Bir kere peşin konuşayım, siyaseti sevmiyorum.. Siyasetçi olmayı istemiyorum.. Partim yok, seçimlerde kalbimin ve aklımın sesini dinleyip oyumu kullanıyorum.. İnanmayacaksınız ama Gaziantep’te belediye seçimlerinde AK Parti’ye bile oy atmış birisiyim.. Bana sürekli olarak “ Siyasete girmelisin” diyenlere “Asla” dememin sebepleri o kadar çok ki, inanın yaz yaz bitmez.. Herşeyi bir kenara bırakın, son yaşananlar bile kendimi ifade etmeme yeter da artar bile.. Bakın AK Parti’de yaşananlara.. En sonundan ele alacak olursak, daha düne kadar ülkemizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, ekonomiyi teslim ettiğimiz bakanların düşürüldüğü durum.. Azıcık öncesine gidecek olursak Cemaat olayı.. Diğerlerini saymıyorum bile..Şimdi başlığı neden böyle yazdım, çünkü siyasetçi olmanın ötesinde AK Partili olmak gerçekten çok zor.. Dün değilmiydi, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı.. Ahmet Davutoğlu’nun bakanlığı ve Başbakanlığı.. Partinin kurucusu olan ve 3 dönem bakanlık yaptırılarak ülkenin ekonomisinin teslim edildiği Ali Babacan.. Ya Mehmet Şimşek.. Gaziantepli saydığımız, hatta damadımız diye bağrımıza bastığımız kişi.. Bunların hangisi şehrimize gelse tüm AK Partili kardeşlerimiz gecesini gündüzüne katar, en iyi şekilde ağırlanmaları için elinden geleni yapmıyormuydu..Peki şimdi ? Herşey tersine döndü.. Çünkü bu isimler AK Partiyle yollarını ayırdı.. Yeni parti kurma hazırlığı içindeler.. Üstelik Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Halkbank’ı dolandırmakla suçlanıyorlar.. Kim haklı kim haksız bir vatandaş olarak artık çözemez olduk.. Hele AK Partililer, onların işi daha da zorlaştı.. Dün sarılıp öpüştükleri kişilere bugün yaklaşamaz haldeler.. Bırakın selam sabahı kesmeyi, anılarını bile hatırlamanın suç olabileceği endişesi içindeler.. Tıpkı Cemaat meselesinde olduğu gibi.. Çok uzatmaya gerek yok aslında.. Çünkü bu gözler çok şeyleri gördü, bu kulaklar çok şeyleri duydu.. Diyeceğim o ki, AK Partiye gönül verenler, inanıp sevenlerin işi gerçekten çok zor.. Allah yardımcıları olsun.. O nedenle diyorum ki; İyi ki siyasette değilim..UMUTSUZLUĞA KAPILMIYORUM,Çünkü Gaziantep’te bu insanlar da varYazı uzun olduğu için kısa bir giriş yazacak ve sonra köşemin geri kalan bölümünü Sayın Şerif Özpolat’a bırakacağım.. Sadece sunu söylemek istiyorum, bu kentte yaşayan, kentlilik bilinciyle hareket eden, kendini değil, kentini seven insanların sayısının küçümsenmeyecek kadar fazla olduğunu biliyoruz. Ama sessiz kalmayarak, bir kenara çekilmeyerek, onların da Şerif bey gibi sorumluluklarını yerine getirmelerini istiyoruz. Böylece Gaziantebimiz yaşanabilir kent sıralamasında basamaklar atlayacak. Bunların yapılabilmesi için hem sorunları dile getirme, hem de yönlendirme konusunda harekete geçmelerini bekliyorum. Çünkü bu aynı zamanda kentimizi yönetenler için de ayna ve ışık görevini yerine getirmiş olacaktır.. Buyrun Şerif beyin yazısını birlikte okuyalım..Sayın Ökkeş ÖZEKŞİAdım Mehmet Şerif ÖZPOLAT.. Gazetenizin abonesiyim ve beğenerek okuyorum. Yerel gazeteciliğin ötesinde, yansız, tarafsız ve ilkeli yayınınız ve mesleğinizin gereğini onurla yerine getirmenizden ötürü sizi, ve şahsınızda bütün