Danıştay’ın son kararları, yüksek kasa bakiyesi nedeniyle yapılan tarhiyatlarda varsayımların artık yeterli olmadığını; idarenin somut delil ve kapsamlı araştırma zorunluluğunun açıkça ortaya çıktığını gösteriyor.

Vergi incelemelerinde uzun yıllardır tartışma konusu olan başlıklardan biri, işletmelerin kasa hesabında görülen yüksek bakiyelerdir. Şirketlerin dönem sonlarında kasalarında günlük ihtiyacın çok üzerinde nakit bulundurması, vergi idaresi nezdinde çoğu zaman “ortaklara kullandırılan para” varsayımıyla değerlendirilir ve sonuç çoğu zaman cezalı tarhiyat olur. Ancak son dönemde Danıştay daireleri ve özellikle Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (VDDK), bu konuda önemli bir yaklaşım değişikliğine işaret eden kararlar vermeye başladı. Bu haftaki makalemizde, hem bu kararlara hem de uygulamada mükelleflerin nelere dikkat etmesi gerektiğine ışık tutacağız.

Yüksek Kasa Bakiyesinin Vergisel Önemi

Mevzuatımızda bir işletmenin kasasında bulunması gereken ideal tutara ilişkin açık bir yasal hüküm yok. Ancak uygulamada genel kabul, işletmenin günlük operasyonel ihtiyacını aşan nakdin kasada tutulmasının ticari teamüllere uygun olmadığı yönündedir. Yüksek kasa bakiyeleri;

Örtülü kazanç dağıtımı,

Finansman hizmeti sunulduğu iddiası,

Adat yapılmadığı için eksik beyan edilen faiz gelirleri

gibi gerekçelerle cezalı tarhiyatlara konu edilebiliyor. Vergi idaresinin klasik yaklaşımı, kasadaki fazla meblağın ortakların kullanımına sunulduğu ve şirketin bu yolla faiz gelirinden mahrum bırakıldığı yönündedir. Bu nedenle, kasadaki fazla tutarın Merkez Bankası reeskont faiz oranlarıyla adatlandırılması ve hesaplanan faiz üzerinden hem kurumlar vergisi hem de KDV uygulanması sıkça karşılaşılan bir tabloydu.

Yargının Yaklaşımı Değişiyor

Son yıllarda Danıştay, “yüksek bakiye = ortaklara kullandırılan para” şeklindeki otomatik varsayımı giderek daha fazla sorgulamaya başladı. Özellikle VDDK’nın 09.04.2025 tarih, E:2023/415 K:2025/255 emsal kararı, yargının bakışını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu kararda Kurul, yüksek kasa bakiyesine dayanılarak yapılan cezalı tarhiyatı şu gerekçelerle iptal etti:

1.

Kasa bakiyesinin gerçekten işletmede bulunmadığına dair somut tespit yapılmamıştır.
Yalnızca muhasebe kayıtlarında yüksek bakiye görülmesi, fiilen ortaklara para kullandırıldığının kanıtı sayılamaz.

2.

İşletmenin nakit ihtiyacının ne olduğu araştırılmamıştır.

Müfettiş tarafından belirlenen günlük nakit ihtiyacı hiçbir ekonomik veriyle desteklenmemiştir.

3.

Ortaklara para aktarıldığına dair banka hareketi, cari hesap ilişkisi veya üçüncü kişi beyanı gibi hiçbir kanıt bulunmamaktadır.

4.

Varsayıma dayalı vergilendirme yapılamaz.

Vergi doğuran olayın gerçek mahiyetinin somut kanıtlarla ortaya konması zorunludur.

Bu karar, özellikle iki noktada kritik öneme sahip;

İlki, tek başına yüksek kasa bakiyesinin artık cezalı tarhiyata yeterli sayılmaması.

İkincisi ise vergi idaresinin, iddiasını güçlü ve objektif delillerle ispatlamak zorunda olduğuna ilişkin açık vurgudur.

