Fikir sistematiğini Büyük Atatürk’ün yazdığı Cumhuriyet asri, medeni ve milliydi. 600 yıl boyunca feodal ve teokratik yaşamış bir toplumu dönüştürmek elbette tam devrimci bir refleksle karşılık bulabilirdi. Atatürk ve silah arkadaşları anti - emperyalist ve anti - feodal bir savaşla çağdaşlarını da aşma hedefinde bir devlet inşaa ettiler. Tam anlamıyla bir imparatorluk bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı fiziki coğrafyasının küçük bir modülasyonu olarak çekildiği Anadolu’yu kendine yurt tuttu. Anadolu bir anlamda Balkanlardan, Kafkaslardan, Kuzey Afrika’dan ve Arap coğrafyasından akıp gelen insan topluluğunun küçük Asya’daki yerli halkla yani soydaşlarıyla hemhal olduğu bir süreci yaşadı. Bu toplumsal akışın içinde etnik köken ve mezhebi itikat anlamındaki farklılıklar bu coğrafyada karışıp, kaynaşarak tek bir medeniyete dönüştü. Türklük üst kimliğinde buluşanlar herhangi bir hazım sorunu yaşamadan Türkiye Devleti gerçeğinde buluştular. Zaman zaman alt kimlik çalışmaları yapan toplum mühendisleri vasıtasıyla emperyal planlara biatla mükellef ayrılıkçı ve bozguncu çeteler peydah olsada bunlar devrimlerin çelik bloklarına çarparak parçalandı ve yok oldular. Tarih yazıcıları Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleri ve bu coğrafi kapının açılmasını Malazgirt savaşıyla başlatsa da, Anadolu Türklerin 10.000 yıllık macerasına ait gidip, gelmelerin sebebi değil sonucudur. Hakkari’nin Reşko dağında bulunan kaya motifleri proto - Türklerin Anadolu’ya attığı sayısız imzadan ve varlık ispatından öte derin bir tarihsel realitenin de ta kendisidir. Ahlat’tan Tatvan şosesine kadar uzanan mezar taşları ve anıtsal yazıtların dışında Selçuklu kabristanlarının içinde bulunan bazı tümülüslerin varlığı da tarihsel bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Karadeniz’in Kuzeyinden Tuna nehrine kadar uzanan İskit - Saka İmparatorluğu'ndan, Mardin’i kendine başkent yapan Arkutlu devletine kadar bütün Anadolu Hitit güneşiyle taçlanan kadim bir Türk yurdudur. Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılar ve farklı milletlere mensup tarihçi ve araştırmacıların saptadığı bulguları kimi zaman 13.000 yıl öncesine kadar uzanan bir tarihi işaret ediyor. Bu manada Anadolu, Türklerin sonradan keşfettiği ya da sığındığı bu topraklar bütünü değil asıl sahibine dönen ve aslına rücu eden bir değerler toplamıdır. Kültürlerin iç içe geçerek karışıp kaynaştığı, alt kimliklerin “Türk” üst kimliğinde kendini tanımladığı gerçeğe ait olma duygusu 100 yıllık Cumhuriyet Devleti’nin de varlık nedenidir. Cumhuriyeti kuran temel felsefeye ait kimi iktisadi kuruluşların Etibank ve Sümerbank gibi isimlerle anılması, yakın zamana kadar başkent Ankara’nın Hitit güneşiyle sembolize edilmesi antik Anadolu’daki Türk kimlik inşasının bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Cumhuriyet Türkiyesi sosyal, kültürel, bilimsel ve tarihsel bir toplamın sonucudur. Bu durumu büyük halaskar “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” vecizesiyle ifade etmektedir. Ancak Anadolu’daki bu mutlak ve yekpare yapı ile sağlanan huzur ve güvenle, mazlumlara ev sahipliği yapan anlayış, düşman unsurları oldukça rahatsız etmiş, Türk devletinin yıkım ve parçalanma senaryolarına dahil edilmesi fazla zaman almamıştır. Emperyal başkentlerde senaryolaştırılan ve Anadolu içlerinde oluşturulan iç cepheler, gerici ve bölücü isyanlar kisvesine bürünerek cumhuriyet yıkıcılığına dönüşmüştür. SÜRECEK