Cumhurbaşkanı Erdoğan, Milli Savunma Bakanlığı Arifiye Yerleşkesi BMC İşletmesi'nde yaptığı konuşmada: “Sıradan işletme devir işlemini çarpıtarak sermaye düşmanlığı yapanlar, bugün Amerika'dan İngiltere'ye, oradan Almanya'ya kapı kapı dolaşarak, benzin istasyonlarındaki affedersiniz restoranlarda, oralarda bir şeyler yemeye gayret edenler, yabancı yabancı ekonomi komiserlerinden yardım dileniyor. Biz ise yerli ve milli olarak, kendi mühendislerimizle, kendi işçilerimizle, işte bu dev eserleri hizmete koyuyoruz” dedi. Törendeki TSK komutanları ise Erdoğan'ın bu sözlerini alkışladı. O anlar kameralara da yansıdı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu sözleri doğal olarak kendisine söylendiğini bildiği için, askerin alkışına sert tepki gösterdi. Ne dedi Kılıçdaroğlu? "Askerlerin alkışlaması şahsen hiç umurumda değil ama devlet açısında büyük bir çürümenin göstergesidir bu. Etrafınıza siyaset koridorlarında kariyer devşiren askerler koyarsınız elinizde bol yıldızlı, apoletli Orta Doğu üniformaları kalır. Onun için komuta kademesi haddini bilsin, siyaset askerin işi değildir.” Ve ortalık yangın yerine dönüştü. Kimi askerlerin Erdoğan’ın konuşmalarının içeriğine bakmaksızın her konuşmasını alkışladığını, kimileri de TSK komuta kademesinin, muhalefetin eleştirildiği bir konuşmayı alkışlamasını etik bulmadığını ifade etti. İktidar ise söz dalaşını devam ettirerek seçim meydanlarına taşıdı, asker üzerinden muhalefete ağır eleştiriler getirdi. Askerin cumhurbaşkanına saygı göstermesi, Cumhurbaşkanının devlet başkanı sıfatıyla yaptığı faaliyetleri yeri geldiğinde alkışlaması tabiidir. Zira anayasamıza göre cumhurbaşkanı, ayrıca TBMM adına, meclisin manevi varlığının ayrılmaz bir parçası olan başkomutanlığı temsil etmektedir. Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti lideri olduğu ucube bir sistemle yönetiliyor olmamız, gereksiz tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yer ve zaman mefhumu gözetmeden fırsat bulduğunda parti kavgaları yapmayı seven ve rakiplerini uluorta eleştirmeyi seven bir siyasetçi… O nedenle askere, polise ve yargıya düşen görev; böyle anlarda sorumluluk bilinci gereği susmaktır. Yani olumlu veya olumsuz hiçbir tepki göstermemektir. Bu açıdan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiren sözlerini askerin alkışlaması… Yüksek yargı mensuplarının Cumhurbaşkanını ayakta ve eğilerek karşılaması… Polis Akademisinde AKP’nin seçim şarkısının çalınması… Polis devletine dönüş eğilimlerinin bir yansıması olarak görülmektedir. Kılıçdaroğlu’nun bu alkış olayına doğal olarak tepki göstermesi, iktidar cenahında karşı tepki ile karşılandı. İlk açıklamayı Milli Savunma Bakanı’ndan beklerken, devreye parti sözcüsü Ömer Çelik girdi ve Kılıçdaroğlu’nu suçladı. Orduyu, yargıyı ve polisi iktidarın kılıcı gibi kullanmak ya da onlar üzerinden siyaset geliştirmek doğru bir yaklaşım değildir. Hâlbuki Akar, “askerin alkışı Cumhurbaşkanı’nın Yeni Nesil Fırtına Obüsleri hakkındaki sözlerinedir, parti lideri sıfatıyla söylediği sözlere değildir” gibi bir açıklama yapsa gerilim düşerdi! Orduyu korumak ve siyasetin dışında tutmak öncelikli olarak iktidarın işidir. Demokrasi ile yönetilen çağdaş devletlerde, “kurallar ve kurumlar” çok