Adamın biri hayvanat bahçesini gezmeye gitti. Fillerin olduğu bölüme geldiğinde ilginç bir manzara ile karşılaştı: Fillerin hiç biri ne kafesteydi ne de onları bir sabite bağlayan zincirleri vardı.Zincirsiz oldukları halde onları o dar alandan kaçmaktan alıkoyan tek şey vardı; ilginç ama dikkat; O güçlü filleri kaçmaktan alıkoyan tek bağ ,filin bacaklarından birine bağlı “küçük bir ip” parçasıydı.
Adam fillere bakarken fillerin neden güçlerini sadece ipi kırmak ve kamptan kaçmak için kullanmadıkları konusunda tamamen kafası karışmıştı. Filler bunu kolayca yapabilirlerdi. Oysa onlar bunu hiç denemediler bile.
Meraklı misafirimiz bu sorunun cevabını öğrenmek için oradaki bir fil eğitmenine fillerin neden orada öylece durduklarını ve neden hiç kaçmaya çalışmadıklarını sordu.
Fil eğitmeni şöyle cevap verdi:
“Onlar çok küçükken onları bağlamak için aynı boyda ip kullanırız ve o yaşta onları tutmak için yeterlidir. Büyüdükçe ayrılamayacaklarına inanmaya şartlanırlar. İpin kendilerini hâlâ tutabileceğine inanıyorlar, bu yüzden asla kurtulmaya çalışmıyorlar.”
Fillerin bahçeden kaçmamalarının tek nedeni zamanla bunun mümkün olmadığı inancını benimsemeleriydi..
Aylardır seçimi tartışıyoruz; kim vekil aday adayı oldu, kim aday oldu, kim listeye girdi, kim giremedi, kim kaç imza topladı, kim kimi destekliyor, kim kiminle ittifak yapıyor, kim nerede, kim kimin karşısında konuşup duruyoruz.
Her seçim seçenden çok seçilmek için aday olanlar için önemlidir, çünkü onlar seçilecek yerlerde olabilmek için çok para harcamak, çok emek vermek, genel başkanı ve genel merkezin gözüne girecek faaliyetler yapmak zorundadır. Seçim kazanmak için her yolu mübah sayanların çoğunlukla başarılı olduğu ülkemizde maalesef "demokrasi" bir terim olmaktan öteye gitmiyor. Seçimler seçmen dediğimiz halk için parti liderlerinin belirlediği adayları onaylamaktan ibaret bir görev. Biat kültürünün hâkim olduğu toplumlarda olduğu gibi bizde de yerel unsurların seçime katkısı % 10 bile değil. Bizde siyaset Ankara'da yapılıyor, liderin kutsandığı bu sistemde sonuçları vekil ya da il başkanı değil lider belirliyor. Teşkilatlar tüm eylem ve söylemlerini lidere odakladıkları için şahsi beyanat verme şansları yoktur. Parti politikası diye dayatılan, fikir özgürlüğünü kısıtlayan bir uygulamada nasıl demokrasi ve özgürlükten bahsedebiliriz. Evet maalesef dünyada benzeri olmayan bir sistemle idare ediliyoruz. Bundan önceki sistemde iktidar yâda Cumhurbaşkanı olma ihtimali çok çok düşük olan partiler şimdi +1 fazla oyla bu hedefe ulaşma şansına sahip. Daha az oyla daha çok vekil çıkarılır, çok vekiliniz olsa bile hükümet kuramazsınız. İnşallah önümüzdeki süreçte eğitim sistemi ile oynandığı gibi değil de, bir daha değiştirilmesine ihtiyaç duyulmayan bir sistem tesis edilir. Tâbi bu sistem şahısların veya belli kitlelerin değil devletin çıkar ve menfaatlerini koruyan bir sistem olur.
Zaten bir ülkede "devletin" çıkar ve menfaatlerini koruyan bir sistem tesis edilmişse kimin seçildiğinin çok da önemi yok. 2023 yılı Cumhuriyetin 100. Yılı bu yüzden olsa gerek. Tüm siyasi partiler daha çok 1. yüzyıla vurgu yaptı. Tüm olumsuz ve kırıcı propagandalara rağmen ilk tur seçimleri sorunsuz bir şekilde tamamlandı.
