Sık sık kimseye bir şey söylemeden gezerim. Kenar semtler daha çok gezdiğim yerler olur elbette. Hoş bu günlerde araçla fazla gezemiyorum çünkü benzin fiyatlarının acımasız artışı yüzünden eskisi gibi kullanmıyorum artık. Bazen pat diye dolmuşa biniyorum. Belediyenin ve halk otobüslerinin havasını kokluyorum. Sarı dolmuş dediğimiz halk otobüslerinin bazı şoförleri, tıpkı iktidarın önceden baş tacı ettiği ama şimdi unutup tanımadığı halka bakışı ve davranışlarına benzer tavırlar sergiliyor. Bunlar Toplu taşıma aracı değil sanki kendi özel arabasıymış gibi hızlı kullanıyor ve aniden frene basıyor. Tabii o sırada ayaktaki yolcuların halini düşünün artık. Birde bazıları sigara içiyor. Tramvay daha farklı tabi. Onun nedeni de güzergahları şehrin imarlı kesimlerinde yaşayanlar olduğu için kenar semtlere giden insan profillerinin görüntüsü fazla yok. Çoğunluğu öğrenci, kadın ve memurlar elbette. Yine de arada rastlıyorsunuz tabii o profillere. Konuşulan şeyler ülke meselesiyle Gaziantep’teki belediyelerin çalışmaları. Kimileri övüyor kimileri eleştiriyor. En önemlisi zamlar tabi. Şikayetlerinin başını elektrik çekiyor. Doğalgaz ve pahalılığa büyük tepki gösteriyorlar. Karataş tarafına gittiğimde öğrencilerin Rektör şikâyeti bir türlü bitmiyor. Bazen laf arasına giriyorum birden, teker teker başlıyorlar saymaya. Bunları Rektöre iletiyorum ara sıra. Arif hoca döneceğim diyor, sonra dönüyor ama sorunların hepsinin asılsız olduğu söylüyor. Haliyle o da sorunların kaynağındaki kişilere danışıyor onlar da haliyle ne söylüyorsa bana aktarıyor. Aslında resmî kurumlarda sistem hep böyle işliyor. Sorunun odağındaki kişiler hiç yanlışlarını, hatalarını veya varsa usulsüzlükleri söyler mi? Bunları yıllardır gözlüyorum ve hiç değişmiyor maalesef. TOPLU TAŞIMALARDA YOLCULUK EDİYORMUSUNUZ Tramvaylardaki konular sarı otobüslere geçtiğimizde durum tamamen farklı şekle dönüyor. Buradaki konuşmalar, davranışlar, bazı şoförlerin büyük çoğunluğunun hoyratça araç sürmeleri, argo konuşmaları, ücretsiz binenlere karşı davranışları, sözlerindeki yarı alay, yarı hakaret içeren kelimeleri umursamadan kullanmaları gerçekten üzüntü verici. Hele sigara olayı tam bir sorumsuzluk. Turuncu renkteki Büyükşehir’in otobüslerinde bunların çoğuna rastlamıyorsunuz. Hatta bütün yaz onların çoğunda klimalar çalışır. Genellikle vatandaşın tercih sebebi de bu otobüsler olur. Ara sıra birkaç densiz şoför çıksa da büyük çoğunluğu Allah var yolculara saygılı davranıyor. Emekli ve yaşı büyük olanlara da o şekilde. Halk otobüslerinde ayrı bir dünya var adeta. Bir kere klimalar çalışmaz. Zaten tıka basa olduğunuz için çoğu kez terlemeden çıkmanız mümkün değil. Buralarda inanılmaz Traji-komik olaylara şahit oluyorsunuz. Kocasından dert yanan, çocuğunu azarlayan, itip kakıştırandan tutun da yaşı büyük abi ve ablaların bazen şoförlere, bazen gençlerin kendilerine yer vermemesine öfkelenip homurdanmalarını görürsünüz. Ama en keyiflisi cep telefonlarıyla özellikle ve büyük çoğunlukla Whatsapp’tan arkadaşlarıyla, sevgilileriyle yazışan ve bunu ayakta kalan yolcuların izlemelerini umursamadan hareket edenleri izlemek oluyor. Böyleleri o kalabalığın itiş tıkışlığın, o ter kokularının tahammül edilmezliğini bir nebze unutturuyor elbette. Sizlere bir gün o dolmuşlardaki muhabbetlerden derlediğim konuşmaları aktaracağım. Gülmekten ölürsünüz. Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim engelliler için Gaziantep’te sadece Büyükşehir’in Turuncu otobüsleri kolaylık sağlıyor. Bu Turuncu otobüslerin gitmediği güzergahlardaki sarı otobüslerde maalesef engelliler için rampa düzeni yok. LÜTFEN GAZİANTEP’İN MERKEZİNİ VE KENAR SEMTLERİ GEZİN GÖRÜN Toplu taşıma faslının yanısıra bazen pat diye çıkıyor ve yaya olarak şehrin merkezi bölgelerini geziyorum. Suburcu’ndan Şehreküstü’ye kadar gidiyorum. Almacı pazarından girip Eski Şahinbey belediyesinin önünden İnönü caddesine geçiyorum. Tabii aralara tur attığım da oluyor. Bazen Düztepe’de aracımı bir noktaya bırakıp Yaşam hastanesinin çevresini, arkasındaki cadde ve sokakları turluyorum. Arvat pazarına kadar yürüyor oradaki canlılığı izliyorum. Ünaldı tarafı zaten ayrı bir dünya. Aslında oralara gidince “Burası Antep’mi? demeden edemiyorum. Bir tek şeyi seviyorum gezdiğim yerlerde, o sokaklarda kadınların evlerinin önünde oturup sohbetleri ve gelip geçeni dikkatle izlemelerine bayılıyorum. Çünkü biz de bir ara Karşıyaka Karakolunun ön tarafında olan bir sokakta otururduk. Komşular hep kapı önünde olurlardı. Mutlaka taş bulunurdu ve oraya otururlardı. Yine sürüyor tabii bu görüntüler. ARTIK HER YERDE SURİYELİ İŞ YERLERİ VAR Neyse dönelim başlıktaki asıl konumuza. Son zamanlarda yaya olarak dolaştığımda kaldırımlarda Suriyeli sayısının arttığına şahit oluyorum. İşyerleri de öyle. Mesela geçen seneyle bu seneyi kıyaslıyorum aynı güzergahlarda, inanın hep Suriyelilerle karşılaşıyorum. Dükkân ve iş yerleri de çoğalıyor durmadan. Örneğin son olarak geçtiğimiz günlerde Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu Şehreküstü’deki iftara davet etmişti. Arabayı Almacı pazarının yanına bırakıp gittim. Sağlı sollu Arapça yazılı olan işyerlerinin çoğalması dikkatimi çekmişti. İftara gelenlerin de çoğunun Suriyeli olması dikkatimi çekti. Çünkü o bölgede inanılmaz nüfusları var. Araçla giderken bazen farkına varmıyorsunuz, ama yürüyünce dikkatinizi çekiyor. Aynı görüntü İnönü caddesinde de var. Zaten orada yerel esnaf kalmamış gibi. Şıhcan’dan eski İmam Hatip okuluna giden yol üzerinde de Suriyeli esnaf çoğunlukta. Burada hemen söylemeliyim, buradaki Suriyeli esnaf sebze ve meyveyi hem kaliteli hem de ucuza satıyor, bilinmesini istedim. Buraya bir arkadaşımın tavsiyesiyle gitmiştim, sebze-meyve fiyatları gerçekten uygun. ŞEHİR MERKEZİNDE TRİPORTÖR KAYNIYOR Görünen o ki belki resmi rakamlara yansımamıştır, ama bence Gaziantep’e son dönemlerde fazlasıyla yabancı geldiğini sanıyorum. Sadece Suriyeli değil elbette. Afganlıların ve Iraklıların da çoğunlukta olduğu söyleniyor elbette. Bir ara köşe başlarında Suriyeli kadın ve çocuk dilenciler görünmüyordu. Şimdi gözümüze çarpıyor. Aslında gözümüze asıl çarpan şey şehrin cadde ve sokaklarında triportör sayısının çoğalması. Kimileri Motosikletlerin üzerlerinin kapatılıp arkasına da kagıt-karton ve plastik atıklarını koyuyor. Kimileri küçük kamyonetlerle yapıyor. Bunları bazı Afrika ülkelerinde ve Afganistan’da görürdük. Ama artık Gaziantep’te her yerde rastlıyorsunuz. Üstelik çoğunda plaka yok. O kadar sistemli çalışıyorlar ki sanki kendi aralarında organize olmuşlar ve marketlerin AVM’lerin lokantaların önlerindeki atıkları topluyorlar. Bazıları belediyelerin çöp konteynırlarından topluyor. Bir de son zamanlarda her lokantanın köşe başlarında kadınlar kucağında çocuklarıyla oturuyor. Hem de yaz kış. Doğrusu kışın hep üzülmüşümdür onları gördükçe. Gaziantep’te sanırım hepsinin paylaşım alanları var. Belli yerlerde hep aynı tipleri görüyorsunuz. İnsanlar bazen yiyecek bazen de para desteği yapıyor bunlara. 