Nereden tutsak elimizde kalıyor, ne söylesek fayda etmiyor,

Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz misali susmak hiç olmuyor.

Koskoca bir yılı geride bırakıyoruz, insanlık tarihi için çok önemli olmasa da, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti için önemli bir yılı geride bırakıyoruz.

Türkiye Cumhuriyetinin 100. Kuruluş yıldönümünü görmek bizlere nasip oldu.

Her ne kadar yıllardır özlemle beklediğimiz Cumhuriyetin 100. Yılında sona erecek olan Lozan Anlaşmasının gizli maddeleri açığa çıkarılmasa da, boğazlar anlaşması yer altı zenginliklerimizden bağımsız bir şekilde faydalanacağımız tezleri doğru çıkmasa da.

Çok zor şartlarda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Yüzyıla girişine şahitlik ettik.

 Tüm dünya benzer bir girişi 2. Bin yıla girdiğimizde 2000 yılını milenyum yılı olarak kutlamış, insanlığın dünyayı yeni bir anlayışla yöneteceği, adil bir dünya hayalleri kurulacağı hayal dünyamıza yerleştirilmişti.

Milenyumun üzerinden 23 yıl geride kaldı, teknoloji ilerledi, bilim insan DNA’sını kolonlamayı, yapay zekayı kullanarak insanoğlunun hayatını kolaylaştırmayı, yeni teknolojiler geliştirmeyi başardı.

Ama maalesef kan ve gözyaşlarını durdurmayı, büyük balıkların yaşamak için küçük balıkları yutmasını engelleyecek bir sistem oluşturmayı başaramadı.

İnsanların çıkar ve menfaatleri için birbirini yemesi, savaşlarda masum insanların ölümünü, çocukların katledilmesini engelleyemedi.

2023 yılı dünyada salgın hastalıklar sonrası iç karışıklıklar, işgal ve katliamların devamı ile anılacak.

Ülke olarak etrafımız ateş çemberi, dünyanın en değerli, en önemli bir o kadar da karışık coğrafyasında ayakta kalma, varlığımızı devam ettirme mücadelesi veriyoruz.

Bir tarafta Suriye, az yukarıda Ukrayna-Rusya, az aşağımızda İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlar, yüzyıllarca İslam’ın Sancaktarlığını yapmış ecdadın torunları olarak bir mazlumun tırnağı kanasa en çok bizleri etkiliyor, canımız sıkılıyor, her ne kadar istikrarlı bir duruş ortaya koyamasak da içimizdeki öfkeyi dışarı vurmaktan geri kalmıyoruz...

Gazze için en çok tepki gösteren millet olarak bunu Doğu Türkistan'da yıllardır inim inim inleyen soydaşlarımız içinde yaptığımız da çok daha doğru işler yapmış olacağız.

Yıllardır terörle mücadele etmiş on binlerce insanımızı teröre kurban vermiş, hala vermekte olan bir ülke olarak, kim katil, kim terörist, kim haklı kim haksız bu hususta net olmak zorundayız. 
Hep aynı şeyleri konuşan, sadece protestolarla halkının gazını alıp yine bildiğini okuyan, çıkar ve menfaatleri gereği kızıp küstüğümüz devletlerle ilişkilerini sürdüren iki cami arasında kalmış bir devlete dönüşmemeliyiz.

Cumhuriyetin 100. yılı geride kalırken sanayi ve teknolojik birçok gelişmeye rağmen insani gelişmişlikte sınıfı çokta geçemedik, aktörler değişse de iç siyasetimiz yıllardır aynı, bazen öyle şeylere şahit oluyoruz ki 50-60 yıl öncesi siyasi ahlak daha iyiymiş diyoruz.
 Seçim dönemlerinde söylenen yalanları, atılan iftiraları hatırlayınca insan utanıyor, basın medya çok farksız, sözde herkes tarafsız ama seviye yerlerde, herkes bir tarafın, hatta birilerinin adamı onun avukatı trollük yapıyor.

