İlköğretim öğrencilerine(Antep Savunması Öyküleri)C A S U S“Yahu paranın hiç önemi yok ,mühim olan insanlık, kardeşlik!”Ben de onlarla dalga geçmeye başladım,onların ağzınca veriyorum,“Olsun, dediler, sen işin para yanını hiç düşünme, cebinde bil istemediğin kadar hem de...Mesele silâhları temin…”“Bak,bi fikrim var,”dedi Kirkor.” Yanılmıyorsam sizin o tarafta bir Yıldırım Taburu var…”-Ey hee, vaar!-Durun yahu acele etmeyelim...Bu işleri bizim Leonyan Ador çok iyi bilir, hele bir de onu çağıralım. Aha iki adımlık yer,kapı komşumuz!Ölmüş eşşek kurttan korkar mı?“Çağırın gelsin!” dedim. “Size yardımcı olmayayım da kime olayım?!”Angeslek öyle diyorum anlıyor musunuz !Ben onların ağızlarınca veriyorum, onların da;yani güya bizim kardeş dostların ağızları kulaklarına varıyor…Çağırdılar.Geldi.Sofraya buyur ettiler. İçkiler tazelendi.Bana tavuktan mavıktan mezeler veriyorlar İzzet ikram gırla sizin anlayacağınız……“Buyur Paşam!” Nam-ı müstear* ‘Ador Paşa’ymış!Zaten duyardık tercüman Ador diye…Demek buymuş… Vay vay vay!Ben de “Paşam” diyorum anladınız mıBen onların ağzınca veriyorum Onlar da keleği bulduk sanıyorlar. Sonunda şöyle bi plânda anlaşıyoruz güya;Ben Yıldırım Taburunun Dördüncü Bölüğünün Baş Çavuşuyum ya. Ateşkesin biteceğine yakın belirleyeceğimiz bir günde, ben talim için bölüğümü Amerikan Kız Kolejinin arkasındaki meydanlığa götüreceğim, biraz talim malim yaptırdıktan sonra da erata* silâh çattırıp istirahat vereceğim. O sırada da Fransızlar, Ermeniler hücûm ederek bizimkileri esir alacak ve silâhlarına el koyacaklar, belki beni de esir alacaklar, ya da ben belki kurtulacağım...Böylece bizimkiler de benden kuşkulanmayacaklar ve de ben çil çil altın liralara kavuşacağım..‘Bre namertler, bre hainlar, bre alçaklar siz Hanifi çavuşu ne zannettiniz! Hem de Nizipli!Size gösteririm ben! ‘Tabii bunları içimden söylüyorum!Yedik içtik, anlaştık güya ağam ,beni âlâyı valâ* ile uğurladılar, hizmetim karşısında çok zengin olacağımı filan söylediler.Ben hiç renk vermeden ayrıldım.Kafam karmakarışık biliyor musunuz ?. Kime anlatacağım ne diyeceğim, başım belâya girer mi?Sabaha kader dığıl dığıl*döndüm.Sabahleyin doğru Kuvayi Milliye Komutanı İrfan Beyin yanına.- Komutanım çok mühim bir maruzatım* var!- Söyle oğlum !Sağıma soluma bakındım ‘Başka kimse var mı?’diye odada..- Başka kimse yok değil mi Komutanım-Yok oğlum, ikimiziz.Ne vardı?Anlattım Komutana olup biteni. Aha böyle böyle. Komutan düşündü:*Alay-ı vâlâ:Görkemli bir şekilde,gösterişli bir şekilde * Dığıl dığıl dönmek (Antep ağzı): Tedirgin olmak,uyuyamamak. ,kıvranmak.