*MARATONDAN NASIL GÖZÜKÜYOR
*KOÇER VE ASLA'IN SESİNE TAKVİYE GEREK
*TELEKOM ÇÖZÜM BULMALI

*Maratondan nasıl gözüküyor Önce sondan tersinden başlayalım isterseniz..
Hakem Yunus Yıldırım, skor durumu tam tersi olsaydı, yani Galatasaray 1-0 galip iken, Gaziantepspor lehine öyle faul ve tamamen ofsayt olan golü verirmiydi ?
Sesinizi duyar gibiyim, KESİNLİKLE VERMEZDİ...
Ama sahada Galatasaray gibi takım olunca işler değişiyor..
Çünkü "Ayrıcalık" denilen o aşağılık düşünce ön plana çıkıyor..
Ve Yunus Yıldırım özellikle maçın ikinci yarısında, o düşüncenin esiri oluyor..
Gaziantepspor 1-0 öne geçince o alışkanlık sahneye çıkıyor.. Gaziantepspor'un yolu kesiliyor, tüm takdir hakları Galatasaray'a dönüyor, her düdük cimbom için çalıyor..Ve sonunda amaca ulaşılıyor.. Yazık, hemde çok yazık..
Gelelim işin başına..
Uzun yıllardan sonra bu maçı ilk kez karşı MARATON tribünde seyrettim.. Bir abimizle konuşurken "senin orada ne işin var" dediğinde, "aslıma rücu ettim"diye cevap verdim..
Açık ve kale arkası dediğimiz bölümlerin çoktandır unutmuş oduğum havasını teneffüs ettim.. Her koltukta oturanın yanıbaşına ilişmiş bir çocuğun oluşu beni mutlu etti..Çünkü çocukların maçlara gelmesi çok önemli.. Ama o her oturan baba veya amca ile dayının sigara içmeleri ve o dumanların çocukları boğacak hale gelişini hiç beğenmedim..Tavsiyem "siz ne içerseniz o çocuklarda aynı sigarayı içiyor"olacaktır. Çünkü onlar pasif içici konumundadır..
Maratondan maçı izlemek çok zevkliydi.. Her ne kadar benim bulunduğum bölüm ÇEKİRDEKÇİ gruba dahil oluyorsa da, yine de teknik direktörlerin çokluğu yüzünden hiç sessiz bir ortamda bulunmadım.. Her futbolcu topu ayağına aldığında ne yapması gerektiğini, en az 100 kişi bağırarak tarif ediyor..
Tepkiden en çok nasibi ise genç Barış alıyor.. Ergün aferinlerde en fazla notu alırken, Erdal aslan oluyor, "Allahını seveyim senin" diyenlerin sayısı tribünlerin tamamını oluşturuyor.. Hele golden sonra hepsi de Erdal'ı mıncıklayıp sevgi öpücükleriyle boğacak kadar seviniyor..
Ekrem koçum sınıfına sokuluyor.. Kaleci Ömer için aslan kaplan kedi her benzetme yapılıyor. Deumi'de aslan yapılıyor..Mehmet Çoğum'a aferin diyenler, Nigris'e özellikle o kafa şutu auta gidince "yapılırmı bu"diye feryat edenler, Volka'ın o topa öyle vuruşunda ağzına geleni söyleyenler koltukları parçalayacak duruma geliyor..Hele Ali Cansu'un oyuna alınışındaki tepki, Mesut Hocanın yapmış olduğu doğru hamlelerine sanki darbe vurduruyor..
Birde bu futbolcunun çok net pozisyonda pasif davranışı olunca hep birden "gördün mü Mesut Hoca ne buldun bu Ali Cansundan"diye bağrıp çağırıyorlar..
Galatasaray'dan en çok Hasan Şaş'a tepki gösteriyorlar. Her topu alışında ağızlarına geleni söylüyorlar..
Ya maçın hakemi.. Özellikle ikinci yarıdaki yönetimi, hepsini çileden çıkartıyor. Golden önce verdiği faulün uyduruk olduğunu hepsi biliyor. Sadece yediğimiz golü anlamıyorlar.. Nasıl olduğunu göremiyorlar..Ne zaman ki bana futbolun uzmanlarından Yavuz Ammi'den bir telefon geliyor ve televizyondan gördüğü için golün ofsayt olduğunu söylüyor, bende bunu yüksek sesle telaffuz edince, bu kez başlıyorlar Yunus Yıldırım'ın yedi sülalesine dua etmeye..
Evet.. Çok önemli bir maçı, karşı açık dediğimiz ama kapalı olan MARATO'dan böyle izledim.. Onlarsız hiç birşeyin anlamının olmadığını bildiğim için ve her zaman da, bu gazetede onların sesini duyurduğum için, Galatasaray maçında içlerinde bulunmanın zevkini yaşadım..
Amigo Reşit'in ne yaptığını, Esat'ın çabasını, Abdülkadir Kelsoy'un elinde mikrofonuyla durmadan bağırmasına çok yakından şahit oldum. Gençlik 27'nin maç oynanırken niye sesinin az çıktığını, karşı kapalının sağındaki kale arkasının "Kırmızı"ya karşılık gecikmeli olarak "Siyah"deyişindeki tepkileri işittim.. Yanımda, arkamda oturanların futbolculara taktik verişlerini duydum..
Yani yıllardır hasret kaldığım havayı teneffüs ettim...
Bundan sonra Gaziantepspor'un bir maçını da kale arkasında izlemek istiyorum..
NOT: Mesut Hocaya nihayet doğruları gördüğü ve takımı cesaretli oynattığı için teşekkür ederiz..Zaten söylemek istediğimiz de buydu.. *KOÇER VE ASLA'IN SESİNE TAKVİYE GEREK

