İnsanoğlu hayatta kaybetmeyi sevmez, ancak hiçbir zafer sonsuz değildir,

Hiç bitmeyecek sandığımız zor anların bile ölüm gibi bir sonu var.

Her ne kadar devamlı kazanmak için mücadele etse de insanlar bir gün mutlaka kaybedeceğini bilir.

Tabiki devamlı kazanmaya alışmış kişi ya da toplumlar kaybetme hissini tatmış olanlardan daha zor alışır duruma ama illa alışır.

Kazanmak her ne kadar mücadele ile özdeşse de bunun yanında şans vardır , baht vardır, kader vardır.

İnsana kazandıran bir samimiyet vardır, sevgi vardır, sempati vardır, kendini karşındakinin yerine koyma yani empati vardır.

Alçak gönüllü olmak, karşıdakini ezmemek, zafer sarhoşluğuna kapılmadan, kendisine yapılmasını istemediğini başkalarına yapmamak vardır.

Ellbette kazandıran şeylerin zıt anlamlı olanları da kaybettirir.

Kazandım diye dünyada ki bütün nimetleri öncelikle kendine hak saymak kaybettirir.

Egoist olup her şeyi kendi kendine layık görüp diğerlerini yok saymak kaybettirir.

Her şeyi ben yaptım, bende önce evrende hiç bir şey yoktu demek kendini ilahlaştırmak kaybettirir.

İnsanlara bir şey anlatmaya çalışırken onların anlattıklarımızı anlayacak kapasitede olmadıklarını hissettirmek kaybettir.

O yüzden "Her çıkışın bir inişi vardır ve zirveye çıkarken inenlere nasıl davranırsak inerken de aynı muameleye tabi oluruz" sözünü unutmayacağız.

Kaybederken çok canımızın yanmasını istemiyorsak, olaylara hep pozitif bakıp kaybetmemizin nedenlerini başkalarında değil kendi hatalarımızda aramalıyız.

Başkalarını suçlayıp yeni düşmanlar edinmek yerine kendi davranışlarımızı sorgulamalıyız.

En güzelide hikayemizde ki genç adam gibi yapmalıyız, flu bakışlarımızdan kurtulup net görmemizi engelleyen tüm trolleri etrafımızdan uzaklaştırmalıyız.

Yani ki Güzel bakan güzel görür güzel gören hayattan lezzet alır modunda olmalıyız.

"Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.

Kadın kocasına; Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor demiş.
Kocası ona bakmış, hiçbir sey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş. Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmıs, bak demiş kocasına çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda merak ediyorum, kim öğretti acaba?'

"Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim"
diye cevap vermiş kocası.

Yaa işte Hayatta böyle değil mi. ?

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır.

Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya davranmadan önce Kalp durumumuza bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup olmadığımızı farketmek güzel bir fikir olabilir !...

Not ; İstanbul’da ki Trafik Magandalarına verilen ceza son zamanlarda çok ciddi güven kaybeden adalet duygumuzu yeniden ümitlendirdi. Trafik magandası şerefsizler her yerde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Umarım bu canilere verilen ceza diğer magandalara ibret olsun.