“İDAM SUÇLUYU CEZALANDIRMAK İÇİN DEĞİL SUÇSUZU KORUMAK İÇİN Mİ YAPILIR ?”Ülkemizde T.C. Kânunu’nun suç saydığı yaklaşık 50 civarındaki fiillerden dolayı bu ceza verilmekteydi. Bunun dışında, Askeri Ceza Kanunu’nda da idamı gerektiren bazı suçlar vardır. Türk Ceza Kânunu, îdamı; “Buna mahkum olan kimsenin asılması sûretiyle izalesi (ortadan kaldırılması)dir.” diyerek tarif etmiştir. Askeri Ceza Kanunu’na göre, bâzı durumlarda kurşuna dizilmek sûretiyle de infaz edilmektedir. İdam cezasının infazı, Yargıtay Yüksek Makamının kararının kesinleşmesinden sonra, TBMM’nin bu karar hükmünü bir kânunla kabul etmesine bağlıdır. İdam cezasının cinayet suçlarından dolayı verilip verilmemesi hususunda lehinde ve aleyhinde öne sürülen fikirler hep tartışma konusu olmuştur. Lehinde olanlar, suç işleyenin diğerlerine ibret olduğu ve bir daha suç işlemesine imkan verilmediği, hayat boyu hapsetmektense, öldürmenin daha insani olduğu fikrini savunmuşlardır. Karşısında olanlar ise, herkese ibret olmadığı, bâzı adli hatalarla suçsuzların idam edilebileceği, idam cezası alanlarla almayan ülkelerde suç oranında bir değişme olmadığı, öldürmenin insani olmadığı görüşünü ileri sürmektedirler. Günümüzde idam cezası, başta Ülkemiz ve Avrupa ülkeleri olmak üzere pekçok ülke tarafından kaldırılmıştırEkim 1984'ten itibaren mahkemeler tarafından verilen idam cezaları Meclis’te onaylanmadığı için infaz edilmemiş, 1991 yılında çıkarılan bir afla 500 civarında idam cezası dosyası, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş ve 2002'deki yasayla da fiilen uygulanmamış olan tüm idam kararları, ömür boyu hapse dönüştürülmüştür.1990'lı yıllarda birçok idam kararı verilmiştir ancak infaz edilememiştir. Bunlardan en önemlisi Abdullah Öcalan'ın 29 Haziran 1999'da idam cezasına çarptırılmasıdır. Cezası 25 Kasım 1999'da Yargıtay tarafından onandıysa da idam cezasının AB uyum yasaları ile kaldırılmasından dolayı cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmiştir.Türkiye’de 1920'de Meclisin kuruluşundan, 1984'te idam cezalarının fiilen kaldırılmasına kadar geçen 64 yıllık dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen idam cezası kararı sayısı 712'dir. Bunlardan 15'i kadın hükümlüdür. Ancak bu rakama İstiklal Mahkemeleri'nin, Meclis’i devre dışı bırakarak aldığı idam kararları dahil değildir. Meclise gelmeden İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen 1500 - 2000 civarında idam kararı bulunduğu tahmin edilmektedir.Prosedüre göre mahkemeler tarafından verilen idam kararları Yargıtay’da onaylandıktan sonra Meclis’e gönderiliyordu. Meclis’in de idam kararını onaylaması halinde idam cezaları infaz ediliyordu. İnfaz kurallarına göre ölüm cezası hükümlünün mensup olduğu din ve mezhebin hususi günlerinde yerine getirilmiyor, hamile kadınlar doğum yapana kadar, akıl hastalığı tespit edilenler akli dengesi düzelene kadar idam edilmiyordu. 18 yaşından küçükler ve 65 yaşından büyükler hakkındaki idam cezası infaz edilmiyordu.