Anket sonuçları ve kısır tartışmalara rağmen halk kararını verdi. Sayın CB ve partisi ittifak olarak girdikleri seçimden daha çok vekil çıkararak birinci parti oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2.tura kaldı. Pazar günü ikinci turu olacağız. Sonuç her ne çıkarsa çıksın halkın kararına saygı göstermek zorundayız. Belki tam demokrasiyi inşa edemiyoruz ama demokratik olgunluk ifadesine uygun hareket edebiliriz. Seçimlerde her partinin kendine özgü propaganda yöntemleri olur, diğer partiler eleştirilir, kendilerinin daha iyisini yapacağını iddia ederler. Son yıllarda alışılmışın dışında bir propaganda yapılıyor, herkes kendinden olana hak olmayana batıl muamelesi yapıyor. Artık iki kutuplu bir yapı var ve maalesef biri diğerini hain, cahil vb. Incitici söylemlerle üzüp kırıyor. Çoğunlukla miting meydanlarında ifade edilen söylemlerin halk içinde ciddi sıkıntılar yarattığını görüyoruz. 86 milyonu yönetme iddiasında olanların, seçildiklerinde herkesi kucaklayacaklarını iddia edenlerin halkı söylemleri ile incitmesi kabul edilebilir gibi değil. Bu söylemlerin toplumdaki yansıması çok daha incitici." O partiye oy verenler haindir, teröristtir benim arkadaşım olamaz" ,"Falanca partiye oy veren cahille aynı ortamda olmaktan utanıyorum!", " hain, terörist, hırsız, yalancı, katil, gafil, haramzade" gibi onlarca kötü ifadeyi insanlar birbirine söyleyebiliyor. Oysa siyasiler seçim bittikten sonra kendi çıkar ve menfaatleri için bir araya gelip iş birliği yapabiliyor. Dün birbirine olmadık hakaretleri yapanlar bugün nasıl bir arada birlikte mücadele edebiliyor? Eee o vakit bize ne oluyor. Cenazemize gelmeyecek, telefonlarımıza bakmayacak siyasiler için tabutumuzu taşıyacak dost, akraba ve arkadaşlarımızı niye kırıyor, incitiyoruz? Oy zamanı gülücükler saçıp diğer zamanlarda yüzümüze bakmayanlar için her gün yüz yüze baktığımız insanları neden kırıyoruz?
Miting meydanlarında birbirlerine ağza alınmayacak sözler edip taraftarlarını galeyana getirip meclis lokantasında beraber yiyenler için onların sözleriyle hısım akrabalarımıza hakaret etmek ne kadar doğru bir bir davranış? Seçim sonuçları her ne olursa olsun kazanan ülkemiz, devletimiz, milletimiz, insanımız olsun. Birlik beraberlik ve kardeşliğimize zarar verecek eylem ve söylemler bizi yönetenlerin, yönetmeye aday olanların ağzına yakışmıyor. Mümkünse herkesin görüşüne fikrine saygı göstersin! ( Bundan kimse ülkenin birliğine bütünlüğüne kast eden düşünceye saygı duyacağımız anlamı çıkarmaya kalkmasın) Siyasetten öğrendiğimiz en önemli derslerden biri "İnsan mümkün olduğunca büyük konuşup beylik laflar etmemeli. Yarın ne yaşayacağımızı, kiminle birlikte yol yürüyeceğimizi biz bilemeyiz."
İnanan insanlar için yarının sahibi Allah'tır, bir bakarsınız kınadıklarınızı yaşamış, tükürdüğünüzü yalamış, kavga ettiklerinizle yanyana, beraber yol yürüdüğünüz insanlarla karşı karşıya gelmişsiniz.
Bazı şeyleri tecrübe etmek için yaşamak gerekmiyor, burnunuzun dibinde olup bitenleri göremiyorsanız, olacakları da öngöremezsiniz.
Büyük konuşup büyük hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsanız fil hikâyesindeki gibi ayağımızda prangalar, zincirler olduğu düşüncesinden kurtulalım. Halk olarak siyasetteki tek sorumluluğumuz olan oy kullanma işlemini özgür bir şekilde hep birlikte yerine getirelim. Kim seçilirse seçilsin bu ülkenin sahibi olduğunuzu unutmayın.(Göçmen sorununu küçümsemek gelecekte oluşacak olumsuzluklara ortak olmak demektir.) Son söz lütfen siyaset için eş dost akrabalarımızı kırmayalım, siyaseti günlük yaşıyoruz konu komşularımızla her gün yüz yüze bakıyoruz, akrabalarımızla ömür boyu birlikteyiz. Yüzyıllar önce Aristoteles ne güzel demiş; "Sevdiklerinizle siyaset yapmayın. Siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder, siz dostluklarınızı yitirmekle kalırsınız." Müşterek dualarda unutulmamak dileklerimle, Hayırlı Cumalar.