BU GİDİŞ GİDİŞ DEĞİL..
*GAZİANTEP'Lİ OLARAK SORUMLU DAVRANABİLİYOR MUYUZ ?
*BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKABİLMEK
*KADIN RESSAMA ALET OLUNDU
*SESSİZ KALMAK HERŞEYİ KABULLENMEK DEMEKTİR
*NTV'NİN SORUMLULUĞU
*HAREKETE GEÇİLME ZAMANI GELMİŞTİR


BU GİDİŞ GİDİŞ DEĞİL.. Manisa'da maç öncesi yönetim cenahında ve konukseverlik yönünde herşey mükemmeldi...
Emniyet müdürü Adem Aydemir birinci sınıf konukseverlik örneği gösterirken, herkesin neşesini gece yarısı kalp krizi geçiren yardımcısının hayata veda etmesi ile bozuldu. Bu kötü haber, Gaziantepspor içinde sanki yenilginin öncü habercisi gibiydi.
Aslında maçın başında birinci pozisyonda gol atabilecek görüntü içinde olmak hepimizi umutlandırmıştı.
Ali Cansun, 90 dakika boyunca geliştirebildiğimiz tek organize atakta topu kullanamayınca, Vestel rahat bir nefes almıştı.
Ondan sonrası ilk 45 dakika boyunca 'al gülüm ver gülüm' hesabına dönüştü.
Gaziantepspor tam anlamıyla 4-4-2 görüntüsünde ama, geri dörtlü ve orta saha daha çok defansa yapışık olması nedeniyle Vestel'e pozisyon namına bir şey vermemişti. Defans ileride kuruluyor, alan daraltılıyor ve rakibe nefes bile aldırılmıyordu.
Gol ümitleri Holosko ile Rafael ve gerilerden bindiren Selçuk ile Uğur'un bir pozisyon bile üretmesine izin vermeyişleri tribünde oturan bizlere "Rakip gol atamayacak" rahatlığını yaşatıyordu.
Ama ikinci yarıda ne olduysa oldu...
Beraberlik deplasmanda elbette iyidir.
Ama eğer siz sadece bunu düşünüp, gol atarak galip gelme konsunda üretkenlik zaafiyeti gösteriyorsanız, o zaman bir kaza veya penaltıdan gelebilecek golleri kalenizde görebilirsiniz.
Zaten öyle de oldu. Oysa ikinci yarıda belli ki Vestel üzerimize gelecekti ve haliyle defansını da boşlayacaktı..
İşte bundan faydalanmanın yollarını üretme görevide Mesut Bakkal'a düşüyordu.
Son dönemlerde bu yönde bir zaafiyet yaşayan Mesut Bakkal, nedense Ekrem ve Erdal'ı çok geçmeden 50-55'te oyuna sokmayı düşünemedi. Aslında Vestel Manisa'nın Erdal ve Ekrem'in oyuna girmesi halinde Gaziantepspor yarı sahasına bu kadar çok adamla gelmesi zordu.
Defansif yapıları da özellikle orta göbekte oynayan Calabane ve Borbiconi, tam Erdal ve Ekrem'likti...
Bu futbolcular ikinci yarıda şöyle hiç değilse 30 dakika birlikte oynatılsalardı ben iddia ediyorum gol atardık.
Yine iddialı konuşuyorum. Dün Mesut Bakkal'ın yerinde olsam daha Nigris'i oyunun başında kenara alırdım. Maçın başlarında Ümitle didişmeye başlayan Nigris, tam 90 dakika boyunca hiç birşey yapmadı.
Sadece kendi arkadaşlarının sinirini bozdu, takım adına da bir tek olumlu iş yapmadı.
Nigris derken Ali Cansu'u da unutmamak lazım.
Bu iki futbolcuyu yanyana oynatacaksanız, kendi sahanızda defansa ağırlık veren bir rakibe karşı doldur boşaltlarda işe yaratabilirsiniz. Ama deplasmandasınız... Rakibin ikinci 45 dakikada çok geniş alanlar bıraktığı kontradan çıkarılacak toplarda ne Nigris ve Ali Cansun hiçbirşey yapamadı. Dünde öyle oldu zaten.
Ortada didinen, koşan, mücadele eden bir Murat, geride tüm enerjisini sarfeden Mehmet Polat ve onun kadar çaba gösteren Deumi.
Ergün içinde fazla bişey diyemeyiz.
Barış maç boyunca kendini sadece penaltıda gösterdi.
Özgür mücadele etti ama yeterli miydi onu sorgulamak lazım ?
Zurita içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Evet.. 7 maçta aldığımız puan 3...
Bu bir takımın küme düşmesi yolunda en net bir belge olarak karşınızda duruyor. Eğer siz 7 maçta sadece 3 puan alabildiyseniz adama, "Ne oluyor. Siz ne yapmak istiyorsunuz. Yoksa kaşınıyomusunuz?" derler.
Biz de Gaziantepspor'a ama özellikle Mesut Bakkal'a bunu sormak zorundayız.
Gaziantepspor iyi gitmiyor, bunu haftalardır yazıp söylüyoruz. Ama bir türlü dinletemiyoruz...
Bir şey olduğunda hemen işi kişiselliğe çekiyorlar.
Bu gidiş gidiş değil. Herkesin, özellikle Mesut hocanın biraz aklını başına toplaması lazım.

