Her siyasal iktidar kendine has toplumsal tabanı inşa eder. Piramitin en tepe noktasına kendi yüksek sosyetesini yerleştirirken, bahse konu bu hiyerarşik düzenin en altındakileri ise onlara hayat vermekle yükümlü sayarlar.
Toplumsal düzen itaatkar köleler ve otoriter efendiler gerçeğiyle işler. Toplumsal muhalefet yükselinceye kadar sömürünün çarkı, hızını giderek arttırır.
Aş, iş ve ekmek çığlığı artmaya başladığında ise iç cephe pratiği devreye sokulur. Her toplumsal dokunun ve mezhebi itikatın karşıtı yaratılır.
Düşmanlaştırma, ötekileştirme ve kutuplaştırma, toplum indinde ayrıştırmayı hızlandırır.
Örgütlü toplum böylece bir daha bir araya gelemeyecek kadar birbirinden uzaklaşır.
Kargaşadan, kaostan ve belirsizlikten beslenen iktidarlar, endişe ve korku iklimini toplumun damarlarına zerk ederek, kitleleri psikolojik olarak ablukaya alırlar.
Bir dönem sonra sormayan, sorgulamayan bu yapı, zihinsel anlamda çöküşü yaşayarak, düşünme yetisini de iyice kaybederek mankurtlaşırlar.
Çapı ve sınırı kısıtlı ufak tefek toplumsal kıpırdanmalar ve hak arama amaçlı eylemler “güçlülerin hukuku”na çarparak darmadağın olur.
Toplum ‘verilene şükreden, verilmeyene sabreden” gibi bir sloganist yaklaşımla sürekli dizginlenir.
Töre, ahlak ve itikat düzeneği salt siyasal iktidarları elinde tutanların giderek totaliterleşen yönetme biçimine ve sömürü düzeninin çarkına su taşıyan birer aparata dönüşür.
Toplumsal cinnet, mafyalaşma, şiddetin bir yaşam kültürü olarak kendine geniş bir manevra sahası yaratmış olması uyuşturucu ve seks yaşının sınır tanımayarak her toplumsal katmanı zorlar hale gelmesi, göçmen ve mülteci sorunu, en küçük sosyal birlik olan ailenin dağılması hukuktan ve yargı kurumlarından umudunu kesenlerin, kendi hukuklarını adaleti farklı mecralarda arama gayretleri bir Türkiye gerçeği haline dönüşmek üzeredir.
Bu genel durum tespitinden sonra sormak gerekmiyor mu ?
Gelinen bu son nokta itibarıyla bu gidişatın müsebbipleri ya da sorumluları kim ya da kimlerdir?
Yönetim erk’ini elinde tutanlar mı? Yönetilme bahtsızlığını yaşayanlar mı? Tesadüfler mi, kara yazımız ya da kör talihimiz mi?
Anadolu’daki 100 yıldan beri yıkamadıkları son Türk devletini FETÖ’süyle, PKK’sıyla, Mason localarıyla, ılımlı islamla, Yeşil Kuşak Projesiyle, 5. Kol faaliyetiyle, Kürt - İslamcılıkla, BOP’la kündeye getirerek, işbirlikçilerle birlikte icra ettikleri o malum “Büyük Yıkım Projesi’nin ta kendisi mi?
SON SÖZ: Cumhuriyet Türkiye’sinin manifestosu ve rehberi sayılacak olan, Büyük Kurtarıcı’nın ‘Gençliğe Hitabesi”dir.