önemlidir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümet; anayasa ve yasalara uymak, kuvvetler ayrılığı dengesini gözetmek zorundadır. Ordu ise tüm demokratik ülkelerde siyasi iradeye tâbidir. Lakin ordu, kendi kurallarıyla çalışır ve siyasi ilişki içerisinde olamayacağı gibi siyasi beyanat da veremez. CB hükümet sistemi ve partili cumhurbaşkanlığı, kurallar ve kurumları altüst etmiştir. Tek imzalı kararlar, “Devlet aklı… Devlet adabı... Devlet ciddiyeti... Devlet geleneği... Devlet adamı saygınlığı… Kısaca devlete ait ne varsa hırpalamış ve değer kaybına uğratmıştır. CB sisteminde, “kamu görevlisi ile parti görevlisi arasındaki fark, silikleşmiştir.” Cumhurbaşkanının siyasal amaçlı açılış törenlerine, devletin ildeki en büyük temsilcisi Vali; kamu kurum ve kuruluşlarındaki memurların katılımını resmi yazı ile zorunlu kılmaktadır. Nerede kaldı, devletin eşitliği ve tarafsızlığı? Hukukun ve güvenin olmadığı yere yatırım gelmez! Yatırımın olmadığı yerde de refah olmaz. Türkiye; yıllarca askeri-bürokratik vesayetin hüküm sürdüğü, askerin on yılda bir siyasi müdahalelerde bulunduğu, 28 Şubat sürecinde millet iradesinin yok sayıldığı, atanmışların seçilmişlere adeta yön vermeye çalıştığı dönemlerden geçti. “Askeri vesayet” rejimine en çok karşı çıkan ve eleştiren de AKP hükümeti oldu. Bir zamanlar AKP yöneticileri, siyasete ayar vermeye çalışan asker ve yargı bürokrasisine karşı “Eğer siyaset yapmak istiyorsanız apoletlerinizi, cübbelerinizi çıkarın, sahaya çıkıp öyle siyaset yapın” diyerek güçlü mesajlar verdiler. Bugün de CHP, iktidarı aynı sözlerle vuruyor! İlahi adalet! Allah’ın sopası yok! “Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni tartar.” Ne oldu da askeri vesayetten mağdur olduklarını söyleyenler; askerin siyasete malzeme olmasının önünü açıyor. Dünün mağdurları bugün mağrurlanarak kendi yararına ne varsa kullanıyor. Askeri ya da sivil vesayet ne fark eder? “Tencere dibin kara, seninki benden kara…” AKP, demokratik istikametini kaybetmeseydi, ne bu hale düşer ne de halkın güvenini kaybederdi! Sürekli eleştirel yaklaşımımdan dolayı eski mahalledeki dostlar beni eleştiriyor! AKP’nin demokrasiye gerçekten inandığına ve de ‘vesayet’ karşıtı olduğuna inansam; yerimde sessizce oturacağım! “Var mı, örneği?” diye sormayın! İcraatları hukuka ve demokrasinin ilkelerinden ziyade, otoriter/totaliter rejimleri çağrıştıran… “Siz istediğimi yapın, hukuk sonradan gelir!” diyen bir İçişleri Bakanına sahibiz. “Hak, hukuk ve adalet…” diyenlere Süleyman Soylu, “vatan-millet-bayrak” diye cevap veriyor. Gerçekten düşündürücü ve kaygı verici…” Gerekçesi ne olursa olsun, Hak, hukuk ve adaletin yerlerde süründüğü ülkelerde halkın devlete olan güveni azalır. Bir zamanlar “apoletli demokrasi” vardı! Yargıçları cübbeleriyle toplar, brifing alırdı. Yanlı yargı kararları ve polisin siyasallaşması da önemli bir sorun olarak görülür, ülke için sakıncaları dile getirilirdi. Ancak hiçbir dönem devletin bu kadar siyasallaştığı ve parti devletine evirildiği görülmemişti. Nereden nereye… Taha Akyol’un deyimi ile “Kaderin cilvesine bakın ki yıllarca CHP’yi “askeri vesayete” alkış tutmakla eleştiren AK Parti, şimdi vesayeti alkışlıyor.” AKP; eski CHP’ye dönüşmüş olmasın! Tek parti hayali bana bunu hatırlattı.