Aynı şehrin çocuklarıyız. Aynı caddelerden geçmişliğimiz aynı sokakları paylaştığımız bir vakadır.Bazan bir kaldırım boyu yaklaştığımız, bazan bin yıl kadar uzağındayız insanımızın. Kimde ne var, kimde ne yok bilmeden yaşarız çoğu zaman.Bazan umarsızlığımız, bazan neme lazımcılığımız, bazan duyarsızlığımızdır bizi bakar ancak kör yapan. Duygusuzluğumuzdur bizi sağır sultanın bile duyduklarına sağır eden.Halbuki öylemi ya? Ya da öyle mi olmalı yaşama ve insana dair ağrılı, sancılı bakışımızın penceresine yansıyanlar.Kendinde var olan yeteneği bir tesadüf sonucu keşfeden ve bu yeteneği zaman içinde geliştiren bir anatçıyı tahlile koyulacağız.Kendini saklayan bir sanatçı olarak tanımladığım Ahmet Durmaz’ı 45 yıl önce Gaziantep Lisesi’ndeki öğrenciliğimizden, şimdilerde ise Akyol’daki işyerinden tanıyorum desem yeterli olacak mı? Hayır. Zira bu tanışıklığın ve bizi kuşatan dostluk bağının kökleri oldukça derinlerde. Bizden önce babalarımızın dostluğu, diğer ortak arkadaşlarla olan bağlar ve teberik.Gelelim asıl konumuza. Ahmet Durmaz bir ahşap sanatçısı. Ahşap oymacılığı ve ahşaptan tasarlayarak yaptığı bir dolu şeyle kendine bir uğraş alanı yaratmayı başarmış.Karşılıklı hasbihalimizde bu yeteneğini bir tesadüf sonucunda keşfettiğini, can sıkıntısını göstermek amacıyla bir tahta ile onu işlemekte kullandığı oyma bıçağının kendini nasıl bir maceraya süreklediğini uzun uzadıya anlatıyor.Sonrasında ver elini yeni eserler, yeni çabalar ve gayretler.Ahmet Durmaz İstiklal Marşı’nı ve Atatürk’ün Kocatepe’deki siluetini çalışmış. Ağaç oymacılığının özgün birer eseri sayacağımız her iki çalışmasıda Gaziantep Adliyesi’nin VİP salonu girişinde sergileniyor.Ahmet Durmaz bu iki çalışmasını anlatırken, İstiklal Marşı’nın 1453 harften oluştuğunu, Milli Marşımızın her harfini gururla ve şerefle çalıştığını özellikle belirtiyor.Sohbetimizin ilerleyen bölümlerinde Ahmet Durmaz’a daha metodik ve ayakları yere sağlam basan bir çalışma tarzını salık veriyorum.Bu zaman kadar yapmış olduklarıyla, bundan sonra yapacak olduğu çalışmalardan bir katalog oluşturmasını, eserlerini kayıt altına alması gerektiğini özellikle izah ediyorum.İleriki yıllarda eserlerin yeterli sayısal çoğunluğu elde etmesiyle birlikte karma yada bireysel bir sergi fikrini de ona ayrıca öneriyorum.Belliki, Ahmet Durmaz bu konuda bir hayli yol alacak, şimdilerde biraz dağınık çalıştığını tespit ettiğim bu sanatçı arkadaşım, disiplinle uğraşısına sahip çıktığında harikalar yaratacak.Milli konulardaki hassasiyeti takdirle karşılık bulan, maneviyat ikliminin sağanağında ıslanan Ahmet Durmaz, Gaziantep’ten Çanakkale’ye uzanan bir köprü oluşturmak istemiş.“Dur Yolcu” diye başlayan Çanakkale Zaferi’ne ait çalışmasını kargo yoluyla Çanakkale Valiliği’ne göndermiş. Ancak ilerleyen zaman içinde Çanakkale Valiliği'nden ne bir teşekkür ne de karşı bir cevap yok.Kargo şirketi Çanakkale Valiliği’ne teslim edildi diyor. Çanakkale Valiliği ise bize böyle bir çalışma ulaşmadı”” diye cevaplıyor.Ahmet Durmaz yapmış olduğu çalışmanın akıbetini merak etmekle birlikte, söz konusu olayın takipçisi olmayan Çanakkale Valiliği’ne sitemkar.Sanat için ve yaşamı güzelleştirmek adına yüreğinde yer açmayı başarmış insanların ve Ahmet Durmaz’ların sayılarının çoğalmasını diliyorum.