İnsan önce kendi kendine güven duymalı, dayanıklılığını ortaya koymalı. Yaptığı ve yapacağı işin doğruluğunu seçmeli ve emin adımlarla sımsıkı sarılmalı. Yani ben bunu yapamam, beceremem, bu benim boyumu, gücümü aşar dememeli. Azim ve gayret yeterlidir. Aslında İnsanoğlu azmettiği her şeyin üstesinden gelmiştir. Tesadüf bu ya fotoğraf paylaşım sitesinde fotoğraflarından tanıdığım kişiyi Gazetemiz sütunlarını süsleyen yazarımız olduğunu gördüm. Hayata tutunmak için oda benim gibi amatör bir fotoğrafçılık yapıyor ve paylaşıyordu. Aslında o iyi bir ressamdır. Son yazısını okudum ve hayretle içinde kaldım. Oysa ne azim kar davranış sergilemiş. Kendi yaşantısından ders alınacak örnek bir mücadele. Bu konuda ki yazısını noktasına virgülüne dokunmaksızın sizlerle paylaşmak istedim. DAYAN VE KAZAN "Hiç ne kadar dayanıklı olduğunuzu düşündünüz mü? Yaşantınızda güzel olan her şey enerjinize biraz daha katkıda bulunur, fakat en ufak kötü bir durumda bu bütün enerjinizi yok edebilir. Bu kadar dayanaksız mıyız? Yoksa bu şekilde mi programlandık? 44 yıllık hayatımda şunu fark ettim, eğer kötü bir olayla karşılaşıyorsam onu alt etmek için savaşmak değil kabul etmem gerekiyormuş. Savaştıkça hayatımda kötülükler çoğalmaya başlıyor ve güzel olanlara veya olacaklara yer kalmıyordu. Alt etmek için ne kadar mücadele edersem edeyim, kötülükler beni yeniyordu. Diğer yazılarımdan beni tanıyanlar bilir, bundan 5 yıl önce lösemi ile bir tanışmam oldu, neyse ki çok fazla birlikte olmadık. İşte bu kötü diyebileceğim dönemde savaşmak yerine kabul etmenin ne kadar doğru bir hareket olduğunu anladım. Hasta olduğumu kabul ettim ve savaşmadım, ama hasta olmak dışında her şeyi yaptım, yattığım yatakta bir taraftan kemoterapi alırken bir taraftan işime devam ettim, ziyaretime gelenlere halim oldukça sevgi ile gülümsedim, espriler yaptım, kel bir kadın olmanın o kadar da kötü olmadığını gördüm ve saçsız halimi de sevdim, bana kan verenlere hep minnet duydum ve hala da duyuyorum, hastane odam insanların buluşma noktası oldu, çayını, kahvesini alan hemşireler, doktorlar soluğu odamda alıyorlardı, her sabah cıvıl cıvıl günaydın dedim kendime, canım yansa da... Eğer hastalığımı kabul etmeseydim, bugün resim yapamayacaktım, fotoğraf çekemeyecektim, sizlere içimden geldiği gibi yazamayacaktım, sevdiğim insanlara onları ne kadar sevdiğimi gösteremeyecek ve ne kadar sevildiğimi hissedemeyecektim, kendi kıymetimi anlayamayacaktım, başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü bu kadar önemsiz olmayacaktı, vermeden almanın mümkün olmadığını fark edemeyecektim, bir nefesin bir günümü bu kadar güzelleştireceğini hissedemeyecektim... Eğer kabul etmeseydim ve savaşsaydım kaybedecektim ve bugün yaşamayacaktım. Size verilen yükleri yüklenin, kabul edin, dayanın ve kazanın, Tanrı taşıyamayacağımız yükü vermez" Yazarımıza buradan geçmiş olsun dileklerimi iletirken Allah bir daha tekrarını göstermesin diyorum. Hayatımızda her konuda örnek olmamız gereken bir davranış sergilemiş. Kazanan kendisi olmuş. Şükürler şimdi gayet rahat. Hayata boş vermemek sımsıkı sarılarak sorunların üstesinden gelmek lazımmış. Bu konu bir hastalık, haksızlık, Ülke, şehir, mahalle ve çevre sorunu meselesi olabilir. Çözüm Yazarımız Fatma Barlas hanımefendinin dediği gibi "DAYAN VE KAZAN"mak lazım...