Benzer İçtihatlar Yargıda Artıyor

Danıştay’ın diğer dairelerinde de benzer yönde kararlar görüyoruz. Örneğin 3. ve 9. Daireler; yüksek kasa bakiyesinin tek başına “örtülü kazanç” göstergesi sayılamayacağını, somut veri olmadan ortaklara finansman sağlandığı iddiasının hukuken geçerli olmadığını belirten kararlar verdiler. Buna karşılık, kasanın alacak bakiyesi verdiği, kayıt dışı satışla bağlantılı çek-senet hareketleri bulunduğu veya ortaklar hesabıyla net uyuşan para çıkışlarının tespit edildiği dosyalarda tarhiyatların onandığını da görüyoruz.

Yani yargı, artık daha ayrıntılı bir ayrım yapıyor:

Gerçek para hareketi varsa; tarhiyat büyük olasılıkla onanıyor.

Sadece muhasebe kaydı “yüksek” diye varsayıma dayanılıyorsa; tarhiyat iptal ediliyor.

Bu nedenle, mükelleflerin en büyük avantajı artık “kanıt yükü”nün giderek vergi idaresi lehine değil, mükellef lehine bir dengeye kavuşmasıdır.

Peki İdare Ne Araştırmalıydı?

Yargının tarhiyatları iptal ettiği dosyalara baktığımızda, vergi inceleme elemanlarının çoğu kez şu eksikliklerle eleştirildiğini görüyoruz:

• Ortaklara para akışını gösteren banka hareketlerinin araştırılmaması,

• Ortağın servet artışının incelenmemesi,

• Kasa sayımı yapılmaması,

• Cari hesaplarla kasa arasındaki ilişkiyi netleştirecek analizlerin yapılmaması,

• Sektörel nakit ihtiyacının ölçülmemesi,

• Finansman hizmeti iddiasının unsurlarının ortaya konmaması.

Bu tespitler aslında şunu söylüyor: “İdare yalnızca rakama bakarak hüküm kuramaz.”

Şirketler Ne Yapmalı?

Yargının yaklaşımı mükellef lehine güçlense de bu durum, işletmelerin rahat davranabileceği anlamına gelmiyor. Çünkü yüksek kasa bakiyesi hâlâ riskli ve inceleme sebebi olmaya devam ediyor. Sağlıklı bir yönetim için şu adımlar kritik önem taşıyor:

1. Kasa mevcudunu gerçek ihtiyaca indirin.

Nakit tutmak yerine banka kullanımını artırmak hem riskleri azaltır hem de şeffaflık sağlar.

2. Ortaklarla para ilişkisini sözleşmeye bağlayın.

Faizsiz borç verilecekse gerekçesi ve süresi belirlenmeli; mümkünse faiz işletilmeli.

3. Kasa sayımlarını düzenli yapın ve tutanak altına alın.

4. Kasa ve ortaklar cari hesabı uyumlu olsun.

Birinin şişip diğerinin açık vermesi incelemede ilk bakılan noktadır.

5. Yüksek bakiye dönemsel ve zorunluysa bunu belgeleyin.

Örneğin sezonluk nakit operasyonları, peşin alım fırsatları vb.

6. Kasa fazlasını gizlemek için adat yapmak çözüm değildir.

Adat, bazı durumlarda açıklayıcı olabilir ancak sürekli uygulandığında “kronik şişkin kasa” görüntüsünü ortadan kaldırmaz.

Danıştay’ın son kararları, yüksek kasa bakiyesine ilişkin cezalı tarhiyatlarda önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Artık cezalandırma değil, somut araştırmaya dayalı ispat esastır. Ancak bu güvence, “kasa şişkinliğini sürdürelim” anlamına gelmez. Çünkü yüksek bakiye, gerekçesi açıklanmadığı sürece hem vergi incelemesi hem de işletme yönetimi açısından ciddi bir zafiyettir. Mükelleflerin yapması gereken; kasayı makul seviyede tutmak, işlemleri belgelemek ve ortak ilişkilerini şeffaflaştırmaktır.

Unutmayalım: Vergi uyuşmazlıklarında en güçlü savunma, en başta doğru kurulan düzenin kendisidir.