"Aynı şeyi defalarca deneyip farklı bir sonuç almayı beklemek delilik belirtisidir" sözü biz kamu çalışanları için söylenmiş gibi.
7 defadır toplu sözleşme masasına oturup aynı masa, aynı kişiler ve onlar tarafından kurgulanmış masallar dinleyerek bir şeyler, kazanımlar bekliyoruz.
Masaya oturmadan önce atıp tutup son gün imza atmalar, bir sürü eylem söylem ve restleşmeler sonrası kuzu kuzu olup biteni sineye çekmeler, hem sendikalara güveni, hem de onlar aracılığı ile bir şey kazanma ihtimallerini ortadan kaldırdı.
Mevcut üye sayısı ile masada bulunan iki büyük sendika yandaşı oldukları iktidar partilerine şahsi kredilerini kullandırıp memura emekçiye bir kazanım elde edemediler, bize güvenenleri hayal kırıklığına uğratmayalım" diye düşünemediler ama biz ısrarla bizi siz temsil edin dedik.
Bunca kredi bunca şans herkese nasip olmaz.
Son toplu sözleşmede yaşanan tiyatro ile ilgili, sendikal harekete umutla bakmamıza vesile olan HÜRRİYETÇİ SENDİKALAR KONFEDERASYONUN Genel Başkanı Hürriyetçi Eğitim-Sen Genel Başkanı Sn. Levent KURUOĞLU Başkanın tespitlerini olduğu gibi paylaşıyorum.
"Meşhur sözdür: “Perşembenin gelişi, Çarşambadan belli olur.”
Siz, iktidarın uyguladığı tüm ekonomik ve sosyal politikaları ayakta alkışlamışsınız. Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında, arkanızda iktidarın desteği olduğu propagandasını yaparak, adeta terör estirmiş ve yönetici kadrolarının neredeyse tamamını ele geçirmişsiniz. Bu yöneticiler vasıtasıyla yüz binlerce üye yapmışsınız. Bu iş öyle bir boyut kazanmış ki varlığınızı iktidarın varlığı ile eş değer görmüşsünüz. Yani: “Onlar varsa ben de varım, onlar yoksa ben de yokum.”
Bu tespiti her kamu çalışanı kolayca yapar şüphesiz. Mesele bu tespiti yapmak değil, gereğini yerine getirmektir; çünkü geleceğimizi emanet ettiğimiz bu yapıların aslında onu yok etme potansiyeli vardır.
Şimdi gelelim toplu sözleşme sürecine. Memur ve emeklinin hali hepimizin malumudur. Son beş yılda alım gücümüz neredeyse yarı yarıya azaldı. Artık yarınımızı bile düşünemez hale geldik. Bilhassa emeklilerimiz, kullanılıp bir köşeye atılmak gibi bir hissiyat içinde çaresiz bir haldedir. Çalışan ile emeklisi arasında bu kadar fark olur mu?
89.000 TL olan yoksulluk sınırı, ülkenin çarşı pazarının yakıcı hali ortada iken 47.500 TL maaş ile geçinmek zorunda bırakılmak bir iktidarı hiç mi ilgilendirmez?
Hiç mi tedbir alınmaz?
Peki, tüm bunlar olurken yetkili ve etkili sendikalarımız ne yapıyordu? İktidara güzelleme yapmaktan başka bir marifetlerini gören varsa bir adım öne çıksın, lütfen.
Bırakın iktidarın ekonomik politikalarını, düne kadar neredeyse hepimizi PKK yanlısı olarak yaftalayan bu sendikaların, yeni çözüm sürecine yaklaşımlarına bir bakın ve değerlendirin Allah için. Tabii ki elinizi vicdanınıza koyarak. Bu örneği verme sebebim; bazı sendikaların, ön ya da arka bahçesi oldukları siyasi partilerle kurdukları sıkı bağları ve bu uğurda kendi geçmişlerini, gururla dile getirdikleri ideolojik duruşlarını bile bir anda unutup yok sayacak kadar teslimiyetçi bir tutum sergilediklerini hatırlatmaktır.
Tüm bunlardan sonra, ağalarından izin alarak meydana çıkmak ve sadece üç gün sendikacılık yapar gibi görünmek neyi değiştirir? Oysa toplu sözleşme kanunen Ağustosta başlar ve ay sonunda biter. Peki, 11 ay boyunca susup yalnızca üç gün konuşmak, ardından zorunlu bir eylem yapmak mıdır sendikacılık?
Efendim, grev hakkımız yok, Hakem Heyeti taraflı. Daha ne yapalım? İşte kaç bin kişi ile eylem yaptık. Ama 2 yılın 23 ayı, Ağustos böceği misali saz çalıp oynayarak iktidar güzellemesi yaptınız. Ağababalarınızla verdiğiniz fotoğraflarla nasıl bir yandaş olduğunuzu herkese ilan ettiniz.
Doğru, grev hakkımız yok, Hakem Heyeti taraflı; ancak siz daha buralara kadar gelmeden kaybettiniz ve memur ile emeklilerimize kaybettirdiniz. Siz hali hazırda geçerli olan Sendika Kanunu’nun size tanıdığı hakları bile kullanmadınız. Keşke olsa; ancak bu zihniyetle grev hakkınız olsa ne yapacaksınız? Sizin yüreğinizdeki tek slogan şu: ‘Varlığım iktidarın yolunda feda olsun!’ Ve aslında şu düşünceye güveniyorsunuz: ‘Memur, emekli üç gün konuşur, sonra unutur nasılsa!’
Bu defa kazın ayağı öyle olmayacak. Biliniz ki ne memur ne de emeklimiz atılan bu kazığı unutacak. Hatırlanan tek şey, sizin timsah gözyaşlarınız olacak.
Her şey değişecek! Başka yolu yok!
Kalemine sağlık Levent Başkan bir gün elbet YAŞASIN HÜRRİYET diyenler kazanacak Türkiye kazanacak.
KUTLAMA
Gaziantep’te gerçek gazetecilik yapmak için 32 yıl önce yola çıkıp aynı kararlılıkla, bedeller ödeyerek günümüze gelip yoluna devam eden GAZİANTEP27 ailesinin gönüllü bir mensubu olmanın gururunu yaşıyor, nice yıllar diliyorum. Sansürsüzce sesimize yer verdiğiniz için Teşekkürler Ökkeş ÖZEKŞİ teşekkürler Gaziantep27 ailesi. Nice yıllara