İnfazlar 1965 yılına kadar gündüzleri ve halkın izleyebilmesi için alenen ve belirli noktalarda İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda, Ankara’da Samanpazarı’nda gerçekleştiriliyordu. 1965 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan düzenlemeden sonraki infazlar cezaevi avlularında, güneş doğmadan önce, gizli olarak yapılmıştır. Askeriyeye bağlı bir kişinin askeri suçtan dolayı aldığı idam cezası kurşuna dizilerek infaz edilirdi.Örneğin; Şeyh Said İsyanı ile bağlantıları olan Albay Cibranlı Halit, Molla Abdurrahman, Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Faik Bey kurşuna dizilerek idam edildi.Türkiye'de idam cezası 2002'de terör savaş gibi çok ciddi suçlar dışında 2006'da ise tamamen kaldırıldı. Cumhuriyet tarihinde 100'den fazla hükümlü infaz edilmiştir. İdamlar genelde yaşanan bir olayın üzerine gelişen yargılama sürecinden sonra topluca yapılmıştır. Sonu idamla sonuçlanmış başlıca davalar: • Şeyh Said İsyanı (1925)• İzmir Suikastı (1926)• Menemen olayı (1930)• 1960 Darbesi• 1971 Muhtırası• 1980 Askeri DarbesiBu olaylarda idam edilen Türkiye tarihinde önemli yer tutan kişiler: 1. Şeyh Said. Cumhuriyet rejimine karşı ayaklanmaya öncülük etmiş kısa bir yargılanmadan sonra 47 kişi ile birlikte infaz edilmiştir.2. Ziya Hurşit. İzmir'de Atatürk'e suikast girişiminde bulunmuş ve kısa süre sonra idam edilmiştir.3. Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan. 1960 darbesinin dönemin hükumetinin başbakanı,dış işleri bakanı ve maliye bakanı4. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan. 1971 muhtırası sonrası gelişen yargılanmada suçlu bulunmuş ve idam edilmişlerdir.5. Levon Emekçiyan. Asala militanı olduğu için idam edilmiştir6. Hıdır Aslan(1984). 1980 darbesi sonrası yargılanmış ve idam edilmiştir. Türkiye'de cezası infaza çevrilen son kişidir.Türkiye'de 1984 yılından sonra 2002 yılına kadar bir çok suçlunun idamı istenmiş ancak TBMM tarafından kabul edilmemiştir.15 Temmuzdan sonra sokaklarda nöbet tutan,240 şehidin kanına karşı halkın idam istemi Hükümet,Muhalefet ve yasama organı Mecliste nasıl karşılanacağı,şartları ve uygulama şekli nasıl olacağı asıl çözülmesi gereken sorundun.Çünkü Kanunlar “YÜRÜRLÜĞE GİRDİKTEN SONRAKİ SUÇLAR İÇİN UYGULANIR” ilkesi ile suç tarihinde “SANIĞIN LEHİNE OLAN HÜKÜMLER SANIK HAKKINDA UYGULANIR” hükmü açıkça meydanların taleplerine karşılık gelemeyeceği açıktır.Bu nedenle Yasama organının halkın istem ve taleplerinin ne kadarı karşılanacağı soru işaretidir.Tarih boyunca ölüm cezasının lehinde ve aleyhinde ciddi görüşler ortaya konulmuş ancak bu cezaya karşı en önemli karşı çıkışı 1764 yılında “Suçlar ve Cezalar” adlı eseriyle Beccaria adlı düşünür yapmış. Voltaire de 1777’de Adaletin ve İnsanlığın Ödülü adlı yapıtıyla Beccaria’ya katılmış. İdam cezalarının ülkeler tarafından kaldırılmaya başlanması sürecinin Beccaria’nın fikirlerinin yayılmasıyla başgösterdiği savunuluyor.Hümanist öğretinin temsilcisi olan Beccaria, her çeşit cezanın insani olmayan şekline karşı çıkarak “Kimsenin öldürmeye hakkı yoktur. Ölümü çabuklaştırmaya hakkı yoktur” diyor. Fransız Yazar Viktor Hugo, bu cezaya karşı şunları söylüyor: “Suç vicdan azabı ile ödenir, yoksa balta yahut yağlı kementle değil. Kan kan ile temizlenmez, gözyaşı ile temizlenir.”