Rakamlar olmasaydı dünyanın kaç köşe olduğunu nasıl anlayacaktık ?! Görgüsüz zenginlerin görgüsüzlüğünü Exupery Küçük Prenste çocuk naifliğinde ne güzel anlatır! Moliere’in çimrisi de öyle değil mi ? Görgüsüzlük her millette vardır, kimisinde daha çok, kimisinde biraz daha az ! Bizde ,bir oe görgüsüzlüğü örtbas etmek için,bir “ayıptır söylemesi” deyimi vardır. Ayıpsa söyleme kardeşim diyemezsin! Örneğin siz bir arkadaşınıza aldığınız bir armağanın fiyatını söyler misiniz ? Hiç sanmam! Hatta çoğu zaman aldığımız armağanın üzerine yapışık olan fiyat etiketini koparırız armağanı vermezden önce . Değil mi ya ?” Ayıptır söylemesi….kaç lira verdim !”Nasılsa zengin olmuş bir arkadaşım var. Bir gün gene birkaç müşterek arkadaşlarımızla bizi üye olmakla övünç duyduğu belli bir klübe yemeğe davet etti. Bir ara laf arasında buranın yıllık aidatının….ne kadar (yüksek) olduğunu söyleyince o sırada elimde tuttuğum rakı bardağını bir yerlere fırlatmak içimden geçtiyse de:” İyl sen ödersin biz de gelir, yer içeriz!” deyiverdim.Aynı arkadaş, zenginliğinden ötürü, herhalde içinde ukde kalmış ki,yazarlığa da soyunmuştu. Bir gün bir davetiyesi geldi: Falan feşmekan’(adı soyadı) sizi dokuzuncu kitabının tanıtılması için verdiği kokteyle davet…” O “ muhteşem!” arkadaşıma hadi kokteyl verme neyse ne, ama davetiyede…nuncu kitabı denemeyeceğini, olsa olsa “ yeni kitabını” ya da kitabın adını söyleyerek” Karanrlıkta görgüsüzler” kitabının tanıtma kokteyline vb diyebileceğini söyleyemedim. Her halde başka söyleyen de olmamış ki aynı söylemi sürdürüyor…Bir tanıdığım daha vardı. Köyden inmiş şehire, ticarete atılmış,biraz da para kazanmıştı. Her görüşmemizdte bizim maaşların azlığından s öz ederek “Allaha çok şükür, her bişeyimiz var…ama içimde bir sıkıntı var. Bir ufak alayım bize gel de biraz dertleşelim…”Gerçi, davetin de bile bir görgüsüzlük kokuyor ama,bişey demedim. Davetine de icabet etmedim fakat şunu kibarca anlatmaya çalıştım. Amerikada,görgüsüz zenginler evlerine kitap, kütüphane simgeleyen tablolar yaptırırlar, yani sahte kitaplık ,çünkü onlar hiç değilse zevahiri kurtarmayı öğrenmişlerdir. Maddi zenginlikle , kültürel, manevi zenginlik at başı gitmezse insanda doğal olarak bir dengesizlik, bir huzursuzluk olur, bu nedenle bu iki değeri dengelemek gerek falan filan…Suya çizgi çizmek gibi geldiğinden eminim…