Spor da yaşananlar utanç verici, bir tarafta mafya vari yapılar, bahis çeteleri futbol sahalarını işgal edip hakem dövebiliyor. 

Statta hakem, okulda öğretmen, mecliste vekil, sendikada sendikacı, sokakta gazeteci dövülüp yapılanın yapanın yanına kar kaldığı için az ötesinde sokak ortasında Sinan ATEŞ gibi akademisyenler vurulup öldürülebiliyor.

Mesela Sinan ATEŞ olayında tarafların hepsi gerçekleri bildikleri halde olayı aydınlatmadıkları için umutsuzca bir kahraman bekleyişi devam ediyor, o yüzden adalete olan güven en dip noktada zira kanun yapıcılar, işlerine gelmeyen hususlarda mahkemelerin kendi yaptıkları kanunlara uygun kararları dahi tanımaz olunca halktan bu konuda hangi noktaya gideceğini varın siz düşünün.

Daha çok kafa yoralım bir ülkenin en üst mahkemesi Anayasa Mahkemesi Hatay Milletvekili seçilen Can ATALAY hakkında hak ihlali kararı veriyor, siyasiler AYM'ye verip veriştiriyor, bundan cesaret alan alt mahkemeler kararı uygulamıyor, seçimlere girme yeterliliği YSK tarafından tanınmış kişi, bu kaotik ortamda seçildiği halde, hapiste yatırılmaya devam ediyor, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demekten geri kalamıyor insan.

Hayat pahalılığı ekonomik tıkanıklık nedeniyle her gün geçen günü aratıyor, bir tarafın umudu asgari ücrete ve emekli maaşına yapılacak zam iken diğer kesim zamların sebep olacağı hayat pahalılığından korkuyor, nihayet ücret zamları açıklanır açıklanmaz, iğneden ipliğe her şeye iki katı zam geliyor. 

Memurun emeklinin, sabit gelirlinin alım gücü korunmadığı sürece yapılan zamların hiçbir kıymeti olmayacak, hepimiz daha az ücretle daha çok şey aldığımız günleri tebessümle yad edeceğiz.

Eskiden ülkenin en önemli sorunu terör ve işsizlikti şimdi durdurulamayan enflasyon, kontrol edilemeyen ekonomi, bunlar olmasa İsveç’in NATO üyeliğini, BM'nin iki yüzlü kararlarını, bir siyasi partinin ittifak yapmadığı için yediği linci konuşacağız maalesef sıra gelmiyor.

Ticari ahlakımız bozulup, gözümüz doymadığı, aza kanaat etmediğimiz, denetlenip kontrol edilmediğimiz için kasım ekimden kötüydü, aralık kasımdan kötü, dilemiyorum ama görünen o ki ocak ayı, aralıktan, mart nisandan 2024'te 2023'ten kötü olmaya devam edecek.
Uzatmayayım diyorum ama yapamıyorum, son olarak unutkanlığımıza değineceğim o ki bambaşka bir dert. Yahu biz 10 ay önce asrın depremini yaşayıp 53 binden fazla insanımızı kaybedip, 100 milyarlarca dolar telafi edilemeyecek tahribat yaşamadık mı, ne olduk, ne çabuk unuttuk depremi, depremzedelerin yaşadığı sıkıntıları, kara kış kapıda onlara verdiğimiz vaatler, umutlar nerede.

Başta dediğim gibi nereden tutsak elimizde kalıyor, bu hususlarda sayfalarca yazılabilir temennim 2024 yılına umutla girelim yalansız, dolansız riyasız, savaşın, kan ve göz yaşının son bulduğu, zulüm altında ki mazlumların özgürlüğüne kavuştuğu bir yıl olmasını diliyorum.

2024 tüm insanlığa barış ve huzur getirsin müşterek dualarda unutulmamak dileklerimle hayırlı cumalar.