Apartman WhatsApp grubunda yönetici yazar:
“Sayın sakinler, aidatlar yine yatırılmadı.”

Bir süre sessizlik olur. Ardından beklenen mesajlar düşer: “Ben kiracıyım, ev sahibine söyleyin.” Sonra öbürü gelir: “Ben ev sahibiyim, kiracı oturuyor, o ödesin.” İşte böylece apartmanlarda hiç eskimeyen tartışma yeniden gündeme gelir: Aidatı kim ödemek zorunda?

Hukukun cevabı aslında net. Türk Borçlar Kanunu’na göre kiracı, taşınmazın günlük kullanımından doğan giderleri karşılar. Ortak alan elektriği, temizlik, apartman görevlisinin maaşı, bahçenin sulanması, site güvenliği… Bunlar kiracının cebinden çıkar, çünkü hizmeti kullanan odur. Ev sahibinin sorumluluğu ise taşınmazın ayakta kalmasını sağlayan büyük onarım ve yenileme masraflarıdır. Çatı akıyorsa, bina mantolama istiyorsa, dış cephe boyanıyorsa ya da asansör komple yenilenecekse bu masraf ev sahibine aittir. “Ben orada oturmuyorum ki” bahanesi hukuken bir değer taşımaz.

Gerçek hayatta ise işler siyah-beyaz değildir; çoğu zaman gri tonlarla karşımıza çıkar. Diyelim asansör bozuldu. Motoru yanmışsa ev sahibi öder; sadece ampul patladıysa kiracı. Çatı oluklarının temizliği kiracının, çatının tamamen yenilenmesi ev sahibinin sorumluluğudur. Hatta havuzlu sitelerde havuzun günlük temizliği kiracıya, havuz filtresinin komple değişimi ev sahibine aittir. Otopark zemini boyanıyorsa ev sahibi karşılar; ama otoparkın ışıkları yanmıyorsa kiracı cebinden öder. Yani aynı apartmanda aynı alan, kimin sorumlu olacağına göre parçalara ayrılır. Bu yüzden aidat kavgasında kimin daha yüksek sesle konuştuğu değil, kanunun ne dediği önemlidir.

Peki ödemezseniz ne olur? Kat Mülkiyeti Kanunu burada devreye girer. Aidat borcu ödenmezse yönetici icra takibi başlatır, üstelik faiz işler. Önce ev sahibi muhatap alınır; ev sahibi öderse dönüp kiracıya rücu eder. Yani aidattan kaçış yoktur: ya zamanında ödersiniz ya da faiziyle birlikte çok daha fazlasını. Aidatı ödememek aslında “Ben daha çok ödemek istiyorum” demektir.

Üstelik mesele sadece cebiniz değildir. Aidatını aksatan komşunun adı kısa sürede apartmanda dilden dile dolaşır. “Şu 3. kattaki hâlâ aidatını yatırmamış” cümlesi, faizden daha hızlı yayılır. İcra borcu bir gün kapanır, ama apartman hafızasında açılan sayfa kolay kolay kapanmaz.

Yargıtay’ın kararları da tabloyu pekiştiriyor. 20. Hukuk Dairesi, aidat borcundan hem ev sahibinin hem kiracının sorumlu olabileceğini, kiracının sorumluluğunun ise kira bedeliyle sınırlı olduğunu açıkça belirtmiş durumda. Yani “Benim hiçbir sorumluluğum yok” diyerek gruptan çıkmak çözüm değildir. Hukuk diyor ki: Borç ya sizden, ya da sizden, ama mutlaka sizden alınır.

Aidatın aslında gizli bir işlevi daha vardır: Apartman sosyolojisini ölçer. Aidatını düzenli ödeyen komşuya herkes gönül rahatlığıyla selam verir; ödemeyene ise selam yerine imalı bakışlar düşer. Aidat, bir anlamda apartmanın huzur barometresidir. Kimse ödemek istemez, ama ödeyenin itibarı artar, ödemeyenin saygınlığı erir.

Sonuç olarak aidat, bir apartmanın en küçük, en sıradan ama en öğretici tartışmasıdır. Kanun tarafların sorumluluklarını belirlemiştir; geriye düşen, herkesin kendi payına düşeni zamanında yerine getirmesidir.

Dikkat edin: Aidatı ödemek belki cüzdanınızı inceltir ama ödememek hem cebinizi hem itibarınızı yoksullaştırır. Parayı bir şekilde ödersiniz; fakat komşuların hafızasında “aidat borçlusu” olarak kalırsanız, o borcun vadesi hiç dolmaz.