Analiz yazılarımın birinde en büyük sivil toplum örgütünün futbol kulüpleri olduğunu belirtmiştim. Bir şehrin ne siyasetçisi, ne yazarı, ne de çizeri, futbolcusu ve Kulüp Başkanı kadar popüler değildir demiştim.
Nedenleri ve niçinleri derinlemesine irdelediğim bu yazımda, futbolun siyasette getiriye dönüştüğünü örnekleriyle vermiştim.,
Görüş ve duruş itibarıyla bugün yine aynı noktadayım. Zira bugünü besleyen olaylar silsilesi düne göre hiç değişmedi.
Zaman içinde futbolu çirkinleştiren dış etkenler, saha harici faktörler, hatır ve gönül ilişkileriyle seyircinin amatör ruhunu ti'ye alan masabaşı oyunları ve al takke ver külah gelişen profesyonel düşünce.
İşte bu olaylar bizi bu şehrin takımından uzaklaştırdı. Halbuki bizler herkesten daha çok Gaziantepli ve Gaziantepsporluyduk.
Kırmızı ve siyahı millileştiren ve onu Gaziantep sevgisiyle bir ibadete dönüştüren, dört tarafı ayyıldız olan Gaziantepsporlularız.

% 100 GAZİANTEPSPORLUYUZ

Topluma ait mezhebi itikatı ve etnik aidiyeti sorgulamadığımız gibi, salt Türklük gibi bir üst kimlikle buluşan ve bir sentezi oluşturan bir değerler manzumesi gibidir Gaziantepsporluluk.
Şahısların Gaziantepspor'a ne kadar uzak, ne kadar yakın olduğu ve şahsın durduğu yerin kulübün hassaslaştırdığı noktaya ne kadar uygun davranış metodları geliştirdiği de sorgulanabilir elbet.
Ancak insanlar bir sorgu cenderesine girecekse buna önce kendinden başlamalıdır diye düşünüyorum. Bu manada biz kendimizden eminiz ve nefesimizden fazlasıyla razıyız. Tereddütü olanlan düşünsün. Sonradan icat olunmuş yapay sloganların arkasına sığınarak bir şeyleri kamufle etme telaşında değiliz.

TARAFTAR MASABAŞI
OYUNLARININ UCUZ FİGÜRANI OLAMAZ

Futbol orucunu bozarak girdiğim stad'da, değişen çok şeyler gördüm.
Üstü kapalı stad, geçmişi yad ettiğimde bugün için ne büyük bir nimet. Yazın sıcağı altında kavrulan ve beyni fokurduyan, kışın yoğun yağışın altında ıslanan geçmiş dönem taraftarını düşündüm.
Fedekarlığın ve cefakarlığın kitabını yazanları, Beton zeminin yerini alan koltuklar da elbette büyük bir nimet. Ancak fazlasıyla rahatsız, insan anatomisine aykırı, dar alana ne kadar fazla insan sıkıştırılır düşüncesiyle dizayn edilmiş.
Kalıpçı Mamedin sesi hala kulaklarımda. O zaman mikrofon mu vardı. Bilmem kaç şiddetinde sesiyle bütün Kamil Ocak çınlardı.
Ya Amigo Şükrü, taraftarla Şükrü arasında bazen gırgıra ve şamataya dönüşen ilişkiyi düşündüm. Hazin hazin tebessüm ettim 30 yıllık maziye.
Bazen Şükrü taraftara küser, bazen taraftarın bir pelteye dönmüş bıkkınlığı Şükrü'nün enerjisine ve taleplerine ayak uyduramazdı.
Saha içinde gezinen, enstantene kovalayan gazeteciler ve onlara şaka yollu sataşmalar.
Bütün bunlar girift bir bilmecenin ayrı ayrı birer parçasıydı. Birleştiğinde ise Gaziantep ve Gaziantepspor gerçeği ortaya çıkıyordu.
Ne yöneticilerin taraftarı horlaması ve ona burun bükmesi gibi bir çiğlik söz konusuydu, ne de taraftarın bu maçı satmışlardır ya da Kapalı kapılar ardında ne oyunlar oynanmıştır gibi bir düşünceye tekamül eden ve yönetici kadroları bir işgalci gibi gören anlayışları söz konusu değildi.
Herkesin ve herkesimin tek bir amacı vardı, Gaziantepspor'un başarısı. İşte bu düşünce bizi Gaziantepsporlu yapıyordu.