TBMM’ye sevk edilen yeni torba yasa teklifi sadece vergi düzenlemelerini değil, sosyal güvenlik sistemini de yakından ilgilendiriyor. Tasarı açıkça gösteriyor ki sosyal güvenlikte yeni bir dönem başlıyor. Ama bu dönemin faturası büyük ölçüde işverene kesilecek gibi görünüyor.
Teklifin genel gerekçesi, “sosyal güvenlik sisteminin mali dengesini korumak ve adaleti sağlamak” olarak açıklanıyor. Ancak maddelere biraz yakından bakıldığında, asıl amacın sistemin açığını kapatmak olduğu görülüyor. Bu da daha yüksek prim oranları, daraltılan teşvikler ve artan yükümlülüklerle yapılmak isteniyor.
Yeni Tasarı Ne Getiriyor?
Tasarıda öne çıkan değişiklikler;
• İşverenin ödediği sosyal güvenlik primi yüzde 11’den yüzde 12’ye çıkarılıyor.
• İmalat dışındaki sektörlerde uygulanan 4 puanlık Hazine teşviki 2 puana düşüyor.
• Borçlanma prim oranı yüzde 32’den yüzde 45’e yükseliyor.
• Prime esas kazanç tavanı, asgari ücretin 7,5 katından 9 kata çıkarılıyor.
Kısacası hem prim oranı artıyor hem de teşvik azalıyor.
Yani aynı çalışan için artık daha fazla prim ödenecek.
Yüksek ücretli çalışanı olan işverenler içinse tablo daha da ağır. Üst sınır arttığı için, ödenecek prim de otomatik olarak büyüyecek.
Artan Prim, Azalan Teşvik
En çok ses getiren değişiklik, işveren prim oranındaki artış.
Yüzde 11 olan oran yüzde 12’ye çıkarılıyor.
Bu, küçük işletmeler için bile önemli bir fark yaratıyor.
Örneğin, 10 işçi çalıştıran bir işletmede aylık bordro maliyeti ortalama 7-8 bin lira artacak.
Üstelik Hazine’nin sağladığı 4 puanlık prim teşviki de 2 puana düşürülüyor.
Bu durum, “aynı çalışan için aynı ücreti ödüyorum ama daha fazla prim kesiliyor” sonucunu doğuracak.
Yani devletin gelir dengesi düzelirken, işletmelerin nakit dengesi bozulacak.
Tavan Artışı: Büyükler de Etkilenecek
Prime esas kazanç tavanının 7,5 kat yerine 9 kat olarak belirlenmesi, özellikle yüksek ücretli çalışanı olan firmaları etkileyecek.
Bu değişiklikle birlikte daha çok prim ödenecek, bu da üst düzey yöneticilerin istihdam maliyetini artıracak.
Bazı firmalar, yüksek prim ödememek için ücretleri sabitleme ya da yan haklarla dengeleme yoluna gidebilir.
Bu da ileride bordro yapısında ciddi kaymalara neden olabilir.
KOBİ’ler İçin Daha Ağır Fatura
Küçük ve orta ölçekli işletmeler, bu değişikliklerden en çok etkilenecek kesim olacak.
Zira onların üzerinde zaten enerji, kira, finansman gibi pek çok maliyet baskısı var.
Prim artışı ve teşvik azalması, bu tabloya yeni bir yük ekliyor.
KOBİ’ler, ya çalışan sayısını azaltacak ya da işe alım kararlarını erteleyecek. Yani düzenleme, istihdam artışını bir süreliğine yavaşlatabilir.
Neden Böyle Bir Düzenleme Yapılıyor?
Devletin gerekçesi açık:
Emekli aylıklarının sürdürülebilirliği, sosyal güvenlik sisteminin gelirlerinin artırılması ve açıkların azaltılması.
Sistemin uzun vadeli dengesini korumak gerçekten önemli.
Ancak kısa vadede bunun faturası işverene çıkıyor.
Bir anlamda, “gelecek için denge” bugünün işletme bütçesinden kesiliyor.
Bu da planlamasını zayıf yapan, sermayesi sınırlı işletmeler için risk anlamına geliyor.
İşveren Ne Yapmalı?
Bu tabloyu gördükten sonra “yapacak bir şey yok” demek doğru değil.
Tam tersine, işverenin bugün atacağı adımlar yarının yükünü hafifletebilir.
1. Bordro ve bütçe planlamanızı güncelleyin. Yeni prim oranlarını dikkate alarak 2026 yılına ait yıllık maliyet hesabı yapın.
2. Ücret yapınızı gözden geçirin. Ücret dışında yan haklar, prim ve performans ödemeleri gibi esnek yöntemlerle denge kurabilirsiniz.
3. Teşviklerinizi kontrol edin. Hangi teşvikten ne kadar yararlanabileceğinizi şimdiden belirleyin.
4. Likidite planınızı güçlendirin. Artan prim ödemeleri dönemsel nakit akışını zorlayacak. Süreci sağlıklı bir planlama ile yönetin.
Etki Sadece İşverene mi?
Bu değişikliklerin dolaylı etkisi çalışanlara da yansıyacak. Bazı işverenler yeni işe alımları erteleyebilir, mevcut kadrolarda küçülmeye gidebilir. Bu da istihdam piyasasında baskı yaratır.
Öte yandan uzun vadede prim artışı, emekli maaşlarının hesaplamasında olumlu etki yapabilir.
Yani kısa vadede yük, uzun vadede hak artışı doğurabilir.
Ama Türkiye gibi yüksek maliyetle üretim yapan bir ekonomide, kısa vadeli yüklerin kalıcı sonuçlar doğurması da mümkündür.
İşveren üzerindeki baskı, kayıt dışı istihdamı artırabilir. Bu da sistemin tam tersine işlemesi anlamına gelir.
Bu Bir Denge Arayışı
Devletin amacı sistemi ayakta tutmaya çalışmak.
Fakat uygulama kısa vadede işverenin maliyetini yükseltecek.
Büyük işletmeler bu farkı absorbe edebilir ama KOBİ’ler için durum farklı.
Yüksek prim, azalan teşvik, daralan marj…
Bu üçü birleştiğinde, kayıt dışı istihdamın yeniden artma riski de doğabilir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu nedenle yapılan düzenlemelerin yanı sıra; uygulama sürecinde işverenleri bilgilendirecek rehberler ve geçiş kolaylıkları da sağlamalı. Aksi halde iyi niyetli bir düzenleme, uygulamada sorun yaratabilir.
Yük Artıyor, Hazırlık Şart
Sosyal güvenlikte yeni dönem kaçınılmaz görünüyor. Bu düzenleme bir yönüyle doğru, bir yönüyle sancılı. Evet, sosyal güvenliğin ayakta kalması hepimizin yararına. Ama adalet, yükün dengeli dağılmasıyla sağlanır.
Bu dönemi atlatmanın yolu, erken planlamadan geçiyor.
Her işveren, kendi işletme yapısına ve sektörüne göre mali etkileri bugünden hesaplamalı.
Yük artışı bir gerçek ve bu yük, önceden planlandığında yönetilebilir.
Kısacası; yük artıyor, bu nedenle hazırlıklı olmak gerek.