Gaziantep ve Gazianteplilere yapılabilecek en büyük kötülük yaşadığımız şehrin her metrekaresine, işlenmeyi bekleyen ham bir cevher yada rant gözlüğüyle bakma hastalığıdır. Şehirleşmeyi uygar topluma sunulacak en makbul hediye olarak düşünen toplumlar yeşil alanları, park ve bahçeleri, dinleme sahaları ve meydanlarıyla güzel örnekler veriyor. Ancak bizdeki yerel idareler kâr-zarar hesabına dayanan yada bünyesini bu duruma uygun hale getiren birer ticari kurum gibi çalışmaktadır. Tüccar zihniyeti bilimi yadsıyan ve kültüre kapalı haliyle kendini sosyal toplumdan soyutlar. Geleceği inşa etmek gibi emek ve sabır gerektiren meşakkatli çalışmalardan ziyade günü kurtarmaya matuf geçici heveslerle, günü birlik kazanımların telaşesi içindedir. Bu yetersiz bakış açısı günümüzde çapsız yöneticilerle birlikte hareket eden askerleşmiş üyelerin ?al takke ver külah? geliştirdiği kötü yönetme kabiliyetsizliğiyle tamama ermektedir. Yeşil alanlar, park ve bahçeler, dinlenme sahaları, koşu ve yürüyüş parkurları ve meydanlarıyla kendi insanına yeni yaşam alanları üretme zorunluluğu olan yerel idareler, bu alanları sırtlarında bir kambur olarak görmekte ve yenilerini üretme şöyle dursun, eskilerini dahi türlü hilelerle sorumluluk sahalarının dışına iterek, kendileri için artı yük saydıkları bu birimlerden kurtulma arayışına girmişlerdir. Parklara ve bu dinlenme sahalarının en görkemli yerlerine oturtulan büfeler ve çay-kafe salonları görünen haliyle elden çıkartılmışlığın emareleridir. Aktif politikanın içinde bulunduğum ve dolayısıyla yöneticilik yaptığım yıllardı. Gaziantep özelinde partinin tepe noktasından şehri takip ediyorduk. Öngörümüzü ve birikimimizi siyasete, siyaset yoluyla da şehrin daha iyi yönetilmesine yardımcı olacak fikri terbiyemizi ortaya koymakla kendimizi mükellef sayıyorduk. Birgün İlçe Belediyelerinden birinde meclis üyesi olarak görev yapan arkadaşımız aradı. Belediye meclisinin mevcut Belediye Başkanıyla birlikte hareket ettiğini, kendilerinin azınlığa düştüğünü ve bu yolla alınacak kararlarda etkili olamadıklarını, bu bağlamda, meclisin önceden planlanmış yeşil alanlarda tadilata giderek mescit başta olmak üzere farklı amaçlar üzerinden yeşil alanlarda azaltılmaya gidildiğini belirtti. Nasıl bir politika izlenmesi konusunda benden fikir talep etti. Öncelikle mevcut durumu kamuoyu ile paylaşmasını, halkı bu konuda bilgilendirmesini, sonrasında ise alınan kararların kendisinin muhalefetine rağmen ?olur? verildiği şerhini düşmesini, bununla da yetinmeyerek gasp edilen yeşil alan kadar yeni bir yeşil alanın üretilmesi şartının bir yolla kayıtlara geçirtilmesini önermiştim. Bu basit ve münferitmiş gibi görünen hadiseler her yeni yönetim erkinin izlediği bir yol ve yöntem olarak sıradanlaşmış, toplum tarafından kanıksanmış ve bu yolla meşrulaştırılmıştır. Buradan yola çıkarak daha yaşanır bir kent gerçeğine ulaşma yolunda yeni yeşil alanların üretilmesi, daha önce kazanılmış yeşil alanların korunması son derece önemli bir görev ve sorumluluklar olarak yerel idarelerin önünde durmaktadır. Zira bütün dünyada şehirleşmenin ve çağdaşlaşmanın göstergesi olarak kişi başına düşen yeşil alan miktarı belirleyici sayılmaktadır. Peki yaşadığımız şehirde bu kıstaslara ne kadar uyuluyor? Gaziantep?imizi ve hemşehrilerimizi ilgilendiren