Türk Vergi Sistemi bilindiği üzere beyan esasına dayanır. Aksi ispat edilinceye kadar da yapılan beyanın doğru olduğu kabul edilir. Genel kural da mükelleflerin kendi beyanlarına karşı dava açamayacakları yönünde vergi sistemimizde düzenleme yapılmıştır.Söz konusu düzenleme Vergi Usul Kanunun da hüküm altına alınmış; mükelleflerin beyan ettikleri matrahlar üzerinden tarh edilen vergilere karşı dava açamayacakları düzenlenmiş olup, sadece vergi hatalarıyla ilgili konularda dava açma haklarının olduğu belirtilmiştir.Ancak her genel kural da olduğu gibi bu kuralında istisnası bulunmaktadır. Yani mükellefler kendi verdikleri beyannamelere karşı dava açabilmektedirler. Vergi Usul Kanununda dava açılamayacağı yönünde açık bir hüküm olduğu halde nasıl dava açılabilecektir?Vergi kanunlarında özel bir düzenleme olmamasına rağmen, mükelleflerin kendi verdikleri beyannamelere karşı dava açmanın tek yolu, söz konusu beyannameyi ihtirazi kayıtla vermeleridir.İdari Yargılama Usulü Kanununda ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bunun dışında, mükellefler tarafından beyannamelere ihtirazi kayıt konulmak suretiyle dava açılması hakkında sadece Vergi Usul Kanununda ihtirazi kayıtla beyan edilip ödendikten sonra yargı kararına göre iade edilip yine yargı kararları uyarınca tahsil edilecek vergilerin gecikme faizinin hesaplanmasına yönelik bir düzenleme mevcuttur.Vergi kanunlarında ihtirazi kayıtın tanımına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, Vergi Daireleri İşlem Yönergesinde; “Mükelleflerce kanuni gerekçe gösterilerek beyan edilen matrah veya matrah kısmı üzerinden tarh edilen vergiye dava hakkının saklı tutulması yolunda beyannameye yazılı nota ihtirazi kayıt”Denileceği belirtilmiştir.Görüleceği üzere ihtirazi kayıtla ilgili net bir yasal düzenleme olmamakla birlikte, mevcut düzenlemelerde yer aldığı haliyle, mükelleflerin kendi beyanlarını ihtirazi kayıt şartı ile vermeleri kaydıyla dava açmalarına imkan tanınmaktadır.Ancak bu imkan yakın geçmişe kadar sadece yasal süresinde verilen beyannameleri kapsamakta idi. Çünkü vergi mahkemeleri, süresinden sonra ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyanlarına ilişkin dava açılması durumunda, olayı esastan incelemeden, usul yönünden reddetmekteydi.Ret etmekteydi diyorum, çünkü Anayasa Mahkemesi, yapılan bireysel bir başvuru sonucu 2019 yılında, gerek Vergi Mahkemelerinde ve gerekse Danıştay da bu yönde verilen kararların mülkiyet hakkının ihlali olduğuna karar vermiştir.Anayasa Mahkemesi bu şekilde hüküm verirken süresinden sonra pişmanlıkla verilen beyannamelere konulan ihtirazi kaydın mükelleflere dava açma hakkı vermeyeceğini; bunun pişmanlık müessesinin ruhuna ve amacına aykırı olduğunu; ancak pişmanlık talebi olmaksızın süresinden sonra verilen düzeltme beyannamelerine ihtirazi kayıt koyan mükellefin dava açma hakkının korunması gerektiğini belirtmiştir.Süresinden sonra verilen düzeltme beyannamesine ihtirazi kayıt koyarak dava açmak isteyen mükelleflerin durumu, süresinden sonra pişmanlıkla verdiği beyanname üzerine dava açmak isteyen mükelleflerden farklılık göstermektedir. Pişmanlıkla beyanda bulunan mükellef hatalı davranışını kabul etmiştir ve vergi ziyaına yol açan fiilden pişmandır. Anayasa Mahkemesi verdiği kararda; “Bu nedenle dava açılması pişmanlık haliyle bağdaşmamaktadır. Ancak pişmanlık hükümlerinden faydalanma yönünde bir irade göstermeden düzeltme beyanına ihtirazi kayıt koyan mükellefin dava açabilme isteğinin de hukuken korunması gerekir. Bunun nedeni mükellefin pişmanlık iradesinin olmaması ve hala tereddüde düştüğü ya da Vergi İdaresinin düzeltme talebine konu olan hususun hukuken tartışılır hale gelmesini istemesidir” şeklinde karar vermiştir.Anayasa Mahkemesi; idarenin yazısı üzerine düzeltme beyannamesi verilmesine rağmen vergilendirme işlemine karşı dava açılamaması halinde, hukuki denetim dışında kalan bir alanın oluşmasına yol açılacağını değerlendirmiştir. Vergilendirmenin, idarenin takdir yetkisinin geniş olduğu bir alan olduğu, ancak bu geniş takdir yetkisinin mülkiyet hakkına vergilendirme yoluyla müdahale bakımından, kamu makamlarının mülkiyet hakkının gerekliliklerine uyması zorunluluğunu ortadan kaldırmadığına karar vermiştir.Ancak, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun aynı görüşte olmadığını, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesini son derece dar yorumladığını görüyoruz. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararında “Anayasa Mahkemesince mülkiyet hakkının ihlal edildiği yolunda verilen karar, sadece, vergi dairelerinin müeyyideli yazıları üzerine ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamelerine istinaden tahakkuk eden vergi ve kesilen cezalara karşı açılan davalara yönelik olup idarenin müeyyideli yazısı olmaksızın süresinden sonra kendiliğinden ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan tahakkuklara karşı açılan davalar bu kapsamda bulunmamaktadır.” görüşünü benimsemiştir.Yani Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, sadece ve sadece vergi dairelerinin koda alma, ceza kesme gibi müeyyide içeren yazıları üzerine kanuni süresinden sonra verilen düzeltme beyannamelerine konulan ihtirazi kaydın mükellefe dava açma hakkı vereceği, onun dışında, müeyyideli yazı yok ise süresinden sonra pişmanlık talebi olmaksızın verilen düzeltme beyannamelerine konulan ihtirazi kaydın dava açma hakkı doğurmayacağı görüşündedir.Mevcut durumun bir an önce yasal çerçevede netleşmesi gerekmektedir. Yargının bile kendi arasında ikileme düştüğü konular vergi mevzuatında olduğu müddetçe, mükellef ile vergi idaresi arasındaki ihtilaflar hiçbir zaman azalmayacaktır. Yasaların ihtilafa yol vermeyecek derecede anlaşılabilir ve net olması mükelleflerin yasal haklarının korunabilmesi açısından önem arz etmektedir.Tüm okuyucularıma sağlıklı günler dilerim.