*Alay-ı vâlâ:Görkemli bir şekilde,gösterişli bir şekilde *Maruzat :Saygı ile bildirilen bilgi,sunuş” Hiç kimseye hiçbir şey söyleme!” dedi. “Sanki bu işi kabul etmiş gibi davran, ama bizi haberdar et ve bizden talimat almadan da hiçbir şey yapma sakın! Ben daha yüksek mevkilerle görüşürüm!” Ertesi günü,o gece bizimle beraber olan Leonyan Ador’la tekrar görüşmeye gittim. Adı batasıca Ador Paşa bana bir tezkere yazıp elime verdi ve beni Fransız istihbarat amiri Mösyö Ronel’e gönderdi. O sırada Ador,ya bilerek ya da övünmek için ağzından kaçırdı; kendileri için çalışan bir hemşehrimiz Sünnetçi Cimo’nun Oğlu Habeş olduğunu çıtlattı… Ermeni Cemaati Habeş’e 250 altın lira vermiş. O da Birecik taraflarına geçerek silâh, cephane, erzak merzak temin edecekmiş. Habeş tam da bizim buluştuğumuz gün hareket edecekmiş. Bunu da öğrendikten sonra Ador’un mektubunu alıp Kolejde Ronel’le buluştum. Ronel de beni mevkii komutanı Albay Abadi’ye götürdü. Baktım odasında masasının başında harıl harıl bişeyler yazıyor. Sonradan öğrendim ki oturup Antep harbini yazıyormuş . Mektubu uzattım. Aldı, baktı, okudu. Bana 25 altın lira verdi. Bölüğü silâhlarıyla beraber teslim ettiğim takdirde 250 altın lira daha vereceğini anlatıyormuş ama ben Fransızca’ya Alaman’ım. Parmağıyla gösterdi de anladım.Katrıyem bölük teslim, para dan la poş! Para cepte bil diyor! Ben kimseye görünmeden doğru İrfan Bey’in yanına. Anlattım böyle böyle..Aha da 25 altın lira.. - O sende kalsın oğlum, dedi. Ben şimdi sana bir mektup yazacağım, Sam Köyündeki Selâhaddin Adil Bey’e göndereceğim. Oho! Biz işi bulduk mektup götür mektup getir.Amma vatana hizmette sınır yoktur! Gittim. Okudu. O da bir mektup yazıp beni tekrar İrfan Bey’e gönderdi. İrfan Bey okudu. Kafasını salladı. Dedi ki: “Kolordu Komutanı kabul etmiyor. Sulhu biz bozmuş oluruz ve de suçlu oluruz diyor.Habeş’in Şimdi sen artık o kimselerle görüşmeyi kes amma, şu Habeş’i takip et. Onlar seni kendilerinden biliyor ya, bu işini kolaylaştırır.” dedi. Ben casusluğun tadını almışım durur muyum! Düştüm Habeş’in peşine, orası senin, burası benim derken, Habeş hainini Birecik yakınlarındaki Kulluk denilen yerde Fırat’ı geçmek üzere tertibat almakla meşgulken yakalattım. Ohoo! Habeş silâh almış, cephane almış, erzak almış, sallarla bizim tarafa geçirecek… 6 Eylül günüydü hiç unutmam Jandarmalarla baskın yapıp yakaladık. Bu Habeş’e ne oldu mu diyeceksiniz? Onu da daha sonra anlatırım. Amma şunu söyleyeyim ki ağalar, bu casusluk masusluk hikâyeleri de olmasa bu savaşın hiç dadı tuzu olmaz ha!Durun size şu hikâyeyi de anlatayım ağzım açılmışken.Harbin covcovlu* zamanında şehirde bir sürü dedikodu, casusluk iddiaları, ihbarlar, yalanlar dolanlar; şu şöyle yapmış bu böyle yapmış, yok bir de Sulh Selâmet Cemiyeti varmış..mış oğlu mış.. Bu cemiyet harbin aleyhindeymiş Fransızlardan yanaymış telefonları dinliyorlarmış, komutanlara, ileri gelenlere tehdit mektupları gönderiyorlarmış…Herkesler konuşuyor ağız bu torba değil ki büzesin:Covcovlu ;En kızgın,şiddetli.Tahrirat :Yazı işleZabit : Subay.İhbar :Suç duyurusu.Tatbik : Uygulama