Önce Nedim Yanıç’ı kaybettik, sonra Şahabettin’i ve en sonunda Ercüment Asaf’ı, soyadını sonradan ekliyorum. Çünkü o Gaziantep’in Ercüment Asaf’ıydı. Her zaman içi dolu ve şairane bulmuşumdur bu ismi.
Kültürüyle, sanatıyla, tarihiyle öksüz ve yetim bırakıldı onun gidişiyle bu şehir. Geçmişi, bugüne bağlayan, bugünü yarınlara hazır hale getiren bir Encüment Asaf Yanıç vardı. Artık o da yok aramızda.
Sosyal bilimlerle siyaseti birlikte harmanlayan o derinlik o bilgelik bir daha gelmemek üzere terk-i diyar eyledi.
Yolumuz nasıl kesişmişti onun kalemine müracaat edelim.
“80’li yılların ortalarında kutsadığımız demokrasi, ulusal bağımsızlık, özgürlük ve emek savaşımın tam da orta yerinde kesiştiydi onunla yollarımız. Ben orta yaşımda o yirmilerinde karayağız bir delişmen…. Her haklı kavganın, dizeleriyle şairini bulduğu o gencecik yıllardan, saçları ağarmış, bu senelere kadar Abuşoğlu. Yazarak koştu da koştu dizelerinde.. Gene ulusalcı, yiğitçe, gene ödün vermesiz, ilkeli, durmadan koştu. (15 Temmuz 2006 Olay Gazetesi)
Onun kalemiyle ifade ettiklerini neden mi yazdım, hatırlattım. İlk tanışıklığımızın tarihiyle onu kaybedişimizin zaman aralığında 40 koca yıl var.
Kültür - sanattan, siyasete kadar o kadar ortak paydadan aynı hedefe kilitlendiğimiz bir o kadar uzunca yıllar.
Bülent Ağcabay’ın “68’lilerin Kırkayak Kahvesi” kitabına arka kapak yazısını benden isteyen yine oydu. Toktamış Ateş’le, Ülkü Tamer’le, Dilek Türker’le birlikte yazdım arka kapak yazısını.
“Erguvani” adlı şiir kitabındaki bir şiirini bana ithaf eden de oydu. Hüseyin Erdoğan’ın resimleriyle, benim şiirlerimden oluşan sergimizde hep yanıbaşımızda olan, bizi hiç bir zaman yalnız bırakmayan da yine oydu.
Son döneminde bir kaç kez telefonla görüştük. Sesi oldukça yorgundu, ancak konuştukça sesinin daha da güçlendiğini anlayabiliyordum. Son dönem çalışmalarından, kitaplaştırdığı eserlerinden, DSP’de birlikte geçirdiğimiz yıllara kadar en ince ayrıntıyı daha atlamadan kimi zaman bir sosyolog, kimi zaman bir tarihçi ancak bir arkadaş, bir dost, bir ağabey tadında anlatıyordu.
En son telefon görüşmemizi annemin vefatı dolayısıyla beni aradığında yapmıştık. Bilinci net ve berraktı. Benimle yaptığı görüşmelerin ona bir terapi gibi geldiğini söylüyordu.
İyi bir hatip, iyi bir siyaset bilimci, iyi bir edebiyatçı, yetkin bir yazar ve araştırmacıydı. Gaziantep Lisesi ve bir devire tanıklık eden ve ev sahipliği yapan “68’lilerin Kırkayak Kahvesi” Guşçu Ramon’unu kaybetti.
Geride bize Ali Çapan’ı, Ahmet Ayaz’ı, Halil Bakırcı’yı, Hayri Girişken’i, Hüseyin Bayaz’ı, Hüseyin Cava’yı, İmam Hüseyin Filiz’i, İmam Hüseyin Bilgin’i, İrfan Elboğa’yı, Mehmet Yoncuoğlu’nu, Mustafa Bozhöyük’ü, Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu’nu, Dr. Samet Bayrak’ı ve Serdar Secaat’i bırakarak gitti.
Onun vasıtasıyla daha önce aramızdan ayrılan Abdulkadir Eralp’e, Ali Birimoğlu’na, Fevzi Günenç’e, Mehmet Salih Saraçlar’a, Ökkeş Sevim’e, Nedim ve Şahabettin Yanıç’a, Vahittin Bozgeyik’e selam ediyoruz.
Geride bıraktıklarıyla yerelden evrensele uzanan bu kutlu yolu aydınlatan Ercüment Asaf’ın kaybı sadece Gaziantep’in değil, Türkiye’nin kayıbıdır diyerek bu güzel insanı, saygıyla selamlıyorum.