Günümüzün en çok tartışılan ütopyalarından biri de İslam Birliği'dir. İslam Birliği sayesinde Haçlıların ve Siyonistlerin, Müslümanlara çektirdiği acıların son bulacağı düşünülmektedir. Peki İslam Birliği nasıl gerçekleşebilir? Bu soruya verilen yanıtların farklılığı İslam Birliği fikrinin bugün için düş olarak kalmasının delili gibidir. Batı, dün olduğu gibi bugün de İslam coğrafyasını sömürmek ve Müslümanları kontrol edilebilir bir noktada tutmak için Ortadoğu'da böl-yönet planını uygulamaktadır. Öngörülen bölünmeler etnik kimliğe ,dini farklılıklara veya mezhep çatışmalarına dayanmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insan kitlesinin, araştırmadan, öğrenmeden hazır inanç biçimlerine tabi olması bu bölünmelerin hızla gerçekleşmesine sebep olmuştur. Uygulanan böl-yönet siyasetinin sonucunda Şii-Sünni ayrılığı derinleşmiştir. Şii-Sünni ayrılığını derinleştiren en önemli etken ise dinsel değil siyasaldır. Bugün Sünnicilik güden politikacılar alabildiğine ABD yanlısıyken, İran liderliğindeki Şiiler bu durumun genel olarak karşısındadır. Mevcut sosyo-siyasal yapıyı sertleştiren unsur ise İsrail'dir. Çünkü Sünniciler ABD müttefikliğiyle dolaylı da olsa İsrail'le işbirliği içerisine girmiş olmaktadır. Mezhepler arasında derinleşen bu çatlak, 21.yüzyılın en önemli Haçlı Seferleri'nden biri olan ABD'nin Irak'ı işgaline karşı İslam Dünyası'nın tek bir ses olmasını engellemiştir. Bu durum etnik kimlik siyasetiyle hız kazanmıştır. Bölgede ABD'nin egemen kuvvet olmasını arzulayan Kürtler bu durumu en son haddine getirmişlerdir. Böylece Kürtler, Şiiler ve Sünniler olmak üzere üçe bölünmüş bir Irak meydana gelmiştir. Ülkemiz ise bu genel kabulün dışında değil bizzat içindedir. Türkiye 2002'den bu yana Sünnici politikalarla uluslararası ilişkilerine yön vermektedir. Son dönemde hükümetin izlediği ABD'den daha ABD'ci siyaset, İslam Dünyası'nın Türkiye'ye işbirlikçi gözüyle bakmasına sebep olmuştur. Çünkü hükümet ABD'nin yanı sıra, kapalı kapılar ardında İsrail ile de ilişkilerini bir hayli ilerletmiştir. Ayrıca hükümet, Müslümanlara acılar çektiren ve zulüm eden ABD askerleri için dua etmekten de geri kalmamıştır. Oluşa gelen böyle bir manzara içinde İslam Birliği'nden bahsetmek sadece hayaldir. İsrail İslam Devletleri açısından ortak düşman olarak görülmektedir. Öyle ki Filistin'de yaşananlar tüm Müslümanları derinden yaralamaktadır. Buna rağmen hükümetin İsrail lehine politikalar geliştirmesi İslam devletleri tarafından ağır bir biçimde eleştirilmiştir. Her ne kadar Türk kamuoyunda hala İsrail karşıtı demeçler veriliyor olsa da uygulamada durum farklıdır. Bunun en büyük kanıtları ise ilk olarak İsrail'in İran'dan istihbarat elde edebilmesi için Malatya'ya yerleştirilen dev kulaklar ve yine İsrail'i koruma amaçlı olarak ülkemizin güneyine konuşlandırılan füze kalkanlarıdır. Bu yüzden hükümet Filistin konusunda, tüm inandırıcılığını yitirmiştir. İslam coğrafyasındaki bu bol ikilemli siyaset elbette birlik olmanın önünü tıkayan büyük açmazlardır. İslam dünyasının kargaşa ve fikir ayrılıkları yaşadığı bir diğer konu ise Suriye'dir. Hükümet kendisine