Haydi kendi kendimize soralım, “100 kişiden kaç kişide vicdan ve ahlak kaldı? Diye… Açık bırakılan kapı ve pencereler, açık veya kapalı alanlarda unutulan herhangi bir şey, telefon, para veya eşyayı tekrar geldiğinizde yerinde bulabiliyor musunuz? Veya sizin bulmanız için çaba gösterenler kaç kişidir? Hadi bıraktık bunları, hepimizin yediği içtiği gıdaların yüzde kaçı saf, temiz ve hilesizdir? Onu da bırakalım, komşunuz veya insanlar aç iken yüzde kaçınız onlara el uzatıyor, yardım ediyor sessizce ve görünmeden? Okullarda birçok çocuk aç kalırken, ailesinin durumları iyi olan çocukların kaçı onlarla yiyeceklerini paylaşıyor dersiniz? İmalatçıların, esnafın yüzde kaçı eski ahilik geleneğini gözeterek hile yapmadan mal satıyor? Komşusu satış yapamayınca kendi müşterisini ona yönlendiriyor? En önemlisi 5’e mal ettiğini 25’e satarak haksız kazanç sağlayanların yüzdesi kaçtır sizce? Her gün etiket değiştirip alım gücü zayıf insanları eli boş gönderenlerin vicdanı ve ahlaklı olanı yüzde kaçlara tekabül eder biliyor musunuz?

HAREZMİ’NİN AHLAK SÖZÜNDE BAKIN NE YAZIYOR

Yani sayın sayabildiğiniz kadar, yaşadığımız Türkiye’de artık büyük kesimin kendi çıkarı için gözü dönmüş durumda. Hilesiz hurdasız iş yapanların sayıları artık iyice azalıyor. Yani iyi insan, dürüst ve ahlaklı, vicdanı olan insanlar mumla aranacak noktaya gelindi. Aslında bu ahlak ve vicdan meselesi yüzyıllar boyu vardı. Ama zamanla sayıları azalmıştı. 850 yılında 70 yaşında hayata veda eden ünlü Fars bilim insanı olan Farezmi, ahlak işini çok farklı örnekle anlatmıştı. Harezmi’nin o kadar farklı bir bakışı varmış ki, şu okuyacağınız örneklemeden çok net anlaşılıyor ahlak ve vicdan meselesi. Çünkü Harezmi bunu şöyle anlatmış;

İnsan ahlaklı ise = 1 eder. Yakışıklı ise sağa sıfır ekleyin = 10, Varlıklı ise sağa bir sıfır daha ekleyin = 100, Soylu ve neseb sahibi ise sağa bir sıfır daha ekleyin= 1000, Fakat baştaki “ahlak” olan 1 giderse, geriye değeri olmayan sıfırlar kalır!

Bizim gibiler için çok değerli bir örnekleme bu… Zaten üstüne söz söylemeye gerek görmüyorum…

GAZİANTEP’İN NE KADAR ÖNEMLİ BİR ŞEHİR HALİNE GELDİĞİNİ ONLAR SÖYLÜYOR

Avrupa Konseyinden alınan ödülü çok önemsiyorum. Bazıları katılmayabilir ama ben kişiler adına değil, şehrim adına gurur duyuyorum. Tabi Elbette bu ödülün kazanılması için çaba gösterenleri de görmezden gelemem. Bunda en büyük rol Fatma Şahin’in olmuştur. Bakın bu sözleri çok değerli buluyorum; Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Jurgis Vilinskas, “Gaziantep, zorlukların ardından umudu yeniden inşa eden bir şehir. 2025 Avrupa Ödülü’nü kazanan Gaziantep’te olmak bizim için büyük bir ayrıcalık. Bu ödül, Avrupa şehirlerinin alabileceği en kıymetli ödüllerden biridir ve yalnızca Avrupa değerlerini yaşatan, dayanışmayı güçlendiren şehirlere verilir. Gaziantep, Avrupa ruhunun insana ve ortak refaha yatırım yapan her şehirde yaşadığını gösteriyor“

FATMA ŞAHİN’İ ANLAYABİLMEK

Şimdi bu ödül Türkiye’de başka şehirlere verilmiş midir? Daha doğrusu Fatma Şahin’in Gaziantep adına gerektiğinde kredi ve hibe desteği sağlamak için Japonya ve Çin dahil birçok uzak doğu ülkesine gitmesi bir yana, Avrupa’da Gaziantep adını yüceltmek, önemli bir şehir olduğunu göstermek için yaptıklarını ülkenin hangi belediye başkanları yapmıştır sizce? Ben çok dikkatle incelerim, başkaları benzer durumlarda kendi adını ön plana alırken, bizde sadece Gaziantep deniliyor. Yani Fatma Şahin kendi değil şehrimizi ön plana çıkartıyor. İşte beni etkileyen de budur. Seversiniz sevmezsiniz, doğruları kadar yanlışları da vardır, ama Fatma Şahin’in bu şehre yaptığı hizmet kadar katkılarını bir Gaziantepli olarak asla görmezlikten gelemem.

