Son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik dalgalanmalar, hayatın hemen her alanında olduğu gibi ücretli çalışanlar üzerinde de derin izler bırakıyor. Artan yaşam maliyetleri, yükselen enflasyon ve satın alma gücündeki azalma gibi başlıklar gündemin ilk sıralarını meşgul ederken, çalışanların farkında olmadan karşı karşıya kaldığı bir başka yük de, gelir vergisi tarifelerinde gizli şekilde artan vergi yükü.
Her yılın başında açıklanan gelir vergisi tarifeleri, kamuoyunda genellikle olumlu bir gelişme olarak sunuluyor. "Vergi dilimleri artırıldı" başlığı ilk bakışta çalışanların lehine bir düzenleme gibi algılanabilir. Ancak işin özüne indiğimizde durumun pek de öyle olmadığını görüyoruz. Zira bu artışlar çoğu zaman enflasyonun gerisinde kalıyor. Böylece çalışanların gelirleri enflasyon karşısında korunamamakla kalmıyor, aynı zamanda daha yüksek vergi dilimlerine girerek daha fazla vergi ödemelerine sebep oluyor.
Bu durumun daha net anlaşılabilmesi için somut rakamlar üzerinden ilerleyelim. Son on yıllık (2015-2024 yılları arasında) Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yıllık TÜFE artış oranlarıyla hesaplanan kümülatif enflasyon yaklaşık %1750 civarında gerçekleşti. Yani 2015 yılında 100 TL olan bir ürünün fiyatında enflasyona paralel bir artış meydana gelmesi halinde, 2024 yılında 1850 TL olmaktadır.
Son 10 yıllık gelir vergisi tarife dilimlerine baktığımızda ise; 2015 yılında gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 12.000 TL idi. Yani bir çalışanın ya da bir ticari kazanç elde edenin yıllık geliri bu rakamı aşmıyorsa %15'lik en düşük vergi oranından vergilendiriliyordu. 2024 yılında bu dilim 110.000 TL’ye çıkarıldı. Yüzde olarak baktığımızda meydana gelen artış; yaklaşık %816.
Yukarıda özetlenen verilere baktığımızda; enflasyon artışının vergi dilimleri artışının çok üzerinde olduğu hatta iki katından bile yüksek olduğu görülüyor.
Daha somut bir örnek vermek gerekirse; 2015 yılında yıllık geliri 25.000 TL olan bir çalışan, %20’lik vergi dilimine girmekteydi. 2024 yılına kadar maaşına sadece enflasyon oranında artış yansıtıldığında yıllık geliri 437.500 TL olmakta, ancak vergilendirileceği gelir dilimi bir üst kademeye çıkarak %27’lik dilime girmektedir. Böylece maaşına zam yapılmasına rağmen vergi kesintileriyle birlikte satın alma gücü her geçen yıl daha da erimektedir.
Bu durum, gelir artışlarının enflasyondan kaynaklanmasına rağmen bireylerin daha yüksek vergi dilimlerine girmesi ve bu nedenle reel gelirlerinde düşüş yaşamasına neden olmaktadır. Yani çalışan ya da gelir vergisi mükellefi aslında daha fazla kazanmıyor, aksine daha fazla vergi ödediği için eline geçen net gelir her geçen yıl düşüyor.
İşin gerçeği, vergi dilimleri nominal olarak artsa da, enflasyon kadar artmadığı sürece çalışanlar her yıl bir önceki yıla göre daha yüksek vergi dilimine girmeye başlıyor. Bu da net maaşın vergi kesintileri nedeniyle erimesine neden oluyor. İşveren zam yapsa da bu zam, çalışanın eline tam olarak yansımıyor.
Sadece çalışan açısından değil, bütün gelir vergisi mükellefleri içinde aynı durum söz konusu. Kazançları enflasyona paralel şekilde artan bir gelir vergisi mükellefi de vergi dilimlerinin enflasyon oranının altında artmasından dolayı, her geçen yıl daha yüksek vergi dilimine girmekte ve üzerinde ki vergi yükü ağırlaşmaktadır.
Bir başka anlatımla; devlet vergi dilimlerini enflasyon kadar artırmayarak, vergi oranlarını artırmadan da vergi yükünü artırabilmektedir. Bu da özellikle sabit gelirli çalışanlar için fark edilmesi zor, ancak etkisi büyük bir vergi yükü oluşturuyor.
Elbette ki kamu hizmetlerinin finansmanı için vergi toplamak kaçınılmaz. Ancak bu verginin adil dağılması, vatandaşın gelir seviyesine göre belirlenmesi esastır. Enflasyon ortamında bu adaletin sağlanması için vergi tarifelerinin en azından enflasyon oranı kadar güncellenmesi gerekir. Aksi halde, her yıl aynı işi yapan bir çalışan, sadece fiyat artışlarına karşı maaşını korumaya çalışırken, daha yüksek vergi ödemek zorunda kalıyor.
Sonuç olarak, gelir vergisi tarifelerinde görülen artışları sadece rakamsal değerlerle değerlendirmek yanlış olur. Enflasyon gerçeği göz önüne alındığında, vergi dilimlerinin yeterince artmadığı ve bunun da gerek ücretli çalışanlar üzerinde ve gerekse diğer gelir vergisi mükellefleri üzerinde gizli bir vergi baskısı yarattığı ortadadır. Vergide adaletin sağlanması için bu konuda daha şeffaf, enflasyona duyarlı ve vatandaşı koruyan bir yaklaşım benimsenmelidir.