Her yönetim erkinin kısa, orta ve uzun vadeli master planları vardır. Yönetmek gibi iddialı, bir o kadar da vebal taşıyan makamlar deneme yanılma yöntemine göre pozisyon almazlar. 

Yönetmek üzere makama sahiplenenler bölgesel gerçeklerle, milli hassasiyetleri plan ve programlarına dahil ederek yürüme yolunu bilimle taçlandırarak, zamanın gerektirdiği koşullara göre şekil alırlar. 

Ancak çeyrek asırdan bu yana, devlet küçültme ve iktisadi hayattan soyutlama anlamında kamu iktisadi teşebbüslerini yok pahasına ortadan kaldırarak üretimle tüketim dengesi arasında kantarın topuzunu kaçıran bir  hükümet gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz meydanda.

Bu durum insanların birbirinin merhametine terk edildiği, hiç bir kapitalist ülkede örneği olmayan ahlak ve insanlık dışı, açgözlü, kazanca doymayan, birbirinin etiyle beslenen vahşi kapitalist bir anlaşıya kapı aralamıştır. 

Dünyada gıda fiyatları düşerken, Türkiye’de gıda fiyatları hızla yükselmekte, halk gizli açlığın ağır baskısı altında beslenme sorunuyla karşı karşıya bırakılmaktadır. 

Üretmeyen, müstahsilini korumayan, Tarım ve Hayvancılık başta olmak üzere, çalışma sahaları giderek atıl hale getirilen, kendi ayağına sıkan bir anlayışla, yönetilmiyor adeta sürükleniyoruz. 

Toplumun gıdaya olan erişimi giderek zorlaşıyor. Et ve et ürünleri tüketmeyen, süt ve süt ürünlerine ulaşamayan sağlıksız ve her türlü hastalığa direnç göstermekten uzak kuşaklar gerçeği kapımızda. 

Uzmanlar çocukların boy ortalamalarının düştüğünü bizzat saha çalışmalarıyla ortaya koyarken, yeterli beslenememenin doğal sonuc olarak okul çağındaki çocuklarda algılama, dikkat bozukluğu, adaptasyon zorluğu, psiko - sosyal klinik vakalarında belirgin bir artışın yaşandığına dikkat çekiyorlar. 

Peki ne yapmalı ?

Et’in, ekmeğin, süt’ün vesair beslenmenin de bir memleket için beka meselesi olduğu unutulmamalıdır. 

Devlet, by-passlarla, kısa vadeli dokunuşlarla değil, radikal ve keskin önlemlerle iradesini işleterek sahada olmalıdır. 

Gücünü ve kudretini stokçuluğun, tekelciliğin ve sahip olduğu finansı üretime değil, paradan para kazanarak, rantçılığa tahvil edenlere karşı Demir yumruğuyla hissettirmelidir. 

Gaziantep gibi canlı hayvan sevk ve idare merkezi konumundaki bir şehirde etin ham maddesini stoklayarak, hayvan arzını kendi keyiflerine göre düzenleyen, canlı hayvan zammını hiç bir haklı ve mazur gerekçeye göre düzenlemeyen, Fiyat artışını otomatiğe bağlayan bir yoz anlayışın durdurulması şarttır.

Zira, kendi aralarında bir iletişim ağı kurarak canlı hayvan piyasasını dizayn etmeye çalışan, bu nedenle bilinçli olarak canlı hayvan arzını kısıtlayan, bu yolla fiyat ve vade dengesini kasıtlı olarak bozan örgütlü bir anlayışla mücadele etmek zaruri bir hal almıştır. 

Sahip oldukları hayvan varlığını yaklaşan Ramazan ve akabinde Kurban ayları sürecini hesaplayarak piyasaya sürmekten imtina edenle, suni buhran yaratmakta. Salt Gazianteple sınırlı kalmayan bu olumsuz gidişat çarpan etkisi yaratarak zincirleme bütün Türkiye’ye yansımaktadır. 

Madalyonun bir diğer tarafında ise gerçek müstahsille yani besiciyle, stokçuluğu yani hayvan biriktirenleri birbirine karıştıran bir anlayış mevcut. 

Muhafaza ettiği finansal güçle müstahsilden toplanan canlı hayvanı ahırlarda biriktirerek piyasaya sürmek üzere uygun zamanı bekleyen, ya da uygun zamanı senaryolaştırarak kendi oyun sahasını kuranların analizini doğru yapmak şart. 

Devlet bu mutfak zeminde etkin ve belirleyici bir güç olmak zorundadır. 

Bu bağlamda; Et’in ham maddesini oluşturan canlı hayvan rantçılığının ve spekülatif kazanç peşindeki kayıt dışılığın seyircisi değil, tüketicinin yani geniş halk yığınlarının yanında pozisyon almalıdır. 

Bir süredir Gaziantep kamuoyunu meşgul eden bu sorunu salt iki Oda başkanıyla çözmeye çalışmak, konuyu kuşatan derinliği anlamaktan uzaksınız demektir. Hele hele toplantı sonucunda Gaziantep Ticaret İl Müdürünün “Belirlenen 5 büyük besi çiftliğinin denetlenecek olması” yönündeki açıklamasını manidar bulduğumu söylemeliyim. 

Hiç bir kamu kurumu yöneticisi kararlaştırılan denetlemeyi basın yoluyla duyurmaz. 

Denetleme dediğiniz eylemin hedefi nedir ? Sıhhi koşullar mı ? Mali boyut mu ? Serbest piyasa koşullarını tahlil mi ? Asayiş ve stokçulukla mücadele mi ? 

Hasılı kelam elde etmek istediğiniz sonuç, denetlemenin önceden taraftara ilan edilmesiyle ne kadar isabet elde edecek ? Denetim salt 5 büyük besi çiftliğiyle neden sınırlı tutulacak, diğerlerinin tasnif dışı tutulması hakkaniyetli bir yaklaşım olacak mı ? Bu soruları sonsuza kadar çoğaltmak mümkün. 

Bekleyelim, görelim.