Kasım ayının sonlarına geldiğimiz şu günlerde havaların da iyice soğumasıyla sobalar,kaloriferler yakılmaya başlandı…

Her sabah uyandığımızda o can sıkıcı,o insanı kalktığına pişman eden kötü havayla hepimiz karşı karşıya kalıyoruz.Evlerimizden işyerlerimize gidene kadar,o yoğun trafikte binlerce aracın saldığı egzoz dumanlarına ek olarak,bacalarımızdan çıkan dumanları da birleştirdiğimizde,sağlıklı insanların dahi nefes almakta zorlandığı pis bir havada yaşamaya çalışıyoruz.

Hele hele bazen Küsget bölgesinden gün içerisinde gelen yoğun dumanları da gördüğümde içim sızlıyor.Sanki yangın çıkmışçasına yoğun ve siyah renkli bir duman gökyüzüne doğru yükseliveriyor.Kaçak mazot kullanan ticari araçlarımızın akşama kadar şehrin içinde fink atması sebebiyle sayısı on binleri bulan bu kaçak mazotçuların,20-25 senelik bakımsız araçlarla yük ve yolcu taşımacılığı yapılıyor olması ve şehrin havasını kirleten onca etmenin Çevre ve Şehircilik Müdürlüğümüz yetkililerinin gözünden kaçmasına anlam veremiyorum.

Şimdi topu bu araçlar muayene ediliyor,sorumluluk TÜVTÜRKündür diye cevap vereceklerini şimdiden duyar gibiyim.Belki de belediyelere de biraz suç yıkılacaktır,belki de her maden kazasında olduğu gibi devletin hiçbir suçu yok diyerek işin içinden çıkacaklardır belki de ama,yazar kimliğimden öte,ben bir sıradan vatandaş olarak bu eleştiriyi yapma hakkına sahip olduğuma inanıyorum.

Biraz fazla cesur olacak ama şunu söylemeden yapamayacağım.Çoğu dolmuşçu,nakliyeci gibi ulaşım sektöründe faaliyet gösteren şahıs ve firmalar akaryakıtlarını nerelerden temin ediyorlar,çoğumuz biliyoruz.Artık kamyoncu esnafımız işi o kadar ileriye götürdüler ki,şehrin bazı merkezi noktalarında dorselerinden,kamyondan kamyona kaçak mazot aktarımı yapar hale geldiler.Bu görüntüleri ben gibi sıradan vatandaşlar görüyor da,emniyet güçlerimiz ve diğer yetkili organlarımız görmüyorlar mı acaba?

Eskiden az da olsa yeşil alanların göründüğü haritalar gördüğümüz Gaziantebimiz,geçen hafta Ökkeş Özekşi ağabeyimin sizlerle paylaştığı o “Gri Gaziantep” görüntüsünü gördüğümüzde kaçımızın yüreği sızladı?

Kaç müteahhidimiz,mimarımız,bürokratımız nereye gidiyor bu Gaziantep,sonu ne olacak bu işin diye sordu çok merak ediyorum…

Öyle kent konseylerinde,belediye meclislerinde,birkaç televizyon programında bir icraat göstermeden sadece konuşarak,gazetede duyarlılık mesajları vererek,kendi şirketlerinin çevreye duyarlı olduğuna dair reklam haberler yaptırarak bu işin içinden çıkacağımızı sanmayın…

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü var ise bu şehirde (ki var,bilmeyenimiz çok olduğu için adresini vereyim,Kalyon Kavşağından yukarıya doğru DSİnin yanındadır) yapması gereken asli görevler doğrultusunda bu şehrin havası,suyu için,yeşil alanları için gerçekten icraat gösterebilecek şehrin önde gelenlerini,belediyelerini,esnaflarını,işin teknik boyutunda bilgi sahibi olan herkesi acilen göreve çağırmalı ve bu çağrı arkası gelmeyen formalitik kampanyalardan olmamalıdır.İl müdürlüğü olarak şehrin havasına,suyuna,ağacına zarar verenleri en ağır şekilde cezalandırabilmek adına çalışmalar yapılmalıdır.Gerekirse işimi gücümü bırakıp,elimden ne geliyorsa bu konuda ben de sonuna kadar yardımcı olurum,bağlı bulunduğum dernekleri bu konuda çalışmaya yönlendiririm.

Bu şehirde iş kurup da milyonları cebe indirip,bana ne diyen o ağababalara da seslenmek istiyorum.Bu şehrin ekmeğini yiyen,bu şehirde ekmeğini kazanan herkes bu vebalin altındadır.Bu şehrin yaşanılabilir bir şehir olduğunu iddia etmek şu an için körlüktür,ahmaklıktır benim için…

Yaşanılabilir bir Gaziantep için devletiyle,özeliyle herkes el ele vermeli.Yarın bir gün bu doğamızın bozulması sebebiyle kanserler,hastalıklar çoğalırsa,yaşanmaz bir hale gelirse bu memleket,vebali hepimizin boynunadır.

Gelecek hafta ölmez sağ kalırsam,yine bu köşede görüşmek ümidiyle,hoşça kalın…

***