Onbir Ayın sultanı Ramazan… Geldi, gelecek derken işte kapısındayız bu rahmet ayının...

Ramazan denilince ilk akla gelen bolluk ve berekettir.

Sonrasında derin bir huşu ile eda edilen ibadetler. İzzet ikram, hoşgörü, paylaşımcılık ve insana insanlığını yeniden veren bir dizi eylem.

Toplum katındaki genel kanaat "Nerede o eski Ramazanlar" ifadesindeki derin bir iç çekiş ve serzenişlerdir.

Haksız da sayılmazlar bu konuda. Daha Ramazan gelmeden fakir fukaranın ekmeğine, lokmasına göz koyan haramzadeler var ya.

İğneden ipliğe Ramazan zammı. Yahu bu mu sizin Ramazan'ın faziletinden anladığınız ? diyesi geliyor insanın.

Toplamda 300 kalem gıda maddesini dışardan ithal eden bir ülke Türkiye. İçerdeki müstahsili sıkıştıkça sıkışan, kimi zaman tarlada gübre niyetine kalan ürünler, seney-i devriyesinde üçe beşe katlanan gıda maddeleri.

Bu işte bir terslik var.

Büyük oyunun küçük parçaları tarla, tahılda. Fakru zaruret içindeki halkın sofrasına kadar uzanan ekonomik terör.

Hani Ramazan bolluk, bereket ve rahmet ayı idi.

Geçelim bunları bir kalem. İnsanları birbirinin merhametine terk edersniz olacağı budur.

Serbest piyasa ekonomisi diye tekelciliği, haksız rekabeti ve paranın gücünü mutsuz çoğunluğun üzerine boca ederseniz, akibet kaçınılmaz olur.

Mutlu azınlık için ye, iç, kudur.

Mutsuz çoğunluk için telkin, terbiye, dinle kadere razılık politikası.

İnsanların şerrinden, Allah'ın rahmetine sığınıyoruz.

Hoşgeldin ya Şehr-i Ramazan…