Bu haftaki konumuzun ağırlık noktası hırsızlık üzerine... Bir kere kabul etmek gerekir ki, Gaziantep'te her 10 kişiden en az 7-8 kişi evinde, işyerinde veya arabasında hırsızlıktan nasibini almıştır. Yollarda gaspçıların hışmına uğrayan, hatta yaralanıp sakatlanan ve ölenlerimiz bile var... Bu tür olayların çoğunluğu çaresiz kalışımızdandır. Çünkü gece yarısı evlerimize işyerimize ve arabamıza gelen hırsızlar için yapabileceğimiz fazla birşey yoktur. Bazen yapmaya kalkıştığımızda öldürülme ve yaralanma tehlikesi mevcuttur. Gelelim işin diğer faslına... Bazı hırsızlık olayları vardır ki, bunlar dikkatsizlik, umursamazlık ve biraz da ciddiyete almadığımız sonucu gerçekleşmektedir. Gelin lafı fazla uzatmayalım ve sadece bir günde yaşanılan gerçekleri anlatalım:

*BU HIRSIZLARIN YÖNTEMLERİ ÇOK FARKLI

Hemen belirtmeliyim, bunlar şehrimizin hırsızları değil... Genellikle şehrimize cuma günleri geliyorlar... Kadınlar ve çocuklar evlere, erkekler ise iş yerlerine dalıyorlar. İşyerleri de küçük esnaf filan değil, ağırlık kuyumcu, giyim mağazaları, mimar ve müteahhitler... Merak ettiniz değil mi ? Kim bunlar diyorsunuzdur mutlaka... Bende sözü uzatmadan bunların OSMANİYE bölgesinden gelen HIRSIZLAR olduğunu söyleyeyim ve sadece geçtiğimiz cuma günü yaşanan birkaç olayı sizlere aktarayım... Gruplar halinde şehre dağılan bu HIRSIZLAR biraz da bizim insanlarımızın dikkatsizliğinden öylesine güzel yararlanıyorlar ki, akıl alacak iş değil... Son derece basit, ama çok akıllıca yöntemlerle yapılıyor bu soygunlar... Bugün 3 olayı anlatayım yeter. Gerisini yazmaya gerek bile yok, çünkü hep aynı yöntem...

*VARAN 1

Hırsızlar mağazaya girer, kıyafetlere bakar, birisi lavabo'yu sorar, üst kat gösterilir, yanında bir çalışan refakat eder, o sırada mağazanın telefonu çalar, refakatçi çalışan telefona bakmaya gider. Hırsız lavabodan çıkar, tezgahın üzerinde bir çanta görür, içerisinden cüzdanı alır ve aşağıya iner. Daha sonra birşey almadan mağazayı terkederler. Meğer o çanta mağaza sahibinin eşine aitmiş. Durum kadının 3-4 saat sonra başka bir yere alışverişe çıktığında anlaşılır. Çünkü çantasının içinde cüzdan olmadığını görür... Cüzdanda bir miktar ytl, euro ve kredi kartları alınmıştır. Paranın üzerinden bir bardak su içerler ve hemen bankayı ararlar. Ama iş işten geçmiştir, çünkü hırsızlar bankadan alabilecekleri kadar paraları çekmiştir...

*VARAN 2

İkinci olay bir inşaat müteahhitinin ofisinde gerçekleşir. Adamlar peşin parayla daire almak istediklerini söylerler. Tabii müteahhit ve çalışanları hırsızlara el bebek gül bebek hürmet etmeye başlarlar. Taslak projeyi, binayı, daireyi gösterip, ballandıra ballandıra anlatırlar. Sonunda uzun süren pazarlık tamamlanır ve hırsızların birisi cebinden dolarları çıkartır, ancak saydıktan sonra "paramız eksik çıktı, biz bankadan çekip gelelim" diye ofisten ayrılırlar. 2-3 saat sonra müteahhit ve yanındaki ortağı, masanın üzerinde bulunan el çantasına baktıklarında içindeki cüzdanların kaybolduğunu görürler. Meğer hırsızın birisine daireyi gösterme telaşından, masada oturan öbür hırsızın çantadaki cüzdanları aldığını farkedememişler. Tabii yine aynı yöntem ve ytl, dolar ve kredi kartları. Hemen bankayı ararlar ama paralar çekilmiştir.