Gaziantep27 ailesini yürekten kutluyorum.Gazetenizde büyükşehir belediye başkanı sayın Fatma Şahin’in yerel izleme, araştırma ve uygulamalar derneği ve Boğaziçi üniversitesi tarafından düzenlenen iklim için kentler çalıştayı ve iklim eylem planı eğitimi’nde yaptığı sunum haberini ilk sayfada görünce ülkemde ve şehrimde sözlerle eylemlerin birbirinden ne kadar farklı olduğunu bir kez daha anladım. Burada tabi ki bir art niyet değil ama, yanlış bilgilendirme ve eksik bilgi paylaşımının etkili olduğunu da belirtmek isterim.Size yazacağım şeylerden önce Fatma Hanım’ın sunumundaki birkaç cümlesini hatırlatmak istiyorum. “Su ve toprak çok önemli, her şey toprakla suyla başlıyor”, “kömür kullanımı ciddi denetimlerle azaltıldı, doğal gaza geçtik, havayı da korumak zorundayız”, “Küreselleşme, özellikle küresel ısınma ve iklim meselesi çok önemli”, “Şehirler insan vücutları gibi, beyni aklı, vicdanı, kılcal damarları olan bünyelerdir. Bu bünyeleri koruyarak torunlarımıza çok daha büyük sorunlar taşımamamız gerekiyor”, “koruyamadığınız, önleyemediğiniz zaman nasıl müdahale edeceksiniz?”…Sayın Özekşi;Ben eski Adana yolu üzerinde Safaşehir mahallesinde ikamet etmekteyim. Mahallemiz şehrin batısında Osb'ye yakın, sakin, güzel ve kıraç bir mahalledir. Ne yazık ki kıraç olması dolayısıyla oldukça sahipsiz de bir mahalledir. Mahallemizin girişinde önceleri belediyenin koyduğu “çöp ve enkaz dökmek yasaktır” levhası vardı. Aşırı hız sonucu kaza yapan bir aracın, bu levhanın üzerine çıkmasıyla levha devrildi ve bir daha da yenisi dikilmedi. Belki o levhayı dikenlerde unuttu orada öyle bir levha olduğunu, yenisini dikmediklerine göre. Belki tümden vaz geçtiler bizim oralardan. Ki, orası bir yıkıntı, inşaat artığı ve enkaz tabyasına dönüşmüş durumda. Belediye cephesinden bir GASKİ memurları gelir bizim mahalleye aydan aya, bir (bizim oranın yaz günü su boruları da sık sık patlar, o kıymetli sular, günler geceler boyunca akar, akar, akar… Ancak birkaç gün içinde gelir) GASKİ’nin arıza ekibi. Birde üç günün birine itfaiye…İtfaiye? Ne alaka?O kadar gözden çıkarılmış bir izlenimi vardır ki bizim mahallenin, sadece enkazcılar değil, kimyasal atık’çıların ve plastik geri dönüşüm atık’çılarının da istilası altındadır maalesef. Sanıyorum ki; OSB'de kimyasal üretim, plastik ve pet geri dönüşüm vb. işler yapan insan ve toplum sağlığına duyarsız firmaların, insan sağlığına zararlı bu atıklarını bertaraf etmek yerine, bertaraf ücretinden çok daha düşük bir para karşılığı bu işi yapanlara vermektedir. Bu işi yapan – benim tanımlamamla “toplumsal katil” olan – kişilerde, bu zehirli atıkları, insan ve canlı sağlığını hiçe sayarak, geceleri mahallemizin her zaman farklı bir yerine döküp, ateşe vermektedirler. OSB itfaiyesi bu yangınlar yüzünden bezmiş durumdadır ve konunun ciddiyetinin farkındadırlar. İtfaiye müdahalesi olmasa bu yangın, günlerce hatta haftalarca içten içe yanmakta ve bütün zehrini havaya kusmaktadır. Bu sadece mahallemiz sakinlerinin değil, bitkisiyle, hayvanıyla tümden doğanın sağlığını tehdit etmektedir. Şehrimizin mikroklimasını bilenler, gazişehrin rüzgarının batıdan (garbi‘den, gavur dağlarından) estiğini iyi bilir. (bu arada yeri