*HAFTAYA BAKIŞ

*GAZİANTEP'Lİ OLARAK SORUMLU DAVRANABİLİYOR MUYUZ ? Her konuda olduğu gibi, bu şehrin imajı konusunda da artık herkesin hassas olması gerektiğine inanıyorum. Madem bu şehirde yaşıyoruz, madem evimiz, işyerimiz, çocuklarımız, eşimiz, anamız, babamız bu şehirde yaşamını idame ettiriyor, o zaman bunun gereklerini de yerine getirme yolunda herkesin sorumluluk taşımasının zamanı gelmiştir. Hatta geçmiştir diye düşünüyorum.
Valisinden tutun, sokaktaki çöpçüye kadar Gaziantep'te yaşayan her vatandaş bu şehrin dışarıya karşı olumsuz bir imaj yaratmasının önüne geçebilecek sorumluluk içinde hareket etmelidir.
Bunlar çok farklı kavramlardır.
Elbette anlayan olacak, anlamak istemeyenler çıkacaktır...
Hatta bazıları veya bazı kesimler bu şehrin havasını soluyup, suyunu içip ekmeğini yemesine rağmen, imajı konusunda iyiye doğru bir çaba sarfetmekten öte, sarsıcı veya yokedici teşebbüslerde de bulunacaktır. *BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKABİLMEK

Ama sorumluluk sahibi insanlar eğer sessiz kalmaz, bahsettiğimiz anlamda duyarlı davranır, her kesimi bu anlayışa sevk edici girişimlerde bulunursa, inanın o düşüncede olanların sayısı azalacak, zaman içerisinde etkisiz hale getirilebilecektir. Yeterki kararlı olunsun.... Yeterki bu duyguyu yaşasın, sorumlu davransın, davrananlara destek verip, onları yaşatsın...
Şimdi gelelim asıl söyleyeceklerime...
Bu şehir son yıllarda ekonomik anlamda, imaj konusunda ilerlemişlik ve gelişmişlik konusunda; sağlık ve sosyal, kültürel yönlü hayli mesafe katetmiştir.
Elbette sorumluluk adına söyleyecek ve eleştirecek çok şeyler vardır. Ama bunlar şu anda dolu tarafına bakmak zorunda olduğumuz bardağın suyunu içmemek için çok geçerli mazeretler değildir... *KADIN RESSAMA ALET OLUNDU

