"Yıllar önce su ve kanalizasyon sistemleri yokken bir şehirde umumi tuvalet açılır. Tuvaletin önünde de gelenler ihtiyacını gidersin diye ibrikler konur, vatandaş ibriklerden birisini alır tuvalete öyle girermiş.
Bu tuvaletin önünde de sandalyesine tünemiş ayak ayak üstüne atmış bir adam beklermiş.
Bir gün bir vatandaş gelir tam ibriklerden birisine elini atmış alacakken o sandalyede tüneyen adam seslenir.
- hoppp hemşerim öbür ibriği alsana.
Vatandaş bir an önce işini halletmek istediği için hiç tartışmaya girmeden diğer ibriklerden birine elini atar ama bizim adam yine seslenir.
- hemşerim onu demedik diğerini al.
Vatandaş la havle çeke çeke alır diğer ibriği gider. İşini bitirdikten sonra bizim adama sorar.
- Yahu bütün ibrikler aynı değil mi?
- Evet aynı
- Hepsinin içinde de aynı su yok mu?
- Evet aynı su var.
- O zaman ne demeye bana iki kere başka ibrikleri almamı söyledin.
- E hemşerim sen istediğin ibriği aldıktan sonra bizim ibrikçibaşı olmamızın ne anlamı kalır ki..."
Hikayeler ne güzel de anlatıyor halimizi.
Bazen güldürerek , bazen hüzünlendirerek, çoğunlukla da düşündürerek.
Memlekette olumsuzlukların sahibi yok.
Bir hizmet, toplumun hoşuna gidecek bir üretim olduğunda herkes kıyısından köşesinden bir tarafından tutup sahipleniyor.
Yıllar önce yapıldığı halde sel nedeniyle yıkılan köprüden kendini sorumlu tutup istifa eden bakanlar duyunca şaşıran bir toplum olduk.
Neden çünkü bizde kimse böyle basit bir konudan dolayı istifa etmez.
Elin memleketin de istifa kabullenmekken bizde yedirmek, yenilmektir.
Memleket yansın ama benim adamıma birşey olmasın mantığıdır bizi bitiren.
Herşeye bir gerekçe bulup başarısızlığı başkalarına yıkan, bu yıkıntıdan dahi kendine pay çıkarıp başımızda dikilen bir zihniyet var.
Ekonomist olmadığımız halde biz bile mevcut gidişeta çöüzm üretmetye kalkarken, birden irbikçi başı çıkarda bize laf eder diye korkuyoruz.
Tarım ve hayvancılık bitmeye gelmiş, mazotun yanında yem, gübre fiyatları almış başını gidiyor.
Hayvancılık ölüp ölüp diriliyor, dişi hayvan kesimleri almış başını gidiyor ama ne et fiyatları düşüyor, ne yem fiyatları, (Dün besicilik yapan Gaziantepliler başpınarda yem bulamadı)
Kırmızı et hem pahalı, hem sağlığa zararlı beyaz et yiyin diyoruz, ne balık bulabiliyoruz ne tavuk eti ve tavuk ürünleri favorimizdi , şimdi ne yumurtaya ne tavuğa güç yeteceği kalmış.
Tarımında kendi kendine yeten ülkede saman arpa buğdaydan pahalı, 150 TL'lik gübre 400 TL , mazot 8 TL .
Saman ithal, arpa buğday ithal olmuşsa bitmişiz demektir. Bakliyat ürünlerin ithalatına izin verilip vergi muafiyeti getirileceğine çifçi desteklense daha manyıklı olmaz mı?
3-5 hayvanını, tarlasını tapanını satıp şehrin yolunu tutan köylü, asgari ücrete talim ederse vay ülkenin haline.
Asgari ücret demişken sırf "Sigorta" için acı zulüm çalışan vatandaşın aldığı ücrette diğerleri gibi pul olmuş.
15 Ocakta asgari ücret 420 dolara denk gelirken 20 ekimde 290 dolara, 250 euro'ya düşmüş,
15 Ocak 2021 tarihinde 8 bin beşyüz lira maaş alan bir ücretli 1150 dolar yada 950 euro alıyorken 15 Ekim 2021 tarihinde ise maalesef 887 dolar, 760 euru ya kadar erimiş durumda. ( 25 ekimde durum daha da vahim)
Ellebett dövizle maaş almıyoruz, elbette kolayda kazanmıyoruz.
Burada bu ekonomik sıkışıklığının sorumlu ibrikçi başısını arıyoruz.
Ülkede yoksa ihraç etsinler bir sürü örneği var.
Evet bu şartlarda bu konuların "ibrikçisi" kimse ve ortaya çıkıp "durun benim" demiyorsa bulup soracağız, yada az-çok demeden nasılsa bir zamansonra alışır unuturuz deyip, dişimizi sıkıp yolumuza devam edeceğiz.
Değerli yetkililer sevgili okurlar takip ediyorsanız bilirsiniz, dünyanın 3. büyük ekonomisi olan Japonyanın para birimi Yen ve 113 yen 1 dolar, hatta TL'den de değersiz. Ancak can alıcı nokta şu 10 yıl önce 1 tl verip 53 Yen alıyorduk, şimdi 13 Yen alıyoruz.
1 Dolar 10 TL'ye yaklaştı, biz feryat figan ederken Japonlardan gık çıkıyor mu?
Çıkmıyor, neden derseniz Japon parası yıllardır aynı seviyede ve bu durum ekonomilerini hiç bir şekilde olumsuz etkilemiyor.
Çünkü Japonya ekonomisi ve üretimi dolara bağımlı değil, ham maddeyi, makinayı, elektronik sistemleri, doğalgazı, akaryakıtı dolarla almıyor.
Dünyada dolar yerinde sayarken maalesef TL tüm paralar karşısında değer kaybediyor. Burada önemli olan paranın değerinden çok değerini koruyup korumadığı, maalesef dolar euro değer kazanmıyor TL değersizleştikçe biz fakirleşiyoruz.
Biz bunun ibrikçisini bulmak yerine dış güçlere, dış odaklara sarıyor, onlar üzerinden kendimizi haklı çıkarmaya çalışıyoruz. Bencil duruma düşmemek için haklı çıkma hastalığından kurtulmamız lazım yada birinin çıkıp "hemşerim bunun sorumlusu benim" demesi lazım.