Paris'te öldürülen 3 PKK'lının ardından mikrofonların önüne geçen siyaset dehaları adeta birbiriyle tezat yarışında. Kafa karıştırma ve toplumun zihin coğrafyasını bulandırma adına güya kabilinden Türk Devleti, İran ve Türkiye'deki olmayan derin güçler hedef gösteriliyor. Hala varlığını devam ettirdiğine inanılan bu söz konusu derin güç kim? Herkesin ve her kesimin günah keçisi Ergenekon. Ne Ergenekonmuş ama, her yemeğin tuzu biberi gibi, yetişiyor hazret. Bu arada PKK'yı sorgulayan yok. PKK ne menem şeydir? PKK nasıl ve hangi iradenin bir tezahurudur? Buradan yola çıkarak sonuca varmak kimsenin aklına gelmiyor. Sanki PKK çok saf, berrak, açık bir örgüt. Sanki PKK derin ilişkileri olmayan, salt siyaset yapan legal bir yapılanmanın adı. Sanki Rahip Tutu ile Mandela arası bir yerde. Anımsayın BDP'nin biryantinli artisti Selahattin Demirtaş'ın sözlerini; "Onlar terörist değil siyasetçi" ya Gülten Kışanak'ın akıl dışı ancak nefret ve küfür dolu ilk açıklamalarına ne demeli? PKK kürt orjinli bir örgüt gibi görünmesine rağmen derin bağlantıları olan bir suç çetesi. Bu suç tanımının içinde şiddet, gasp, tehdit, muhabbet tellallığı, uyuşturucu ve de olmazsa olmazı cinayetlerde var elbet. Sesini yükselten, süreci sorgulayan, aykırılıklarda bulunan, örgütün parasını çalan, payını az bulan herkes namlunun ucunda. Avrupa'nın muhtelif ülkelerinde, Türkiye'de ve hatta Kandil'de yüzlerce kanlı infaz var. Örgütün kronolojisi kan ve şiddetle birlikte anılırken Türk Devleti'ni ya da derin yapılanma adıyla hedefe oturtulan Ergenekon üzerinden nefret ekip, intikam biçmeye çalışanların ucuzluğu da bir taktik elbet. " Kullanılabilecek her olayı ve ortamı ajite edecek ve sömüreceksin. Türk'e nefreti kurumsallaştıracak ve kronik hale getireceksin. PKK'lıyı PKK'lıya öldürtecek ancak suçu Türk'e ihale edeceksinki, bölünme ve parçalanma süreci doğru işlesin." Mantık bu. Türk Devleti inlerinizide, evlerinizide, bürolarınızıda kısacası herşeyinizi biliyor. Eğer yol ve yöntem olarak bu öldürücü hamle benimsenmiş olsaydı. Başı çeken lider kadrosundan şu an akadar bir tek kişi dahi sağ kurtulamazdı. Bu son hadisede gösteriyorki, Türklerle bölücü faşistler arasında büyük bir fark var. Bölücülerin kendi içlerindeki farklılıklara dahi tahammülü ve acıması yokken, Türklerin tam tersi bir şekilde kendi milli varlığına düşman olan unsurların dahi yaşama hakkını saklı tutması ancak ve ancak bu asil ve yüce milletin tarihi ve sosyolojik bir hasreti olarak bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bence herkes bu sonsuz merhamete sığınmalı ve bu lütuftan yararlanmalıdır.