Selda dinliyorum gözlerim kapalı. Yüreğime yüreğime işliyor o derin muhteşem sesi. Hele o sesin dillendirdiği kelimeler yok mu her bir notayla efsaneleşen. Zalımlar pusudaydı bedenim paramparça, ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana.

Denizlerin dalgasıyım, Ben halkımın kavgasıyım, Yarınların sevdasıyım, Yenilmedim ki. İşte orda paramparça oluyor yüreğim. Yitip giden canlara, tüm o gençliğin en pervasız zamanlarını yaşamaları gerekirken gencecik yaşta analarının yüreğini yakıp göç edenlere akıyor gözyaşlarım.

Sonra soruyorum zalimlik kimden kalma insanoğluna diye. Kibriyle kaybedenlerden olan ve insana eğilmeyen duruşuyla yaratanına isyan eden iblisten mi?

Yaratılış fıtratına ters düşmeyen ateşiyle cayır cayır kavuran, iyiliğe güzelliğe dair ne varsa yok etmeye çalışan, kokusunu aldığı her bir masumiyetin amansızca peşine düşen, yaratanın o mükemmel ruhundan üflediği bir avuç topraktan yarattığı varlığın tüm muhteşemliğine gölge düşürmek için durmaksızın çabalayan şeytandan mı? Dilim varmıyor demeye, kalemim varmıyor yazmaya. İnsanoğlunun fıtratında ki güzelliğin şeytanın zaferiyle gölgelenmeye başladığını dünyamızda…

Geri dönüp silmek istiyorum bu satırları ancak ne fayda ok yaydan söz ağızdan çıkıyor mürekkep kâğıda düşüyor bir kere. Kötülük yürekten dökülüyor an ve an. Umutsuzluğa sürüklenmiyor değil çoğu insan.

Fakat sonra Selda sesleniyor oradan, “Uzaktan yakından, yuh çekme bana, Sana senin gibi baktım ise yuh, İnsanlara kıyanlara yuh, nefsine uyanlara yuh” o zaman içimde bir umut doğuyor. Bir heyecan beliriyor, bir mutluluk çarpıyor kalbimde. Yani iyilerin soyu tükenmedi daha, diyor. Herkes başkasını kendi gibi bilir. Ben senden, kötüden, lanetlenmişten yana değilim diyor. Sevginin gücüne, masumiyetin huzuruna, emeğin keyifli yorgunluğuna, helal lokmanın mis gibi kokan kokusuna, yardımlaşmanın tarifsiz güzelliğine ve kardeşliğin tertemiz paydasında buluşacağımıza inanan yürekli, yardımsever, dürüst ve vicdanlı insanlar ölmedi daha bitmedi daha diyor. İşte o zaman vazgeçme diyorum kendi kendime. Sakın vazgeçme.

Öyle ki insanın bu amansız savaşından galip çıkacağı nokta yine umutların yitip gitmediği, içimizde bir ışık misali duran karanlığın perdeleri arkasından sızan tam da o küçük nokta olacak diyorum. İyiliğin güzelliğin zayıflık olduğu, hayal olduğu ve kaybeden olduğu sadece kötülerin masallarında vardır ki kötüler o masallarda bile hep kaybeden taraftır aslında. Nitekim kazanırken çokça kaybettiğini bile göremeyecek kadar dardır görüşü, kapalıdır algısı, kötüdür kaderi. Fakat onunda bu düzen içerisinde vardır bir yeri. Ne de olsa insan kıymetini bilmez kaybedilmenin ucunda olmayan hiçbir şeyin ve anlamaz çirkinliğini görmeden güzelliğin değerinin. Demem o ki farkındalık yaratır tüm bu karanlık aydınlığın yolunda mücadele verirken insanoğluna. Ve eğer insan hakikati ararken an gelir yorulursa yitirirse umudunu çevirirse yüzünü doğrudan güzelden ırağa, Şu insanlık derde girerse şayet, Ona yar olmaktan bıktım ise yuh” diye ses veriyor Selda. Yani yardım et kardeşim.

Pes etme!

Kınama!

Düşene, nefsini terbiye etmede zorlanana, iyinin kıymetini illa kaybetmeden anlayamayana yardım et. El uzat. Sev. Tüm bu sevgisizliğin sonu değil midir acıların en derinini yaşatan insanoğluna. Ve devamını getiriyor yüreğe okuyan o enfes ses “Ben insanım benden başlar asalet”. En güzel varlığın ruhundan bir parça taşıyan asil insanoğluna selam olsun. Yeşerecek her bir umudun filizlerinde buluşmak dileğiyle… Sevgisiz kalmayınız. Ve asla sevgisiz bırakmayınız.