Bizler Gaziantepli olmak, ülke genelinde veya dünyada adımız söz konusu olduğunda övgü dolu sözlere muhatap olan kişilerdik. Her zaman söylüyorum, bir Celal Doğan adı bile bu şehri farklı düşündürürdü. Gezip, görenler ise bunu şehrin her yönlü imajı konusunda olumlu şekilde duyururdu. Ancak son yıllarda Gaziantep dışında yaşayan kiminle konuşsak bize, ?'oluyor ya, bir çarşaf, bir NÜ resimlere sansür meselesi. Yoksa Antep artık bizim bildiğimiz veya duyduğumuz Antep olmaktan çıktı mı ?" diyorlar
Siz ne kadar izah ederseniz edin, ne kadar bazen böyle işleri bizim meslektaşların farklı noktalara taşıyıp, ulusal gazete ve televizyonlarda gündeme girsin diye biraz da abarttıklarını söylerseniz söyleyin... Özellikle o ressam kadının bu işi resmen organize ettiğini, kendi reklamı için yaptığını söylerseniz söyleyin, ok yaydan çıkmıştır bir kere... Önemli olan sorumluluk duyması gerekenlerle, sorumlu davranması ve insanların bu yöndeki düşüncelerinin şekillenmesi için harekete geçmesi gereken kent yetkililerinin konuya bakış açısıdır.
Daha Öğretmenevi'nde fişörtlü bir bayan ve çarşaflı kadın olayı hafızalardan silinmemişken, şimdi şehrimizin çıplak kadın resimlerine bile sansür uygulayan bir kafa yapısına sahip insanlar kitlesinden oluşan bir görüntüye sokulmak istenmesi, elbette "DUR" denilmesi gereken bazı davranışların zamanının geldiğini göstermektedir. *SESSİZ KALMAK HERŞEYİ KABULLENMEK DEMEKTİR Yanlış veya yalan bir şey var ise bunları düzeltmek adına girişimlerde bulunması gerekenlerin başında bu ilin Valisi, Belediye Başkanları, odalar, dernekler ve ilim adamı, kültür sanat insanları ve en başta söylediği gibi bu kentte yaşayan herkesim tavır koymalı, tepki vermelidir. Sessiz kalmanın kabullenmek anlamına geldiği bilinmelidir. Daha da ilginci böyle bir tepki veren kadın ressamın özür dilemesi gerektiğini belirten bir sivil toplum örgütü başkanının niye bunları söylediğinin tartışılması... Hatta bazı gazetelerde bu tepkinin eleştirilmesi....
Yani o bazı gazete ve kalem sahiplerine göre bu şehrin adını yaralayan, imajını sarsmaya kalkışanlar haklı, buna karşı çıkanlar haksız...
İşte bunun da sorgulanması ve o kişilerin niye böyle düşündüğünü, niye böyle yazdığının anlaşılması gerekir. *NTV'NİN SORUMLULUĞU Biz de gazeteciyiz. Biz de yerel ve ulusal gazete ve televizyonlarla bağlantıdayız. Ama bu konuya daha ilk günden alet olup, yanlış yapmamak adına duyarlı davrandık. Bizim duyarlılığımız temsilcisi olduğumuz NTV'de de yaşandı. Çekimler yapıldı, bilgi verildi ama şüpheler olduğunu, bu işin içinde kadın ressamın olabileceği ifade edildi ve NTV bu düşünce ışığında hareket ederek bunu yayınlamadı. Galiba NTV'de bu anlayışla NTV oldu. Keşke bunu ulusal basına haber taşıyan arkadaşlar da yapabilmiş olsalardı. Zaten bütün mesele bu. "Biz kentte sorumluluk sahipleri" derken bunun önemli ayağı basını da kastediyoruz. Ama bizde basında değişiyor. İnsanlara hakaret etmeyi birincil görev saymaya başlayanlar var. Eleştiriden öte hakareti seçmek, gazete sayfalarını kötüye kullanmak modası başlatıldı. Haberleri çarpıtmak, yanıbaşlarına ilgili alakası olmayan şekiller yerleştirip, seviye ve terbiye sınırlarını aşmak, gelenek haline getirilmek isteniyor.
Bunların temelinde sadece haksız rant elde etmek yattığını herkes biliyor ama bu bile bir güç olarak algılanıyor.
Elbette bu onların sorunu. Kaldı ki, bu satırların yazarı da bazı sorumsuz meslektaşlarının hedefi olmuştur. Saldırıya uğradığımızda bunu çok net şekilde gördük, yaşadık. *HAREKETE GEÇİLME ZAMANI GELMİŞTİR Söyleyeceğim o ki, Gaziantep'te artık bazı şeylerin değişmesinin zamanı gelmiştir.
Bu şehir o kadar sahipsiz değildir...
Bu şehirde işini düzgün yapanlar desteklenmelidir...
Bu şehrin imajını sarsmaya kalkanlara karşı tavır alınmalıdır...
Bu yönde her kim olursa olsun gerektiğinde uyarı yapılmalı, hatta çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır...
Tepki gibi, protesto gibi, maddi manevi ilişkiler gibi...
Bu şehrin valisi, belediye başkanları, odalar ve sivil toplum örgütleri, kent adına yaşatılmak istenilen tüm olumsuz gelişmeler karşısında sessiz kalmamalı, halkın sağduyusunun ve duyarlılığının kendilerinde de olması yolunda önemli adımlar atmalıdır. İşin neresinden başlanıyorsa, başlanmalı ve artık harekete geçilmelidir. Bu işe, en başta Sayın Valinin, ?Buradaki göreviminin son dakikası bile olsa Gaziantep'in menfaatleri doğrultusunda çaba göstermemi hiç bir güç engeleyemez" diye düşüneceğini umuyorum.

Hepinize iyi haftalar...