hayatsal kararlar hangi mantıkla karara bağlanıyor? Alınan kararlarda hakkaniyet ve ahlak ne kadar egemen? Aksi halde diye başlayan sorular beynimizi kemirmeye devam eden atlı karınca gibi azaba mugayyir bir hayata koridorlar açmaya devam ediyor. Bir yazboz tahtasını andıran şehrin Nazım Planı ?deneme-yanılma? gibi bir yöntemle bakkal defterine dönmüş durumda. Eski yönetimler tarafından türlü gerekçelerle kamulaştırılan alanlar yeni yönetim erk?inin hışmına uğrayarak satılmakta, bir arzi tadilat sonucunda imara açılmaktadır. Bu topraklara kimliğini veren kent aslisine ait alanlar kamulaştırma adı altında punduna getirilerek resmen gaspedilmekte, bir dönem sonra ise iştah kabartan rantiyeler olarak yağmalanmaktadır. Bu duruma ilaveten Ortadoğu?nun en büyük parkı olarak planlanan Atatürk Kültür Parkı adım adım yörüngesinden çıkartılmakta ve bu yolla şehrin soluk boruları tıkanmaktadır. Şimdi sıra Kavaklık?a gelmiştir. Bir dönem sonra tıpkı Sarıgülleriyle anılan Sarıgüllük gibi Kavaklığın da adından başka hiçbir şeyi kalmayacaktır. Yakın coğrafyamızda modernite adına Türkler kadar kendi geçmişiyle kavgalı bir toplumsal jenerasyon oluşmamıştır. Eski tümden reddedilerek ve eskiye ait ne varsa yıkarak ?yeni? inşa edilemez. Yeni olan ancak ve ancak sizin eski dediğiniz ulu köklerinizin üzerinde yükselecek olandır. Dava eski olanı eskitmemek, eskiyi de yeniye herhangi bir sarsıntıya mahal vermeden entegre edebilme kabiliyetidir. Bu realiteye bağlı olarak, şehrin en büyük talihsizliği neme lazımcılığında kilitlenmiş olan sessizliği ve kimsesizliğidir. Kendisine ait olana sahiplenme duygusunun zaman içinde yok denecek kadar azalmasıyla yaratılan boşluk birileri tarafından doldurulmaktadır. Ehil olmayanların yarattığı yönetsel zafiyet ve adam olma enflasyonu her kesimi ve her makamı işgal altında tutma bahtsızlığına tekamül etmiştir. Geçenlerde fikirlerine itibar ettiğim ve çalışmalarını hürmetle takip ettiğim bir Gaziantep sever dostum aradı, benim de uzun yıllar şahit olduğum konularda fikirlerini beyan etti. Ağaçlar budama adı altında testerelerin insafına terkediliyor, katliam gibi budama, taç yapraklı ağaçların gövdelerine kadar uzanıyordu. Kavaklık semtindeki kimi sokak aralarında binbir emekle yetiştirilen ağaçlar varlığına kastedilerek gövdelerinden kesilmiş, akan yeşil kanla katliam manzarasına, tomruklara kötü birer mirasyedi yada mal bulmuş haramzade gibi hücum eden sokak sakinlerinin aç gözlü hamleleri manzara-i umumiyeyi tamamlamıştı. Birer kamu mülkü olan ağaçlar adeta yağmalanmış, her apartmanın altı ve garajlar ganimetin üleşildiği av alanlarına dönüşmüştü. Buna mukabil, durumdan kendine vazife çıkartan duyarlı yurttaşların Emniyet güçlerine, Park ve Bahçeler Müdürlüğüne ve İlçe Belediye Başkanına yaptığı başvurular sonuçsuz kalmış ve yağma toplumda giderek kronikleşen bir yaşam kültürüne dönüşerek meşrulaşmıştır. Gaziantepliler bu yaşananlardan, Gaziantep şehri ise kendine reva görülenlerden ne kadar haberdardır? Bir arka sokağınızda, bir üst caddenizde neler olup bitiyor biliyormusunuz? Bindiğimiz alametle gittiğimiz kıyametin farkında iseniz tepkisizliğin size fatura edileceğinin bilincinde olmanız gerekmiyor mu? Unutmayın ki, siz bu şehre aitsiniz, bu şehirde size. Uyan artık sevgili yurdum, Sevgilim benim uyan.