gelmişken, İbrahimli-2 denilen yere yüksek yüksek binaları dikip, şehritamamen havasız ve oksijensiz bırakmak hangi akıllının, hangi uyanığın fikridir, anlamış değilim.)Bundan birkaç yıl öncesine kadar, şehirgösteren yokuşundan şehrin üzerine baktığınızda koyu gri, bütün yoğunluğuyla, kopkoyu gri bir ölüm bulutu görürdünüz. Bu bulut, şehrin içindeki kaynaklardan salınan emisyonun havaya yaydığı bulut idi. Dülükbaba kapısına gelip yönünüzü batıya çevirdiğinizde batı yönünün sanayi yönü olmasına rağmen, o kadar kirli olmadığını görürdünüz. Sizden ricam bir sabah erken vakitte bölge trafik düzlüğünden bizim mahalle yönüne bakın, şehrin üzerinden bir farkı kalmış mı? Bu nedenini biliyor musunuz? Mahallemizde günlerce, haftalarca yanan, söndürülemeyen, söndürüldüğü sanılıp, içten içe tekrar yanan, haftalarca yanan, hatta aylarca yanan bu kimyasal atıklardan çıkan zehirli gazlardır. Ve bu zehirli gazlar sadece o bölgeyi değil tüm şehri, hatta Fatma Hanım’ın sağlığını da tehdit etmektedir. Elimde son 4 – 5 yılda değişik zamanlarda çekilmiş onlarca fotoğraf ve video bulunmaktadır. O fotoğraflarda görüleceği üzere nasıl koyu, zehirli bir gaz olduğu açıktır, ki bunları her türlü belediye yetkilisi ile paylaşmaya hazırım.Sayın Özekşi,Daha önce çevre il müdürlüğüne mail yoluyla dilekçe göndererek, belediye zabıta ekipleriyle bölgede tespitler yaparak ve atık döken araçların fotoğraflarını, plakalarını zabıtaya bildirerek, organize polis karakolundaki amirlere durumu bildirerek, jandarma dahil ilgili olacağını düşündüğüm bütün devlet birimlerine giderek durumu ve vahametini anlattım. Son olarak Cimer’e durumu bildirdim. Bir vatandaş olarak en çok ordan gelen cevap üzdü beni inanın. Ama maalesef bir sonuç alamadım. Ancak şehrimize ne kadar büyük bir kötülük yaptığını bilmeyecek kadar cahil olan bu kişileri durdurabilen olmadı. Tam tersine adalet tarafından bir cezai işlem görmeyen bu kişiler, bundan daha da cesaret kazanıp, her geçen gün işin çivisini çıkartmakta, pervasızlaşmaktalar.Oysa yapılacak şey o kadar basit ki. Oraya dökülen atıkların ne olduğunu gözle görmek, tespit etmek çok zor değil. Bu atıkların hangi duyarsız firmaların üretim atıkları olduğunu tespit etmek te öyle. Zabıtanın bu firmalara yapacağı bir uyarı gezisi, konunun vahametini anlatmaları ve karşılaşabilecekleri cezai işlemlerle ilgili bilgi vermeleri bile bu sorunu çözecektir. Herkes ne yaptığını, ne yaptırdığını iyi bilir Sayın Özekşi. Bu zehirli atıkları yaktırmanın doğa ve canlı sağlığını tehdit etmenin cezası yasalarımızda gerçekten büyüktür, “bu suçu işleyenlere bu durumun iyi anlatılması lazım”.Bütün bunlar belediye başkanımızın da bir süre ikamet ettiği mahallemizde, burnunun dibindeki bir yerde cereyan ederken, hava temizliğiyle, toprak temizliğiyle küresel ısınma ile ilgili bir toplantıya ev sahipliği yapması ve gelecek kuşaklara yaşanılası bir dünya bırakmaktan söz etmesi gerçekten ironik bir durumdur.Aklıma gelmişken son bir şey daha var söylemek istediğim. Aynı katiller aynı zehirli atıkları bi İbrahimli mahallesinde, bi sarıgüllük mahallesinde, bi emek mahallesinde yaksalar belediye zabıta ekiplerinin olaya duyarsızlıkları aynı olur mu acaba?HEPİNİZE İYİ HAFTALAR