Bu hafta Cüneyt Arkın’ın 1979 yapımı Yeşilçam klasiği bir filminin günümüzle bağlantısını kurmaya çalışacağım…

Vatandaş Rıza,bir demirci ustasıdır.Kenar semtlerden birinde yaptığı gecekondusunda namusuyla ekmeğini kazanır,kıt kanaat ailesiyle geçinir gider.Bir gün ülkenin ünlü işadamlarından birisinin şımarık oğlu sırf zevk için otomobiliyle Rıza’nın evine dalar,ev yerle bir olur.

Rıza,olayı haber alır almaz,evini yıkan otomobili arar ve nihayetinde zengin iş adamıyla görüşmeyi başarır.Oğlunun yuvasını yıktığını zengin iş adamı babaya anlatır ve oracıkta eline birkaç kuruş kıstırılarak olayın kapanması gerektiği cevabını alır.Rıza ne parayı ne de bu olayın böyle kapanması isteğini kabul eder.Suçlu olan gencin cezasını çekmesi adına mahkemeye başvurarak,dava açar.

Zengin işadamı ticari itibarı zedelenmesin diye elinden gelen her şeyi yapar.Mahallede olayı gören şahitleri satın alır ve davayı dalavere ile kazanmayı başarır.Bunu gören Vatandaş Rıza,artık ne yıkılan evini,ne de hiçe giden emeklerini görmezden gelir.Artık onun için her şey adaletin yerine gelmesinden ibarettir.Kaybettiği mahkemeyi,güçlünün güçsüzü her yerde ezmesini içine sindiremez ve Taksim’de açlık grevine başlar.

Vatandaş Rıza,bu hukuk savaşında artık hukuksuzluğa uğrayanların,ezilenlerin sesi olmuştur.Başlattığı açlık grevi ülke çapında büyük yankı getirir,binlerce insan ona destek için Taksim’e akın eder.Nihayetinde tüm bu çabaları meyvesini verir,işadamı ve oğlu yeniden yargılanarak,suçlarını hakim önünde itiraf ederler.

Vatandaş Rıza ise kaybettiklerini hiç düşünmeyerek,evinden barkından olsa da,hukuksuzluğun baş gösterdiği bir ülkede hukukun üstünlüğünü görebilmenin sevincini yaşar…

Evet,hukukun üstünlüğünden bahsediyoruz.Filmde de hukukun,sadece ve sadece bağımsız yargının,haklının hakkını savunmasının,haksızların cezasını hukuk düzeni çerçevesinde çekmesi gerektiğinden bahsediliyor.

Her ne kadar sözde bir hukuk ülkesiymiş gibi görünsek de,Türkiye o hayal edilen özgürlüklerin ve hukukun harman olduğu bir ülke olmayı başaramamıştır.Şahsen şu saatten sonra benim de buna inancım kalmadı.Hukuk kuralları evrenseldir,dünyanın her yerinde değişmezdir,sabittir.İnsan hakları denen kurallar tüm insanlar için yazılmıştır.Belirli bir milliyete ve belirli bir zümreye göre dizayn edilmemiştir.

Ama ne yazıktır ki,bu ülkenin hükümetinin başında bulunan zat,Twitter’in kapatılmasının insan haklarına ve en önemlisi anayasamıza aykırı olduğu gerekçesiyle haksız olduğu yönünde karar veren Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını milli olarak görmediğini,kararı uygulamak zorunda oldukları için uyguladıklarını,ama bu karara saygı duymadığını tüm medyanın önünde söyleyebilme cesaretinde bulunuyor.Tekrar söylüyorum,hukuk milli değildir,hukuk evrenseldir.Milli hukuk diye bir şey olamaz.

Bir ülkenin başında bulunan,başbakan makamında oturan bir kişinin bunları söylediğini görmek,aklı başında her insanın,her vatandaşın bu ülkede hukukun işleyemeyeceği,hukuka saygının olmadığı bir ülkede artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görebilmesi çok da zor olmasa gerek…

Güçler ayrılığı ilkesinden bahseden,bu ayrılığın ülkemizde şu an varlığına inanan vatandaşlarımız var ise,şapkasını önüne koysun ve iyice bir düşünsün.Düşünen,düşünebilen herkes bu durumu çok kısa bir sürede anlayabilecektir.

Ben eminim,bu ülkede hukuk isteyen Vatandaş Rıza’lar hiçbir zaman tükenmeyecek.Seçimleri kimin kazandığı,ülkeyi kimin yönettiğinin bir anlamı yoktur bu saatten sonra…

Bu ülkeyi hukukun üstünlüğüne inanarak yönetebilecek bir lider gerekiyor.Bu böyle giderse,gelecekte neler yaşarız,tahmin bile etmek istemiyorum…

Haftaya görüşmek üzere,hoşça kalın…