Selam Sevgili Okur! Bu hafta sizlere sinema denen tapınağın mihrabı,Coppola’nın 1972’de insanlığa sunduğu kutsal bir ayin olarak tanımladığım GOD FATHER’dan bahsetmek istiyorum.11 Ekim 2025’de Diane Keaton’ın vefat haberini görünce seriyi yeniden izledim ve yazıyı kaleme almaktan kendimi alamadım.
Vito Corleone’nin ağzından dökülen her kelime,sanki Sicilya’nın zeytin ağaçlarından damıtılmış bir büyü. Marlon Brando,o hırıltılı sesiyle adeta kaderin ta kendisi olurken,
Al Pacino Michael’ı masum bir kolej çocuğundan şeytanın sağ koluna eviriyor; hem de öyle sinsi, öyle zarif ki, izlerken ruhunuzun bir parçası onunla birlikte kararıyor.
Bu film, aileyi bir şarap kadehine doldurup sunuyor: dışı tatlı ,içi zehir. Düğün sahnesinde makarna tabağının sıcaklığıyla gülümserken,bir bakmışsın Clemenza’nın “tabancayı al, Cannoli’yi bırak” lafıyla kanın donuyor. Her sahne sanki bir tablonun fırça darbesi; Nino Rota’nın o melankolik notaları ise ruhunu usulca okşayıp sonra bıçaklıyor.
At başı sahnesi mi?Sinema tarihinin “bunu nasıl düşünürsünüz?!” dedirten çılgınlığı. Portakal detayına girmiyorum bile, Coppola’nın “ölümün kokusu turunçgillerde saklı” deme şekli. Bu film bir film değil; hayatın, ihanetin, sadakatin ve zeytinyağlı makarnanın manifestosu.
Maria Puzo’nun aynı adlı romanından alınan The God Father! Ve roman Balzac’ın şu sözleriyle başlar;” Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir.”
Casting, senaryo, planlar, mekanlar ve müziğin bir filmin içindeki kusursuz uyumuymuş BABA. Vito ve Michael’in bahçede yaptıkları o müthiş diyalogmuş the God Father logosundaki kukla iplerinin sırrı. Düğünde şarkı söyleyen kepçe kulaklı, zeytinyağ sesli Jonny’i beyaz perdede seyreden Frank Sinatra’nın neler hissettiğini düşündürüp beni gülümseten filmmiş ve hatta Diane Keaton’ın Julianne Moore’a ne kadar benzediğine hayret ettiren ve Juliane Moore’un da yaşlanınca filmlerde takım elbise ve kravatla boy göstermemesi için dua ettiren filmmiş ayrıca.Sicilyadaki kısacık bir aşk hikayesiymiş,bir kontak anahtarı ile son bulmuş ve de ilk ben değilmişim portakal kabuğunu ağzıma sokup canavar dişleri yapannnn.Son sahnede “Don Corleone repliğini takiben kapının kapanması ve Kay’in yüzündeki o donuk bakışla beni oturduğum yerde mıhlayan filmmiş meğer ve nihayet -ben neden bunca sene bu filmden uzak kalmışım diye sordurmuş bana.
Düğün sahnesinde Frank Sinatra’dan bahsetmişken!Filmdeki at kafasının gerçek hayatta yaşanmış bir olaydan esinlenerek filme konulduğu doğruymuş. İşte araştırıp bulduğum gerçek hikaye;
Frank Sinatra iyice meşhur olmaya başladığı dönemlerde büyük gece kulüplerinden birinin patronunun gece kulübüne çıkmak ister, fakat patron tarafından reddedilir. Bunun üzerine kendisi de İtalyan olan mafyaya başvurur. Mafyanın adamları gece kulübü patronunun yanına gider ve Sinatra’yı kulübüne çıkarması için ona inanılmaz bir para teklif eder. (“I will make him an offer he cant refuse”r epliğini hatırlıyoruz burada) Fakat adamda keçi inadı vardır ve teklifi kabul etmez. Bir de bu adamın tüm yarışlarda birinci gelen, güzel safkan bir atı vardır. Adam bir sabah uyandığında yatağının içinde çok sevdiği atının kafasını kesilmiş olarak bulur. Bu da bir çeşit “sırada senin ya da sana daha yakın olan birisinin kafası var”mesajıdır.
“Why did you go to police?” “Why didn’t you come to me first?” repliğiyle her şeyi anlatan, gencecik Al Pacino’nun şovuna, kariyerinin zirvesinde Marlon Brando’nun rüştünü ispatına ve Francis Ford Coppola’nın geleceğini kurtaracak derecede başarılı bir işe tanık olduğumuz unutulmayacak bir film. Sayfalarca analiz yazsam sıkılmayacağım ender filmlerden biri.
Naçizane,bana göre filmin anlatımındaki sıcaklık çekim teknikleri ve oyuncuların, niteliği kolay açıklanamayan performansları sayesinde kusursuz bir görsel diziye dönüşerek kendisine benzer diğer yapımların üstünde nitelikleriyle benim gibi sinemaseverlere hala hayranlık uyandıran bir başyapıttır.
Sinema olarak adlandırılan yedinci sanatın,popülaritesini borçlu olduğu;sinemanın bugünlere gelmesinde etken olan ve alışılmışın dışındaki janrı ile sinema tarihindeki karakteristik bir mahiyet arz eden oldukça güçlü bir filmdi.
Film ve kitap önerileriniz için mail adresime ya da sosyal medya hesabıma yazabilirsin sevgili okur,gökyüzü çok karışık aman dikkat diyelim !