; dolandırıcıların tüm stratejisi de bu refleks üzerine kuruludur.

Sosyal medya ise bambaşka bir tuzak alanına dönüştü. Bir anda karşınıza çıkan “kazandınız”, “çekilişimizi kaçırmayın”, “dev indirim” duyurularının önemli bir kısmı aslında kimlik avı girişimi. Tıklanılan sahte bağlantılar, gerçek markaların logolarıyla açılan formlar, hatta resmîymiş gibi görünen sahte hesaplar… Merak duygusu, fırsatı kaçırma korkusu ve birkaç saniyelik dalgınlık birleşince risk katlanıyor.

Bu noktada önemli bir gerçeği hatırlatmak gerekiyor: Bütün dikkatlere rağmen her insanın dalgın bir anı olabilir. Dolandırılan kişinin hâkim, savcı, doktor ya da avukat olması bu gerçeği değiştirmez. Bu yüzden mesele, hatanın büyüklüğü değil; fark edildiği anda doğru adımı atmaktır. Dolandırılma tutarının az ya da çok olmasını önemsemeden şikâyetçi olmanız, yalnızca kendi hakkınızı korumakla kalmaz; aynı kişinin onlarca kişiyi daha kandırmasını da engeller.

Bir ayrıntı daha var: Bazı dolandırıcılar özellikle “uğraşmaya değmeyecek” küçük tutarları hedefliyor. Çünkü biliyorlar ki insanlar 200–300 lira için şikâyetle uğraşmak istemeyecek. Fakat bu yöntemle günde yüzlerce kişiden küçük meblağlar toplayan kişiler, toplamda ciddi gelir elde ediyor. Yani sizin “küçük” gördüğünüz tutar, onların sisteminin temel dayanağı. Bu nedenle az ya da çok demeden şikâyet etmek, bu zincirin kırılmasında kritik rol oynuyor.

Peki ne yapılabilir? Aslında çözüm sandığınızdan daha basit: Teyit etmek. Sizi arayan kişi bankadan olduğunu söylüyorsa, konuşmayı kapatın ve bankanın resmî numarasını kendiniz arayın. Kargo mesajındaki linki açmak yerine uygulamadan kontrol edin. Sosyal medyada bir kampanya görürseniz, önce hesabın gerçekten o markaya ait olup olmadığını doğrulayın. Birkaç saniyelik teyit, bazen aylarca verilen emeği korur.

Unutmamanız gereken temel bir kural var: Gerçek kurumlar sizden hiçbir zaman linke tıklamanızı, şifrenizi söylemenizi veya telefondan işlem onaylamanızı istemez. Bu üç isteğin herhangi biri geliyorsa, orada durup düşünmek gerekir.

Dolandırıcılık bugün kılık değiştirmiş olabilir; yöntemler daha ikna edici, daha teknolojik ve daha profesyonel hâle gelmiş olabilir. Ancak sizin elinizde onlardan daha güçlü bir araç var: sorgulama. Bir anlık “emin olayım” deme refleksi, çoğu zaman tüm maddi kaybın önüne geçer.

Dikkat edin: Dolandırıcılar sizi kandırmak için birkaç dakikaya ihtiyaç duyar; sizin kendinizi korumanız için ise sadece bir an durup düşünmeniz yeterlidir.