Ve Polonius sorar: Neler okuyorsunuz efendimiz?
"Kelimeler, kelimeler, kelimeler!"
Acısından delilik ile derinleşen, hüzünlü prens Hamlet'in ağzından çıkan sözler.

Hamlet, kederin ete kemiğe bürünmüş hali, derbeder bir ruh olarak varlık gösterir sadece yeryüzünde.
Acı, onu dönüştürür.
Keder, kaynatır.
Ve delilik, ıssız bırakır.
Tıpkı bazılarımızın ıssız kalması gibi bu kederli toplumda.
Tıpkı zaman zaman acımızdan dönüşmemiz, özümüze aykırı gitmemiz gibi.
Tıpkı kederimizle deliliğin eşiğinde çalıp söylememiz, ağır bir uzun hava misali içimizi dökmemiz gibi.
Acıdan gülmemiz, yiyip içmemiz, içip coşmamız, coşup saçmalamamız, ona buna sataşmamız, şaşırıp yoldan çıkmamız, aklımızı yitirmemiz gibi.

Ama biliriz ki; Acı, insan olana dokunur.
Acı, yüreğinde iyilik olan, merhamet olan, sevgi olan insana dokunur.
Acı, sadece kendisi için yaşamayan, başka insanların da varlığına fayda sağlayan, sağlayabilene dokunur.
Acı, mutluluğun kıymetini bilene, kederin derinliğine vakıf olana dokunur.
Acı, kaybın ağır hükümdarlığında bir kral bile olsa, köle olmaktan öteye gidemeyene dokunur.
Acı yüreği ile düşünüp beyni ile hissedene değil, yüreği ile yaşayana dokunur.
Acı, ağlamanın arınma mabedine müptela adama dokunur.
Acı, hakikatli olana dokunur!

Ve acı, tutunacak hakikatli yürekler ister.

Hakikatliymiş gibi ortalarda dolanan, kuru gürültücü, yancı yürekler değil elbet.

Ahh bu acı var ya bu acı, dürüstlüğü dilinde, aklı cebinde olana uğramaz!
İyiymiş, dürüstmüş gibi,
onurluymuş, gururluymuş gibi, vatansevermiş, inançlıymış gibi,
Senden bendenmiş gibi durup da aslında sadece kendisinden olana tenezzül etmez, acı.
Acının insana yaraşır bir asaleti vardır, efendim.
Yoktur fıtratında özü ham, mayası tutmamış suretlere selam bile vermek!

Örneğin; Bir yaşlı teyzenin üç beş kasa domatesinde, çatısı yamalı fiyatı halaylı bir iki dam gölgesinde, kepengi kapalı, siftahı kimsesiz, alıcısı sıralı gariban esnafın ensesinde, dürüst politikacıların gerçeği anlatmaktan kuruyan boğaz düğümlerinde, bir iki kelime daha çok öğrensin, hakkına girilmesin kalitesiz eğitim kaynaklarıyla diye küpüne aşık, öğretmene düşman okul müdürleriyle ve çatır çutur sistemsizliğe karşı mücadele eden onurlu öğretmenlerin bitap bünyesinde, kimi 'mişciler' gibi kuluna değil, hakka hizmet eden bir imamın yürek delen dua sesinde, oyuncaklarıyla değil serum ve iğne malzemeleriyle oynayan, bedeni kirletilmiş bir çocuk hıçkırığında ve belki o çocuk kadar şanslı bile olmayanın bir avuç toprağında, davasını bile bilmediği, davası olanların ise salkım saçak, köçek gibi gezdiği ortalıkta, evlatlarını kurban veren anaların, babaların, yetimlerin, öksüzlerin dağılan yuvasında, canını ciğerini okusun diye gönderdiği okulun bahçesinde taşla iple değil, ateş ile buz ile oynayan yitirilen gençliğin nefesinde, bir mısırcının eve haznesi mısır dolu varışındaki boynu büküklüğünde, açlıktan susuzluktan can çekişen bir hayvanın yaşam hakkını savunurken, insanlıktan nefret eden bir hayvanseverin canilerle mücadelesinde, bir insanın hayatını kurtarayım derken kendi hayatını verenleri yaşatmak için ismi verilen yerlerde yine hayat kurtaranların öldüğü memleketimin trajik öykülerinde, bunca zehirli gıdaya inat hepimiz kanser olmayalım diye ciğerlerimizi besleyen doğamızın kıyımına, vicdanı el vermeyip canla başla sesini duyurmaya çalışan, özverili insanların azim dolu hikâyelerinde, saçıyla başıyla, eteğiyle işiyle, kahkasıyla sesiyle, yetmedi bir de kilometre limitiyle her türlü yaşam hakkına saldırılan kadınların var olma öykülerinde, saniyelerin tüm geleceklerini belirlediği, gencecik insanların isyankar seslerinde, malı pahalı yolu kapalı ticaret düvenlerinin kuru gürültülerinde, gündüz fos kalabalığı gece terkedilmişliği ile apaçık kimsesiz bir şehrin sokaklarında var olur, ACI.


Ve devam eder Polonius:
Kelimelerin aralarında ne var efendimiz?
Hamlet cevap verir: Bir sürü iftira, bayım; bu hicivci maskaraya göre: Yaşlıların sakalları kır, suratları buruşukmuş, gözlerinden sarıyağlar, çam sakızları akarmış. Akılları kıt, bacakları cılız olurmuş.
Elbette doğru bütün bunlar, tastamam doğru.
Ama bunları yazıya dökmek edepsizlik.
Neden derseniz sayın bayım,
Siz, mesela, benim yaşıma gelebilirsiniz.
Yengeç gibi gerisin geri yürüyebilirseniz.

Ve Polonius, düşünceli bir şekilde söylenir kendi kendine: Deli olmasına deli; ama mantığı da yok değil.
Ve sorar tekrar, Bu havanın dışına çıkmaz mısınız efendimiz?

Hamlet: Çıkarım, mezarımda.