Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazdığı ‘İnci Taneleri” adlı dizi film, televizyon dünyasında 3 haftalık gibi kısa bir sürede izlenme oranlarını ciddi bir şekilde zorlamaya başladı. 

Azem Yücedağ karakterine Yılmaz Erdoğan’ın, Dilber karakterine ise Hazar Ergüçlü’nün hayat verdiği dizi, hapis hayatından sonra hayatına yeni bir düzen vermeye çalışan bir öğretmenin etrafında gelişen olayları içeriyor. 

Dizinin öznesi elbette Yılmaz Erdoğan.. Bir taraftan Türkçe öğretmenliğiyle şairliği, duygusal gelgitlerle bezenmiş entellektüelliğine, diğer taraftan bıçkın kişiliği eklenmiş. 

Hazar Ergüçlü’nün pavyonda çalışan bir konsomatrisi canlandırdığı dizinin popülaritesi giderek yükseliyor. 

Yılmaz Erdoğan’ın adını telaffuz ederken “Azem” vurgusunu yaptığı şapkalı “A”, 1974 yılında yine senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ve yönettiği “Arkadaş” adlı filmdeki Azem esprisinin birebirde aynısı.

Yine bu dizi çerçevesinde KRT TV’de Ankara pavyon hayatında ismi öne çıkan Ezo Ayşegül adlı konsomatrisle yapılan röportajı izledim. 

Ezo Ayşegül, Hasan Ergüçlü’ye dans dersi vermediğini söylese de, Yılmaz Erdoğan’ın Ezo’yu izleyerek karakterine hayat verdiği ifade ediliyor. 

Bu diziyle birlikte ortaya çıkan realite şu. Cumhuriyetin Başkenti Ankara’nın pavyonlar ve gece hayatıyla anılan bir şehir haline gelmesi. 

Öyleki semt semt pavyon, gece kulübü ve taverna benzeri eğlence sektörünün giderek yükselen trende evrilmesi düşündürücü ve oldukça ilginç. 

Ezo Ayşegül KRT TV’deki röportajda sektörün görünen yüzü ile görünmeyen perde gerisini bütün çıplaklığıyla izaha koyuluyor. Sorulan cesur sorulara aynı dünyanın  bir çalışanı olarak dobra cevaplar veriyor ve en önemlisi bu işe heveslenen genç kızlara ise kesinlikle önermiyor. 

1967 yılında yerleştiğimiz Ankara bir milyon yetmiş bin nüfuslu bir orta Anadolu şehri iken bugün altı milyona varan kitlesel bir yığılma ile karşı karşıya. 

Başkent olmanın cazibesine bu çullanma politikasını eklediğimizde ister istemez ve de kaçınılmaz olarak insan kirliliğini ve sosyolojik tabanın kaygan zemindeki değişimini bir realite olarak tespit etmemiz mümkün. 

Bu manada çocukluğumuzun geçtiği Ankara resmini hüzünle yad ettim. Nereden nereye demekten kendimi alamadım. 

Daha masum, daha yalın, daha güzel bir Ankara gerçekliğinden, geceyi gündüz gibi yaşayan bugüne ait Ankara Fotoğrafı bana hiç uymadı doğrusu. 

Yılmaz Güney’in Azem karakterinden Yılmaz Erdoğan’ın Azem karakterine varıncaya kadar araya sıkıştırılan pavyon güzellemesi, hayatın önünde sürüklenen zoraki Dilber karakteriyle tamama eriyor. 

Diziye katkı sağlayan diğer tali rollar güçlü oyun kadrosuyla seansları daha sürükleyici bir hale getiriyor. 

Bu ara rollere ve karakterlere hayat verenlerden biri de genç oyuncu Orkuncan İzan. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümünden mezun olan Orkuncan İzan, daha önce Yargı ve Güzel Günler gibi hafızalarımıza yer edinen TV dizilerindeki genç yetenek. 

“Güzel Günler”in Feyyaz’ı “İnci Taneleri”nin Zerre’si Orkuncan İzan büyük dayımız A.Kadir Abuşoğlu’nun da torunu. 

Orkuncan’a sanat yaşamında başarılar dileyerek, konuya kaldığımız yerden devam edelim. 

Bu diziyle birlikte bilmediğimiz ya da ayırdında olmadığımız bir dünyaya kapı aralıyoruz. 

Her ne kadar az çok tahmin ettiğimiz ancak derinliğindeki ürkütücü yapıyla yüzleşmek istemediğimiz bu sektörel gerçeklik, tam anlamıyla kanayan sosyolojik bir yara.

Dahası Ankara pavyonlarının neonlarına sempatiyle bakan genç kızların dans kurslarına meyletmelerini ve figür dersleri almalarını sosyolojik fay hatlarındaki kırılma noktası olarak görmek gerektiğini bildirmek durumundayız. 

Zira bilimle, kültürle ve cumhuriyet değerleriyle anılması gereken siyasal kıblemiz Ankara’nın, anason kokulu gece hayatıyla ya da zil sesleri eşliğinde kaba et furyasına dönüşen bir yaşam tarzıyla anılıyor olması sosyo - kültürel yozlaşmanın da ta kendisi aynı zamanda.