Bu yazacaklarıma lütfen kimse alınganlık göstermesin. Gönül koymasın, kızmasın öfkelenmesin… Geçen yazımda deprem bölgesindeki illeri dolaşıp gördüğüm acı gerçekleri dile getirmiştim biliyorsunuz. Konumuz yaşadığımız şehir Gaziantep olduğuna göre, iki ilçenin binalarının yerle bir oluşunun arkasındaki gerçekleri anlatmalıyım. Bir kere şu kesin, bu deprem olmasaydı aymazlığımız devam edecekti. Yunus'lar ve onlar gibiler vurgunlara devam diyecekti. Ama bu deprem Gaziantep’e resmen KRAL ÇIPLAK dedi. Çok net; Nurdağı ve İslahiye vakalarıyla kent merkezinde yıkılan bazı binalar Gaziantep’in kapatılan, gösterilmeyen gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Bilinen ama fazla dile getirilmeyen, getirilmesine de izin verilmeyen, kafaların kuma gömüldüğü şehrimizde, hadi kent merkezini bir kenara koyalım ama iki ilçede neler olduğunu deprem sayesinde mi öğrenecektik. Veya bu kadar usulsüzlüğün, ahlaksızlığın, rüşvetin hatta dolandırıcılığın ortaya çıkması için binlerce insanımızın ölmesi mi gerekiyordu… İŞTE TEMEL SORU BU. Bakın özellikle Cumhur ittifakı Milletvekilleri birbirine girdi. Olay ülke geneline sıçradı. Kıyametler kopuyor ama muhalefet partilerine bakıyorum sanki bu olaylar başka bir ülkede oluyor. Milletvekillerinden ses çıkmıyor. Hatta sevgili dost İrfan Kaplan CHP İslahiye Milletvekili ama ondan da çıt çıkmıyor. Benim mahalle arkadaşım Neşet Uçar bile sessiz. Ne İYİ’den ne DEVA’dan, ne Gelecek’ten, ne Saadet’ten ne Demokrat Parti’den bir açıklama var. Hatta her konuda duyarlı HDP bile seyirci. Acaba bir şeyler yaptılar da benim mi haberim yolmadı. Demek ki bunlar gayet normalmiş. Yoksa bu kadar sessiz kalınır mı? ÇÜRÜMÜŞLÜK İKİ İLÇEDE ORTAYA ÇIKTI Bu olayı sadece inşaat sektörüyle ele almayalım tabii… Yani her şeyin içinde usulsüzlük var… O her şeyde işi kılıfına uydurmak, bile bile çıkar karşılığı göz yummak rüşvetin kaymağını yemek, sadece kendilerini düşünmek, toplum yararına olabilecek ne varsa kişisel çıkarı uğruna göz yummak var… Aslında bu gerçekler deprem olsa da olmasa da zaten vardı. Sağlıktan tutturun tüm sektörlerde eğer işler belediyeler ve kamu kurumlarından geçiyorsa, sonuç alabilmek için size sunulan her şeye hayır diyen var mıydı? Elbette vardı ama onların da işleri yapılmıyordu… Kızmayın bana, bu günümüz Türkiye'sinde ve Gaziantep’inde var olan gerçekler zinciri… Yani alan memnun satan memnun misali. YUNUS KAYA DURUP DURURKEN Mİ MİLYONER YUNUS KAYA OLDU? Şimdi Nurdağı veya İslahiye’de olanları hadi buradaki vatandaşlar dışında bizler bilmiyor duymuyorduk. Ama bu şehrin siyasileri milletvekilleri başta olmak üzere tepe yönetimlerden alt kademesine kadar bilmeyen var mıydı, oralarda yüksek katlı inşaatlar yapılmayacağını? Tarım arazisinde bitki meyve sebze yetiştireceklerine, BETON TABUTLAR üretildiğine ben mi ses çıkarmadım? O Yunus Kaya durup dururken mi Kaya oldu. Veya diğer Kaya’lar… Baktı sistem ve düzen böyle girdi kapıdan açtı tüm kilitleri… Şimdi o hapse atıldı, göz yuman ve ortak olan belediye başkanı tutuklandı. Peki bu iş sadece Nurdağı ve İslahiye ile mi sınırlı kalacak? Kent merkezinde kolonları kesilen binalara ses çıkarmayanlar, göz yumanlar ne olacak? ASLINDA 1938 YILININ KENT PLANI GAZİANTEP’İ KURTARACAKTI Hadi bıraktık iki ilçeyi ve binlerce insanın katillerini… Kendimize şu soruyu da soralım o zaman… Kent merkezinde yeşil alanlar, tarıma elverişli topraklar niye betona boğulur. Celal Doğan’ın boydan boya 100. Yıl parkından eser kaldı mı bu şehirde. Kaya zeminlere sahip kentin nefes alması gereken alanları ve bölgeleri niye betonla dolduruldu. 