Bir zamanlar Tarım ülkesi olarak bilinir, dünyada kendine yetebilen 4 ender ülkeden biri olarak gösterilirdik.

Dünya'nın buğday silosu olarak tespit edilen, meyvede ve sebzede bolluk ve bereket ülkesi, küçük ve büyükbaş canlı hayvan stoğuyla dikkat çeken, özellikle Ortadoğu'yu besleyen bahse konu o Türkiye'nin haline bir bakın. Geçmiş zaman olur ki, hayali cihandeğer.

Öteden beri büyük ülkeyi (Türkiye) yöneten küçük adamlar Tarım ülkesi olarak anılır olmaktan hicap duydular.

Endüstrileşmekten, sanayileşmekten, bilimden dem vurarak, üretimden, tarımdan, toprağı işlemekten, yetiştiricilikten uzak durmayı yeğ tuttular.

Dış telkinlere, emir ve tavsiyelere koşulsuz biat politikalarıyla önce devleti ekonomiden çektiler. Yüzyıllık Cumhuriyetin manevi mirası olan kamu iktisadi teşebbüsleri yok pahasına satıldı.

Bugün devletin ekonomi içindeki payı yok denecek noktaya gelmiş vaziyette. Ancak Türk ekonomisini liberalleşme ve müteşebbis ruhun önünün açılması için devleti küçültmeyi tavsiye eden ülkelerdeki aslan payı halen o devletlerin elinde.

Devleti bir öcü gibi göstererek toplumu sürekli anti - patiye zorlarsanız, bir zamanlar dillere pelesenk olmuş "hantal devlet" yapısından kurtulma çığırtkanlığı yaparsanız, sonuç eşyanın tabiatı gereği bugün gelinen o son nokta olacaktır.

İnsanlar birbirinin merhametine terk edilecek , serbest piyasa ya da liberalleşme adı altında vahşi kapitalizmin bitmeyen hırsı ve doyumsuz histeri nöbetleri zavallı halkın üzerinden tatmin edilecektir.

Bu gidişatın doğal sonucu olarak devletin sosyal vasfı yıkılacak, onun yerine sosyal ve ekonomik dipislinden giderek uzaklaşan yönetsel yapı salt seyretmekle yetinecektir.

Objektif ve subjektif nesnel şartların dayatması sonucu bir taraftan dolar milyarderlerine yenileri eklenirken, sınıflar arasındaki egoistik çelişki giderek daha da keskinleşecek, diğer taraftan geniş halk yığınları değil, yoksulluk, açlık sınırının altında bir hayata mahkum edilecektir.

Dünya'da üretimi değil, üretimden uzak durmayı destekleyen bir devlet yapısı duydunuz mu ?

Destekleme adı altında toprağı atıl hale getirmeyi, sonsuza kadar nadasa bırakmayı teşvik eden anlayışa ne denir ? Siz eğer tevşik vermek istiyorsanız, üreticinin elektriğine, mazotuna, tohumuna indirim yapın. Bakın o zaman tarım nasıl uçacak.

Dünya'da stratejik iki temel maddesi var. Biri ekmek, bir diğeri ise ettir.

Bunların ham maddeleri ise buğday ve canlı hayvandır.

Et yemeyen, süt içmeyen, yeteri kadar beslenmeyen, sağlıklı gıda takviyesi almayan toplumlardan sağlıklı nesiller elde edilemez.

"Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" gerçeğinden yola çıkarsak, sağlıklı ve yeterli şekilde beslenmeyen bir toplumdan ancak mutsuz bir çoğunluk elde edersiniz ki, onlarda ancak mutlu azınlığı hedefe götürecek yük hamallığına müebbete kadar mahkum olacak demektir.

Gelelim asıl konumuza; Küçükbaş canlı hayvanın kilosu 18 liradan 19,5 liraya yükseldi. Bu spekülatif artışın 1. nedeni doların satın alma gücüyle canlı hayvan pazarına çivileme dalışta bulunan ihracatçı firmalar. 2. neden ise yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle arz ve talep dengesizliğidir.

Garipliklerle dolu ülkemizdeki duruma başka bir açıdan bakmayı deneyelim.

Bir madde düşünün ki, aynı ülke o söz konusu maddeyi hem ihracatçı, hem de ithalatçı bir kafa yapısıyla yönetmiş olsun. Burada sizce bir mantık hatası ve matematiksel bir yanlış yok mu ?

Dünya coğrafyasının canlı hayvanını ve hangi koşullarda üretildiği ve sevkedildiği belli olmayan etlerini Türkiye'ye getireceksiniz.

Türkiye'nin sağlıklı canlı hayvan potansiyelini ise ihracatçı firmaların dövizine terk edeceksiniz.

Bakanın halkın seçtiği meclise değil, devletin başındaki tek adama sorumlu olması demek, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını böyle yönetmek gerekiyor demek olmalı.

Soru sorun gazetecinin önünden danışmanı tarafından sürüklenircesine uzaklaştırılan Bakan profili bu zamana kadar alışagelmiş bir manzara değli.

Sonrasında salt otoritesini hissettirme adına, mesleğini icra eden ve halkın haber alma hakkı adına soru soran gazeteciyi maskaralıkla tahkir ederek, aşağılamak herhalde yetersizliğin bir başka dışa vurumu olsa gerek.

Oysaki herkes işini yapıyor olsa idi, biz bunlardan bahsediyor olmayacaktık