Ölüm cezasına karşı çıkanlar buna dayanak olarak iki önemli gerekçe ortaya koyuyor. Bunlardan birincisi yaşama hakkının dokunulmazlığı ve diğeri ise ölüm cezasının telafisinin olmaması. Tarihte bir çok insanın mahkemeler tarafından verilen yanlış kararlar ve siyasi gerekçelerle idam edilmesi buna örnek olarak gösteriliyor. Ayrıca idama karşı çıkanlar bu cezanın caydırıcı olduğu görüşüne de katılmıyor.İdamın gerekli olduğunu düşünenler ise ağır suçların önlenebilmesi ve caydırıcılık açısından ölüm cezasının kaçınılmaz olduğunu savunuyor. Bu konuda en çok dile getirilen görüşe göre ağır suçları önleyebilmek için büyük korkuya yani ölüm korkusuna ihtiyaç var. Ceza hukukunda genel önleme teorisi olarak bilinen görüşü savunan yazar Garraud “Ölüm cezasında ibret–i müessire vardır” diyor. Katillerin birini öldürmeden önce kendilerinin de öldürüleceğinin bilincinde olurlarsa öldürmekten vazgeçecekleri vurgulanıyor. Tabiat kanunu fikrini savunan Carnavele ise ölüm cezasının ıslahı imkansız bir suçlunun toplumdan atılması için gerekli olduğunu, tabiat kanunu gereği bünyenin kendine uygun olmayanı atacağını ileri sürüyor. Yine ölüm cezasının bir nevi keffaret olduğu belirtilerek bir kişinin hayatını yok edenin kendisinin de aynı şekilde cezalandırılması gerektiği görüşü savunuluyor. İnsan sevgisiyle tanınan ünlü mutasavvıf Mevlânâ da, Fihi Mâfih adlı eserinde “İdam suçluyucezalandırmak için değil suçsuzu korumak için yapılır” diyor.Semavi dinlerde varmı?Ölüm cezası üç semavi dinde yer aldığı için tarihte dinin gereği olarak uygulanmış. İslam’da ölüm cezası adam öldürenler için kısas olarak öngörülüyor. Kur’an’da Bakara suresinin 178’inci ayetinde “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır” deniyor. Öldürülenin yakınlarına, diyet karşılığında katili affetme hakkı tanınıyor. Bunun dışında İslam hukukunda tazir cezası olarak devlete bazı suçlar için ölüm cezası düzenleme hakkı verilmiş. Ayrıca evli olduğu halde zina edenler için recm (taşlanarak öldürme) cezası öngörülüyor. Ancak bu cezanın uygulanması çok zor şartlara bağlandığı için İslam tarihinde recm cezasına çarptırılanların sayısı parmakla sayılacak kadar az. 600 yıllık Osmanlı döneminde sadece bir kişi recm cezasına çarptırılmış.Musevilikte de Tevrat kaynaklı olarak çeşitli suçlar için ölüm cezası bulunuyor. Recm ve kısas gibi hükümler bunlar arasında yer alıyor. Hıristiyanlık tarihinde ise kiliseler ölüm cezasını sıklıkla uygulamış. Orta Çağ’da mezhep kavgalarında kilise yargılamayı üzerine alarak Engizisyon mahkemelerini kurmuş.Bir an salim kafayla düşünmek gerekirse;İSTİSNALAR HARİÇ İDAM EDİLEN SUÇLULAR BU GÜNÜN YARGISIYLA YARGILAMA YAPILSA İDİ;-Kaçı ceza alırdı?-Kaçı ceza alsa ne kadar alırdı?-Kaçı idam cezası uygulansa dahi idam cezası alırdı-Kaçı idam cezası alsa infaz edilirdi? ÖLÜMÜN DÖNÜŞÜ YOK,MUTLAK ADALET OLMADIĞINDAN BİR SUÇZUSUN İDAMI HALİNDE DÖNÜŞÜ YOKTUR.BU NEDENLE ŞAHSIM OLARAK İDAMA KARŞIYIM.TAKTİR MECLİSİN/HALKIN