15-20 SENE ÖNCESİ GAZİANTEP'İN YERİNDE YELLER ESİYORTabii şunu görmezlikten gelemem. Bu insanlar ülkelerinden koparıldı, bazıları sığınacak liman olarak en yakın yer olan illerden birisi Gaziantep’i seçti. Hatay’ı Şanlıurfa’yı ve Mersin dahil bazı şehirleri de saymak gerekiyor. Durumları iyi olanlar çarkını çeviriyor. Gaziantep’te fabrika ve atölye sayılarını tam olarak bilmiyorum ama inanılmaz şekilde çoğaldı. Onlar düzenlerini kurdu ve bu şehirden para kazanıyorlar. Yakın tarihte oda ve derneklerin yönetimlerinde görebileceğiz onları. Daha alt seviyede olanlar ise bu dediğim işleri yapıyor. Ama işte en büyük sıkıntımız da burada başlıyor. Çünkü çok uzağa gitmeye gerek yok, 15-20 öncesinin Gaziantep’inin yerinde şimdi yeller esiyor. Tipik bir Ortadoğu şehrine döndürüldük maalesef. Lokantaları, eğlence mekanları, seyyar satıcıları, tatlıcıları var bu şehirde. Kentte yaşam kuralları filan umursamıyorlar. Kendi bildikleri doğrultusunda hareket ediyorlar. Dahası çocukları büyüyor, gençleri askerlik çağını geçiyor. Eğitim konusu yetersiz. Ve onlar şimdi şehrin her yerindeler. Meslek sahibi olanların sayısı az, boşta gezenlerin sayısı ise çok fazla. Şunu mutlaka söylemeliyim, nihayetinde o insanlar ülkelerinden koparılmış ve buralara sığınmışsa elbette yaşam mücadelesi verecektir. Bu gerçeği görmezden gelemeyiz elbette. KENTTE YAŞAMANIN BİR KÜLTÜRÜ OLMALI. AMA ARTIK DEĞİL Ama bizim itirazımız kent kültürünün yok olmaya başlaması. Gaziantep’in yaşanılabilir kent olmaktan gittikçe uzaklaşmaya başlaması. Dahası onların kendi kültür ve geleneklerini çevrelerine, yaşadıkları yerlerde, sokaklarda herkese dayatmaya kalkışmaları. Aynısını bir Avrupa ülkesinde yapmalarına imkân var mıdır? Mümkün mü Gaziantep’teki kadar bildiklerini okumaları. Bir tartışma olduğunda sürü halinde toplanıp saldırıya geçmeleri. Ateş buz dahil birçok uyuşturucunun bu şehirde çoğalmasına yol açmaları kabullenilecek bir şey mi? Onun için gezin görün derim Gaziantep’i. Yollarda yürürken duyun konuşmaları. Bakın insan profillerine. Dükkanlarda ve iş yerlerinde Arapça yazıları okuyabilirseniz okuyun. Şehrin trafiğinde TRİPORTÖR türü araçların nasıl sırıttığına, üstelik kural filan dinlemediklerine şahit olun. Hele trafiğin en hareketli olduğu kavşaklarda çöp konteynerlerinin yanında durmalarını, trafiği kilitlemelerini ama umursamadan çekip gitmelerine, üstelik trafikte aralara dalmalarını, makas atmalarını, yol ortasında karşı tarafa geçmek için kaldırıma çıkıp geçmelerini görün. Tüm bunlara karşın çok merak ediyorum acaba Gaziantep ekonomisine katkıları nedir bu yabancıların. SON SÖZÜM; İyi ve gerçekten dürüst namusuyla şerefiyle çalışıp yaşam mücadelesi verenleri asla yok sayamayız. Türklerle evlenip çoluk çocuğa kavuşup kendi halinde yaşayanlara saygılıyız. Allah kimseyi yuvasından etmesin. İşyeri açıp şehir ekonomisine istihdam dahil, eğer kayıtlı iseler vergileriyle katkı sağlayanlara da sözümüz olamaz. Ama itirazımız bu şehrin yaşamını, kültürünü, sosyal hayatını ve de asayişini etkileyecek olumsuzluklara sebep olanlara göz yumulmasını da hoş göremeyiz. Maalesef Gaziantep şimdi bu noktaya doğru gidiyor. Sıkıntımız da budur. HEPİNİZE İYİ HAFTALAR