Üretimin durma noktasına geldiği, bazı fabrikaların bir atımlık barutunun kaldığı, ihracatcının bile canından bezecek hale geldiği şehrimizde, sanayi ve ticaret odalarının çaresizliğini gözlüyoruz.. Aslında hem Nejat Koçer, hemde Mehmet Aslan seslerini duyurmaya çalışıyorlar, ama bu iki sesin yankısı Başpınar'dan öteye gidecek güce kavuşamıyor.. Nedeni çok basit; çünkü bu iki ses yalnız bırakılıyor.. Siyasi ve idari yönden herkesin elele vermesiyle oluşacak güç bir türlü sağlanamadığı için de, Gaziantep şehri adeta "başına vur ekmeğini elinden al" konumuna getiriliyor. Bu şehir, Başbakan ve bazı bakanların yıllardır oyalama taktiklerine, Mehmet Şimşek ile birlikte sadece teşvik mağduriyetinden dolayı hakkımızın verileceğine olan inançlarını da kaybetmek üzere.. Çünkü Şimşek, kendi bölgesinin mağduriyetini giderecek usta ve tuttuğunu koparacak milletvekili ve bakan görüntüsünden çok uzaktır..
Gaziantep'te işsizliğin doruk noktaya ulaşmasının sıkıntısı yetmezmiş gibi, Sayın Koçer'in de söylediği gibi, teşvik mağduru olduğumuzdan bu yana çok kan kaybedilmiştir.. Piyasada büyük kriz yaşanıyor. Nakit sıkıntısı had safhada.. Bu olumsuzlukların önüne geçilecek hamleler yapılmadığı takdirde, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde peşpeşe patlayan fabrika ve firmalar görürsek sakın şaşırmayın..
Bu nedenle tez elden Vali önderliğinde, iktidar partisi temsilcilerinin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, odalar ve ekonominin hatırı sayılı isimlerinin biraraya gelerek, ciddi bir toplantı yapması ve Ankara'nın duyacağı güçlü bir ses çıkarması gerekmektedir.. Aksi takdirde, sıkıntılar büyüyecek ve zaman kaybının bedeli pahalı ödenecektir.. *TELEKOM ÇÖZÜM BULMALI

Telefonlarınız kesilmiyorsa veya nakil işiniz yoksa, internetinizde problem yaşamıyorsanız, bankacı, turizmci, küçük-büyük şirket sahibi, yetkilisi veya çalışanı değilseniz, cep telefonunda problem yaşamıyorsanız, Telekom'daki grev sizleri fazla ilgilendirmeyebilir.. Onun için bu yazdıklarımızı hiç okumanıza gerek yoktur.. Ama ucundan kıyısından, Türk Telekom'un ilgili ve yetkili olduğu herşeyden bir parçası sizi ilgilendiriyorsa, o zaman çözüme yönelik bir adım bile atılmayan bu grevin devam etmesi her yönüyle sizleri de mağdurlar sınıfına koyacaktır.. Telekom çalışanlarının sendikalı olan bölümünün kapsadığı bu grevde, onların işi bırakması her ne kadar haklarıysa, işleri aksayan ve mağdur olan büyük bir kesimin de, onlardan daha fazla hakları olduğunu düşünüyorum.. Bu işin uzamasının şu anda tek zararını, bu halk ile birlikte, tüm sistemini Telekom'a göre düzenlemiş kurum ve kuruluşlar da çekmektedir..
Çözümü yönünde tek bir adımın bile atılmadığı, hükümetin seyirci kaldığı, Telekom'un yönetenlerin de bu görüntüden cesaret aldığı bu grevde, anlaşılan o ki yine rezil olmaya devam edeceğiz..
Bu sorunda öyle bir görüntü var ki, iki taraf da kendine göre haklı çıkabilecek pozisyon izliyor.. Telekom yöneticileri, grevci işçiler olmadan da bu işi yürütmek istiyor ve sendikalı olmayanların çabasıyla hizmeti yürütmeye çalışıyor.. Grevciler ise farklı düşünmekte ve işlerin aksaması için ellerinden gelen herşeyi yapmakta, hatta "bu iş yerinde grev vardır" pankartı asmalarına rağmen orada çalışma yapılıyorsa, sözlü veya fiili uyarıda bulunabilmektedir.. Kendilerine göre haklılar, çünkü böylece Telekom'un kendilerine muhtaç olduğunu iyice anlamasını istiyorlar..
Peki bu iş nereye kadar gidecek ? İşte orası meçhul, çünkü bu gidişle Telekom yetkililerinin grevcilere teslim olmaya niyetleri yok.. Yani olan yine bizlere olacak..