Bu köşe yazımda biraz kendimden ve biraz da toplumumuzdan bahsetmek istedim. Bu nedenle köşe yazımın başlığı "BEN". Yanlış anlamayın aslında "bencil" değilimdir...

Ben, oldum olası mükemmeliyetçiydim. Her şeyin en doğru şekilde yapılması, mükemmel olmasını isterim ve bu amaca yönelik her şeyi doğru yapmak adına denerim. Ama gelin görün ki yanlış toplumda ve ülkede doğmuş ve yaşayan bir bireyim.

Ben, çevremde "doğrucu Davut" olarak bilinen biriyim. Eski patronlarımdan biri beni hep bu isimle severdi ve eklerdi "oğlum bu kadar doğrucu Davut olma, biraz düzene uyum sağla" diye. Sonra da eklerdi "ama ben senin en çok bu yönünü seviyorum, beni sinir ediyorsun ama sen bu huyundan vazgeçme" derdi. Evet bu toplumda doğruyu söyleyeni pek sevmiyorlar galiba.

Ben, ne zaman bir toplulukta bulunsam ve o toplulukta para ile ilgili bir iş olsa işin başında hep kendimi bulurum. İnsanlar nedense bana "paramızı sana güvenebiliriz" diyerek paranın yönetimini teslim ederler. Ama nedense bu işten ben hep zararlı çıkarım. Bırakın fayda sağlamayı hep cebimden para eklerim ve zarar görürüm. Çünkü maalesef birileri işleri suiistimal eder ve hak yer mutlaka.

Ben, her şeyi not alırım. Hafızama asla güvenmem. Yaptığım işleri, verdiğim sözleri ve yapmam gerekenleri sürekli not alırım. Çevremde "inek öğrenci" olarak tanımlanan bir adamım. Bunun ne faydasını gördünüz derseniz evim aldığım notlardan oluşan bir ajanda çöplüğü haline geldi. Bana maddi veya makam anlamında hiç bir faydası olmadı. Çünkü bu ülkede düzenli olmanın bir değeri yok maalesef.

Ben, işi hep kuralına göre oynadım. Bir şey yasaksa yapmadım. Doğru değilse yapmadım. Ama 43 yılın ardından dönüp arkama baktığımda pişman mıyım? sanırım EVET.

Ben, ortaklarımla hep sorun yaşadım. Benim bildiğim ortaklık birbirine destek olmak, açıklarını kapamak, güç birliği yapmak için kurulur. Bu güne kadar tüm ortaklarımı sırtımda taşıdım. Maddi ve manevi hep zarar gördüm. Hani iki kişi kavga ederde biz hep dayak yiyeni destekler ve onu mazlum olarak görür, korur kollarız ya, hiç sormayız dayak atana "arkadaşım sen bu adamı neden dövdün?" diye. İşte benim ortaklıklarımdaki durumda tam da bu şekilde. İşini yapmayana, sorumluluklarını yerine getirmeyene kızdığımda hep diğer ortaklarım beni yargıladı. Bu nedenle de hiç uzun ortaklıklarım olmadı. Ve olmayacak gibi.

Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum; üzülerek söylüyorum ki bazen çok çalışmak, başarılı olmak, düzgün adam olmak veya buna çalışmak, iyi iş çıkarmak vb yeterli olmuyor. Sanırım biraz da ortama uyum sağlamak gerekiyor. Yoksa benim gibi 43 yıl sonra pişmanlıklarla dolu bir sürü hatıranız olur.