1938 yıllarında Kent Plancısı Alman Hermann Jansen’ın uzun bir çalışma sonrası hazırladığı kent planından hiç mi ders alınmadı? Jansen yumuşak toprak alanlarına (örneğin Değirmiçem) kesinlikle beton yapılmamasını önermemişmiydi? Gaziantep’in hava koridoru olan Kuzey-Batı yönüne yüksek binalar yapılmamasını söylememişmiydi. Bir Allah’ın kulu Gaziantep için hayati derecede önemli o şehir planlarına bakıp bu kentin geleceğini kurtarma adına adım attı mı? Elbette kocaman HAYIR… BU ŞEHİRDE HERKES MÜTEAHHİT OLMUŞ Bakın şehrimizin çevresi çok geniş ama hala kent merkezine devasa binalar yapılıyor. Yav durun artık yeter diyen kimse yok. Onu bıraktık bu binaları kimler yapıyor? Onları bile sorgulayan yok. Herkes Müteahhit olmuş. Mühendisliğin değeri çöpe atılmış. Gaziantep’te ne kadar Müteahhit var bilmiyorum. Ama okuma yazma seviyesinde eğitimi olanların, cebinde parasına güvenerek, hatta bazılarının kara paraları aklama adına inşaat firması kurup inşaat yapanların var olduğunu biliyorum. Yani öyle bir durumdayız ki, o kişiler için bu şehir resmen cennet olmuş durumda. Bir dostum yazmıştı bana, Antep’teki inşaat firmalarının sicilini araştırın %80 inin sahibi ne mimar ne mühendis, sorun asıl burada demişti. Aslında yasa boşluğundan faydalandı bunlar. Düşünün bir kere, 18 yaşını dolduran en az lise mezunu herkes Müteahhit olabiliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvuru yaparak, nüfus cüzdanı, kayıtlı olduğu ticaret odası belgesi, meslek odası kayıt belgesi ve Müteahhitlik yemin belgesi yeterli. Yani herhangi bir teknik ya da yüksekokul mezunu olmak gerekmiyor. ALMANYA’DA 3.500 MÜTEAHHİT VAR, TÜRKİYE’DE 453 BİN Oysa Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde durum öyle değil. Cumhuriyet Gazetesi’nden Şeyda Öztürk bunları ortaya koymuş zaten. Örneğin Türkiye’de 453 bin 497 Müteahhit bulunuyormuş. Avrupa Birliği ülkelerinde ise ortalama 25 bin Müteahhit bulunuyor. Almanya’da sadece 3 bin 550 Müteahhit varmış. Ki o da belli eğitimlerden geçmek zorunda. Orada Müteahhit olabilmek için iki yıllık bir eğitim programının tamamlanması ve alınacak sertifikaya sahip olunması zorunlu. Fransa’da ise tecrübesi olmayan biri iki yıllık eğitimin ardından ‘Yapı Müteahhidi Sertifikası’ alıyor. Bu eğitimin ardından da üç yıllık saha tecrübesini tamamlayarak ‘Seviye II Yapı Müteahhidi Sertifikası’ almaya hak kazanıyor. İşte bu boşluk ülkemizde ve şehrimizde Müteahhitle, mühendislikle alakası olmayanların cirit attığı yer olmuş. Nurdağı’ndaki Yunus Kaya sadece denizde bir kum parçası. KAMU VİCDANI HALA TEREDDÜTLÜ Şimdi çok acı bir gerçek ile karşı karşıyayım. Geçen hafta yazmıştım ya Nurdağının katilleri diye…Allah var bu şehrin en büyük şansı Başsavcısı ve Emniyet Müdürü var. Gidiyorlar üzerine ve elbette yasaları ihlal eden kim varsa alıyorlar gözaltına. Ne var ki insanlar çok tuhaf olmuş. Yani inancını kaybetmiş. Ben bu gözaltları duydukça heyecanlanıp seviniyorum ama arayıp yazanlar, “inşaat işinde suç işlemek kolektiftir. Bunlara birey olarak bakılırsa kısa süre sonra iş unutulur bunlar da salıverilir” diyor. Evet o, “SUÇ İŞLEMEK KOLLEKTİFTİR” sözüne kesinlikle katılıyorum. Elbette onlara umudunuzu yitirmeyin, herkes inansın, onlar da olacak mutlaka” diyorum ama gerçeğini sorarsanız bu siyasi ortamda tereddüt etmiyor değilim… HEPİNİZE İYİ HAFTALAR