verilen İslam'ı parçalamak görevi uyarınca Suriye'de de üzerine düşeni başarıyla gerçekleştirmektedir. Suriye-Türkiye "Ortak Bakanlar Kurulu" toplantısından, dostluk müsabakalarının yapıldığı sürece, sınırların gevşetilip ailelerin kavuştuğu, ticaretin son beş yılda milyar dolarlara ulaştığı karlı bir ilişki sırf ABD'nin emri uyarınca, keskin bir "U" dönüşüyle terk edilmiş ve Ortadoğu'daki yeni dizayn politikasına peşkeş çekilmiştir. BOP Eşbaşkanı olan Başbakan RTE, proje haritasının gerçekleşmesi için insan üstü bir gayretle çalışmaktadır. Bu proje ve ortaya koyduğu harita İslam Dünyası'nı derinden yaralayacak ve bölgenin Haçlı vesayetine terk edilmesini sağlayacaktır. Bir istikbal beklentisinin olmadığı Müslümanlar içinse durum giderek daha karmaşık bir vaziyet almaktadır. Öznesi Suriye olan kanlı iç hesaplaşmada her gün yüzlerce Müslüman birbirini "Allahu Ekber" nidalarıyla ve Yaradan'ın adıyla katletmektedir. Bu kanlı oyun, bizlere Peygamberimiz Hz. Muhammet (s.a.v)'in buyurduğu "Müslüman Müslüman'ın kardeşidir." öğüdünü unutturmaktadır. Bugün için Peygamber Efendimizin öğüdünü unutmuş gözüken Müslüman halkların birlik olma ihtimali giderek zayıflamıştır. Müslüman'ın Müslüman'a kırdırılması mezhebi itikatla sınırlı kalmamış, etnik köken farklılıklarıyla da beslenmiştir. Etnik köken farklılığından dolayı Müslümanların bu kardeşlik öğretisini unutması karşı ihaneti tetikleyerek Türkleri ortak hedef konumuna getirmiştir. Birinci Cihan Harbi sırasında Halife ordusuna kılıç kaldırıp, kurşun atan ve İngiliz ajanlarıyla anlaşan işbirlikçi Araplar, Türklere karşı tarihin en büyük ihanetini gerçekleştirmişlerdir. Araplar, İngilizlerin kendilerine kalıcı refah sağlayacağını düşünmüşler ancak sonrasında Emperyalist-Haçlı ajanları vasıtasıyla Araplar da birbirine düşürülmüşlerdir. Günümüzde yaşanan sorunlar köken itibariyle bu dış mihrakların dokunuşlarından öte bir şey değildir. Çünkü Arapların ajan-provokatör guruplarla yaptığı işbirlikçi siyaset bugünkü İslam coğrafyasını mürekkepli kalemle bölük pörçük eden bir harita enflasyonuna dönüştürmüştür. Osmanlı'ya karşı gerçekleştirilen sırtından vurma hadisesini, Filistin'in efsanevi lideri Yaser Arafat, İsrail'le ilgili sorunlar için "Osmanlı'ya yaptığımızın karşılığını çekiyoruz" diyerek itiraf etmiştir. Bu ve benzeri olaylar sonucunda İslam Dünyası'nın bugün getirildiği nokta ortadadır. Bu yüzden ortaya konulacak İslam Birliği fikri romantizmden öteye gidemez, gerçeklik temeliyle de asla kucaklaşamaz. Bu talihsiz vaziyeti tersine çevirebilecek olanlarsa yine Allah'ın askerleri olan Büyük TÜRK Milleti'dir. Peki ya nasıl ? Türkler, İslam'ın sancaktarlığını üstlenmiş kutlu bir millettir. Nüfus yapısı oldukça kalabalık, buna mukabil yayıldığı coğrafya ise bir hayli geniştir. Bu geniş coğrafi tanım İslam'ın yorumlanmasına ve farklı mezheplere evrilmesine sebep olmuştur. Günümüzdeki İslam mezhepleri arasındaki ilişkiler bu kadar gergin bir yapıyı içinde barındırırken, bu durum Türkler arasında hiç bir zaman gerilim ve kaosla karşılık bulmamıştır. Öyle ki Anadolu Oğuzları Sünni olmalarına rağmen Azerbaycan (Kuzey)'ın ve Güney Azerbaycan'ın Şii Türkleri ile kucaklaşmayı ve tek devlet olmayı özlemle beklemektedirler. İslam'ın mezhepleri arasındaki buzları eritip kucaklaşmayı sağlayabilecek olan Turan Ülküsü, bu yüzden Emperyalizm'in hedefindedir. Çünkü Turan sadece Türk'ün değil İslam'ın da şahlanışına sebep olacaktır. Oluşacak bu kuvvet emperyalistleri Ortadoğu'dan silmeye yetebilecek bir kuvvettir. Bu durumu fark etmiş olan yayılmacı ve sömürgeci Batılı devletler, satın aldığı kalemşörler vasıtasıyla Turan Ülküsü'nü Türk Milleti'nin gözünde küçük düşürmeye ve değersizleştirmeye çalışmaktadır. Şiilik ve Sünnilik arasında aşılmayacak kadar derin farklar yoktur. Her iki itikatın temelinde de yine tek Tanrı inancı ve yine son Peygamber Hz. Muhammet (s.a.v)'e biat ve O'na indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'e sonsuz sadakat vardır. Bu sebeple Turan'ın yaratacağı mezhepler arası diyalog zemini, bizleri sonunda tek toplum olmaya davet edecektir. Haçlılar Turan Ülküsü'nün önüne geçebilmek için yine İslam'ı kullanmaktadır. Milliyetçiliği ırkçılık olarak göstererek bunun İslam'a aykırı olduğundan bahsedenler. Bu yalan çukuruna düşen muhafazakarlar ise ne yazık ki Türklük mensubiyetine mesafeli yaklaşmaktadır. Avrupa'nın ardından tüm Dünya'yı etkisi altına alan Turcophobia sonunda Anadolu'daki Türklere de yutturulmuştur. Bu durum ayrıca Milli şuurun yok olmasına da zemin hazırlamıştır. Ortadan kaldırılan Milli şuurun yerine ise Sünnicilik ve Arapçılık ikame edilmiştir. Bir kaç gün önce bu zehrin ne kadar kuvvetli bir şekilde toplumun damarlarına zerk edildiğine dair bir diyaloga şahit oldum. Bir sosyal paylaşım sitesinde kullanıcının paylaştığı dörtlükte Gazze'de, Şam'da, Bağdat'ta ve Arakan'da Müslümanların çektikleri acılar anlatılmaktaydı. Diğer bir kullanıcı ise bu dörtlüğe karşı yazdığı cevapta neden Kerkük'ten, Doğu Türkistan'dan bahsedilmediğini soruyordu. Dörtlüğü yazan kullanıcının cevabı ise tüyler ürperticiydi. Kullanıcı verdiği cevapta İslam'da ırkçılığın olmadığını savunuyordu. Evet İslam'da ırkçılık yoktur. Fakat Doğu Türkistan'daki, Kerkük'teki kardeşlerimize yapılanlara önce bir insan, sonra Müslüman en son bir Türk olarak göz yumma mecburiyetimiz mi var ? Bu düşünceyi anlamakta zorluk çekiyoruz. Çin Devleti'nin ve Bölgesel Kürt Yönetimi'nin Türklere uyguladığı zulüm ve kanlı infazlar Filistin'de ve Arakan'da yaşananlardan farklı değil. Filistin bizim için ne ise Doğu Türkistan da odur. Cehaletin ulaştığı bu hazin tabloyu bize gösteren bu kabil diyaloglar Haçlıların kalıcı bir zafere hangi hızla ilerlediğinin izdüşümleridir. Zira düşmanın zafer kazandığı ilk yer beyninizdir. Türk tarihsel hasletlerini, ülküsünü ve töresini yeniden kazanmak zorundadır. Türk'ün şuursal boşluğu ve mücadele sathından çekilmesi aynı zamanda İslam coğrafyasını da savunmasız bırakacaktır. İslam'ın yeniden Türklerin önderliğine ve muhafızlığına şiddetle ihtiyaç duyduğu zamansal bir geçişi yaşıyoruz. Türk'ün şuurlaşması, sadece Türk Milleti'nin kaderini değil, tüm Müslümanların kaderini değiştirecek ve büyük Turan İslam'ın da kurtuluşunu sağlayacaktır.