Kiracının evden çıkmaması, ev sahibi için en büyük kâbustur. Kira günü gelmiş, ödeme yapılmamış, “önümüzdeki ay çıkarım” denmiş ama çıkılmamış… Ev sahibi için tek umut ışığı masadaki bir kâğıttır: tahliye taahhütnamesi. Kiracı imzayı atar, “Şu tarihte çıkacağım” der. Ev sahibi içinden “oh be” der ve rahatlar. Fakat bu rahatlık çoğu zaman erken gelir. Çünkü o kâğıt bazen gerçekten kapıları açan bir anahtar olur, bazen de çekmecede unutulan işe yaramaz bir parça kâğıt.
Farkı yaratan şey, belgenin ne zaman ve nasıl imzalandığıdır. En sık yapılan hata, kira sözleşmesiyle aynı gün taahhütnamenin de imzalatılmasıdır. Ev sahibi kendini güvenceye almış sanır. Oysa Türk Borçlar Kanunu’nun 352. maddesi açıktır: Tahliye taahhüdü sözleşmeyle aynı gün verilemez. Yargıtay da bu konuda defalarca ev sahibinin hevesini kursağında bırakmıştır. Yani ev sahibi mahkemede elini kaldırıp “ama elimde taahhüt var” dese de, dava durumunda hâkim o belgeye bakıp geçersiz olduğunu söyleyebilir.
Doğru zaman ise bambaşkadır. Anahtar teslim edilmiş, kiracı yerleşmiş, eşyalarını dizmiş, hayatını kurmuş… İşte birkaç hafta sonra alınan imza özgür irade sayılır. Hukuk da buna değer verir. Hâkimler için mesele sadece imzanın varlığı değil, o imzanın baskı altında atılıp atılmadığıdır.
Bir diğer önemli nokta da tarihtir. Uygulamada hâlâ görüyoruz: “Boş bırakın, sonra doldururuz.” Ancak gözden kaçırılan nokta şu, hakim sonradan doldurulan belgeleri kolaylıkla ayırt edebiliyor. Sonuç hüsran.. Hukuk netlik ister. Gün, ay, yıl belliyse o belge işlerlik kazanır. “01.09.2026” gibi net bir tarih yoksa, ev sahibinin eli boşa düşer. Ayrıca unutulmamalıdır: Bir kere alınan taahhüt sadece o tarih için geçerlidir. Yeni dönem için yeniden taahhüt gerekir. “Geçen sene imzalatmıştım, bu yıl da geçerli” diyen ev sahipleri icra dairesinden eli boş döner.
Çoğu ev sahibinin fark etmediği başka bir ayrıntı daha vardır: aile konutu meselesi. Kiracı evliyse, yalnızca onun imzası yeterli değildir. Aile konutu koruması devreye girer. Eş imzalamamışsa, ev sahibinin elindeki belge süs kâğıdına döner. Duruşmada hâkim, “eşin imzası var mı?” diye sorduğunda, cevabı “hayır” olan ev sahibi için bütün plan çöker.
Uygulamada bunun acı örnekleri çoktur. Bir ev sahibi düşünün: Elinde imzalı taahhütle icraya başvurur. Ancak belge aynı gün imzalanmıştır ya da kiracının eşi imza atmamıştır. İlk bakışta ev sahibi elini güçte sanır. Fakat kiracı bu eksikliği itiraz olarak ileri sürdüğü anda, ev sahibinin kozu kumdan kale gibi yıkılır. O noktada süreç uzar, iş icra memuruyla hızlı tahliye değil, yıllarca sürecek dava dosyası olur. Oysa doğru zamanda, doğru kişilerden alınmış bir taahhüt, ev sahibine kısa sürede icra yoluyla çözüm getirebilirdi.
Peki doğru alınmış bir tahliye taahhütnamesi ne sağlar? Tarih net yazılmış, imza kontrattan sonra atılmış, eşin rızası da alınmış… İşte o zaman ev sahibinin elindeki kâğıt kalkan değil, doğrudan bir kılıca dönüşür. Dava açmaya gerek kalmaz. Doğrudan icra takibiyle tahliye mümkündür. Bir sabah kapıya icra memuru gelir. Ev sahibi kahvesini huzurla yudumlarken, kiracı için kahvaltının tadı kaçar.
Sonuç açıktır: Tahliye taahhütnamesi, doğru zamanda ve doğru kişilerden alınmışsa ev sahibinin en sağlam sigortasıdır. Yanlış alınmışsa, kiracının evde kalma biletidir.