“Eskiden Adana'yı kaplayan Yabancı ulustan gelme kimseler zenaat ocaklarımızı ele
geçirmişlerdi. Bu ülkenin söz sahibi kendileri imiş gibi davranıyorlardı. Haksızlığın, densizliğin bundan büyüğü olamazdı. Öylelerinin bu verimli ülkede hiç hakkı yoktur. Ülkemiz sizindir. Türklerindir” Bu sözler Büyük Atatürk'ün 16 Mart 1923'te Adana esnafıyla yaptığı konuşmalardan alınan pasajlar. Günümüzde kendi aklı gereği dünyayı globalleştiren, sermayenin serbest dolaşımıyla sömürüye aleniyet kazandıran tröstleşmeye karşı Mustafa Kemal'in 85 yıl önce verdiği cevap. Bugün ülkeyi yönettiğini zanneden aklı evveller getirdikleri yabancı sermaye ile övünüyor. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri ortadan kaldıran küresel sermaye, şimdilerde ülkenin milli burjuvazisine abanarak büyük işletmelerin üzerine bir karabasan gibi çöküyor. Organize Sanayi Bölgesi'ndeki satılık fabrikalar, işten çıkarılan binlerce işçi, bu ülkenin iktisadi geleceğinin nasıl bir ipotek altında olduğunu göstermiyor mu? Peki, siyasi iktidarın yaptığı yada aldığı karşı önlemler nelerdir. Koca bir hiç. Onlar 80 yıllık Cumhuriyet'in manevi mirası olan kamu sermayesine ait fabrikaları, stratejik sektörleri yok pahasına elden çıkartmakla meşguller. 1995 yılında AB'ne aday statüsü taşıyan hiçbir ülkenin yapmayacağı dangalaklığı yaparak, gümrük duvarlarını tek taraflı olarak kaldıran geçmiş hükümet yeni bir kapütülasyon antlaşmasıyla Türk ekonomisine harakiri yaptırmamaşmıydı? Şimdilerde aynı siyasal yörüngenin takipçisi olan teslimiyetçi anlayış milli sermayeyi önce işbirliğine sonrasında ise kaçınılmaz bir son olan tasfiyeye doğru sürüklemektedir. Türkiye'de Türkler, var içinde yok bir hayata mahkum edilirken giderek keskinleşen sınıfsal çelişkiler, PKK kamuflajıyla örtbas ediliyor. Kendine aydın süsü veren liberal solcular ve soros dönmesi eski tüfek devrimciler, marksislikten kürtçülüğe tahvil ettikleri siyasal zemin inşaatıyla emperyalizmin taşeronluğunu yapmaktadır. Tıpkı İmralı'dan, Meclise oradan dağlara ve mağaralara kadar uzanan zincirin emperyalizme yardım ve yataklıkta sınır tanımadığı gerçeği gibi. Sorun kürt sorunu ya da diğer etnik ve mezhep gruplarının dürtüklenme sorunu değildir. Sorun boğaz sorunudur. emek ve sermaye arasındaki çelişkidir. Kapitalizmin, emperyalist aşamaya gelerek iktisadi ve iktisat dışı cebirle ülkemize getirdiği Iraklaştırma sorunudur. Bu manada Büyük Atatürk'ün 1923 yılındaki Adana konuşmalarını bütün bir yurt sathı için düşünün ve gelinen korkunç noktayı az çok tahmin etmeye çalışın. Emin olun ki, istikbalde bugünler Türk Milletinin en iyi günleri olarak anılacak. Felaket ise kapıda. Hazırolun.