Şimdi bazı çevreler (ki bunlar Fatma Şahin’den hoşlanmayıp, sevmeyenler) benim bunları yazmamdan rahatsız olacak. Kendimi bildiğim için bunları hiç önemsemiyorum, çünkü bu konuda antrenmanlıyım. O çevreler bir zamanlar Asım Güzelbey için söylediler bana yönelik ahlaksızca söylemlerini. Her zaman ifade ediyorum, Gaziantep için kim elini taşın altına koyuyor, şehre katkı sağlıyorsa, hizmet verip projeler üreterek, şehrimizi önemli bir kent haline getiriyorsa ben onun yayındayım…

MEHMET TAHMAZOĞLU KENDİSİNDEKİ DEĞİŞİKLİĞİ GÖRÜYOR MUDUR?

Bir dönem Mehmet Tahmazoğlu’da çok iyi şeyler yapmıştı onu da sürekli yazdım, takdir ettim, övdüm. Ama son dönemlerde Mehmet Tahmazoğlu’nun izlediği politikayı, kendine yönelik tarzları, insanlara davranışları, tamamen PİAR'a yoğunlaşması, Şahinbey’e hizmet noktasında yavaşlamasını, birçok semtin temizliğinin, yol çalışmalarının, parkların bakımsızlığının zirveye çıkmasını görmezden gelemem ve eleştiririm. Çünkü Şahinbey eski Şahinbey değil. Hizmet etmek sadece ayakkabı ve para dağıtmak, Çanakkale'ye götürmek değil. O kadar çok şey var ki son yıllarda Mehmet Tahmazoğlu ile söyleyecek, inanın büyük şaşkınlık içindeyim. Doğrusu “ben eski Tahmazoğlu’nu arıyorum” desem yerindedir.

ŞEHİTKAMİL’DE UMUT YILMAZ ÖNCE NASILDI ŞİMDİ NASIL?

Bakın bir de Şehitkamil için bir şeyler yazmalıyım. Umut Yılmaz belki de AK Parti’ye geçtikten sonra Belediye Başkanlığının nasıl bir şey olduğunu anlamıştır. Dikkat ediyorum, kendine güveni arttı, söylemlerindeki değişiklik, belediyede birdenbire değişen ortam, kavgadan gürültüden, medyalarda her gün kavga dövüş, hakaret dolu tartışmaların yaşanmadığı bir ortamda belediye başkanlığı yapıyor. Yani rahat bırakılıyor, yol gösteriliyor, tavsiyelerde bulunuluyor. O da kendini geliştiriyor tabii. Doğrusu güzel şeyler de yapmaya başladı. Şöyle bir geriye dönüp bakalım. Seçimi kazandığı partisi tarafından hırpalanan, hakaretler edilen, adeta çalışamaz hale dönüştürülen bir Umut Yılmaz ile şimdiki Umut Yılmaz aynı insan oysa… Peki ne oldu da bu kadar değişti? Bunu da özellikle CHP’lilerin kendisine sorması lazım…

BEKİR ÖZTEKİN HERKESİ ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR

Son olarak Oğuzeli ve Bekir Öztekin için bir şeyler yazayım ve köşemi tamamlayalım. Daha önce de yazmıştım, Bekir Öztekin resmen ezber bozuyor. “Beni tanımamışsınız, oysa ben hizmet adamıyım” diyor. Gerçekten de Oğuzeli için inanılmaz bir değişim hamlesi içinde. O yıllardır söyleyip dilimde tüy biten Oğuzeli merkezin en yoğun ama en berbat caddesini genişletiyor. Böylece trafik rezaletine, yayaların yaşadığı sıkıntıya, köy görüntüsünden farksız bir durumda olan o cadde modern hale dönüştürülüyor. Hele o Delikli Tepe Seyir Terasının yerinin çevresiyle birlikte tamamen değiştiriliyor olması çok önemli. Şu anda zaten iyi bir restoran var. Burada bir de sabahları kahvaltı yapılıyormuş ve yer bulunamıyormuş. Bekir hoca orasını yaşanabilir hale dönüştürmek için kolları sıvamış. Yolları düzenlemiş, araç park yerini genişletmiş. Buraya Ezo Gelin için ayrı bir müze gibi salon yapılıyor, çevresine insanların gelerek yiyecek ve alışveriş yapacakları bir mekân düzenletiyor. Bekir hocaya “Hocam ne zaman Oğuzeli’ni gideceğimi söylesem, oradan ciğer yemeden gelme deniliyor. Yerinde olsam buraya ciğer kebabı ortamı yaratırım” önerisinde bulundum. Kafasına yattı ama uygulama konusunda kararsız olduğunu gözledim. Oysa düşünsenize, o tepede ciğer kebap dumanları yükselsin, insanlar aileleriyle birlikte oraya ciğer kebabı yemeye gitsin kötü bir şey mi? Yine de inşallah düşünür. Çünkü insanlar farklı yerler farklı mekanlar arıyor. Seyir Tepe tam da böyle olacak gibi geliyor.

İKİ SATIR DA BENİM İÇİN YAZAYIM BARİ

Evet… Son sözüm şu: Gaziantep’e kim iyi şeyler yapar, Gaziantep adına halel getirmezse, onun başımızın üstünde yeri vardır. Ben bir konuya veya olaylara asla kişisel bakmam. O varsa eğir kişisel öfkelerim kızgınlıklarım, bende kalır. Çünkü sorumluğumuz şehrin menfaatleri üzerinde kuruludur. Beni başka şekilde değerlendirenler, anlamlandırmak isteyenler, inanın şahsıma büyük kötülük de yapmış olsalar da bu duyguları mesleğime asla karıştırmam, haddimi bilirim. Bunu bir kez daha hatırlatayım dedim…

HEPİNİZE İYİ HAFTALAR