*VARAN 3

Üçüncü olayda; bu hırsızlar Karşıyaka'da bir kuyumcunun uyanıklığı sayesinde az kalsın yakayı ele veriyorlarmış ama, yine paçayı kurtarmışlar. Bir arabayla kuyumcuya gelen hırsızlardan birisi altını beğenir ve kredi kartı yoluyla alışveriş yapmak ister. Kuyumcu kimlik sorar ve hırsız kimliği çıkartır. Ama kuyumcu kimlikteki fotoğrafın aynı adama ait olmadığını görünce hemen 155'i arar. (Kredi kartı çalınan kartlardan birisiymiş meğer) Kuyumcu uyanık da, hırsız değil mi? Hemen durumu farkeder ve dışarda bekleyen arabaya binip oradan kaçar. Olayın bundan sonrası ise gerçekten traj-i komik...

*İŞ ADAMININ OTOMOBİLİNİN PLAKASINI SÖKMÜŞLER Kuyumcu gelen polislere arabanın plakasını verir. Plaka kontrol edilir ve bir iş adamının arabası çıkar. Hemen adrese gidilir, işadamı evdedir ve durum anlatılınca biraz da polislere çıkışırcasına "kardeşim arabam aşağıda garajda duruyor. Nasıl olur da ben hırsızlık yaparım" der. Hep birlikte garaja inilir, arabaya yaklaşınca ön ve arka plakalarının sökülmüş olduğu görülür. Meğer hırsızlar bu plakayı sökmüş ve şehir içinde kullandıkları arabaya takmışlar. Tabii polis durumu bölge trafiğe bildirir. Ama iş işten geçmiştir çünkü hırsızlar kuş olup uçmuştur...
Evet... Bunlar sadece 3 olay ve polise başvurulanı... Kaderlerine razı olup, "lanet olsun" deyip başvurmayanlar hariç... Maalesef şehrimizde yapılan hırsızlıkların önemli bir bölümünü, Osmaniye'den gelenlerin gerçekleştirdiklerini biliyoruz... Bunlar için nasıl tedbir alınır, ne yapılır bu polisin işi...

*BİRAZ DA BİZİM KUSURUMUZ YOK MU ?

Yalnız burada söyleyeceklerim biraz da bizim insanlarımızın dikkatli olması gerektiği olacaktır. Bir kere çok dikkatsiz davranıyoruz... İşyerimiz diye, içerisinde para veya kıymetli eşya bulunan çantalarımızı masamızın üzerinde bırakıyoruz. Bıraktığımız yetmezmiş gibi, işyerimize gelenlerin bir isteği karşısında, onlara fırsat yaratıyoruz. Sadece çanta veya cüzdan değil, cep telefonlarını bile masanın üzerinde bırakıyoruz. Bunun içerisine bayanlar için yüzük küpe gibi değerli eşyaları da katmak gerekir. Aynı durum evlerimiz içinde geçerlidir. Buralarda kadın ve çocuklar kullanılıyor. Ya mal satmak, ya su istemek gibi basit nedenlerle kapıları açtıranlar, sonunda amaçlarına ulaşıp gidiyorlar.
Elbette her gelene veya çalışana hırsız muamelesi yapmak doğru değil. Ama artık devir değişti. Evlerde eşimizin ve çocuklarımızın ne olursa olsun tanımadıklarına kapıları açmamasını artık bir alışkanlık haline getirmesi gerekiyor. Bakın en önemli konulardan birisi de, çok çalışanlı ofislerde bile, bazen değerli eşyaların hatta paraların çalındığıdır. Bunu geçmişte bizzat yaşadık. Ama bir türlü suç üstünde yakalayamadık. Yalnız tedbirimizi aldık ve zaman içerisinde şüphelendiklerimizi uzaklaştırdık.
Diyeceklerim o ki, HIRSIZLAR kadar değilse bile, onların yarısı kadar uyanık ve dikkatli davranmak zorundayız.

*DYP BAŞLATTI, SIRA DİĞER MUHALEFET PARTİLERİNDE Biliyorsunuz geçen haftaki yazımda, özellikle DYP'nin diğer partilere oranla şehrimizde muhalefet olarak varlığını halk indinde hissettiremediğini yazmıştım. Şehirde her yönlü çok sayıda olumsuzluklar yaşandığını, ama buna DYP dahil diğer partilerin (MHP kısmen hariç) hiç birisinin ciddi boyutta el atmadığını, sessiz kitlelerin sesi olamadığını ifade etmiştim.
Çok geçmedi ve 3 gün sonra DYP tam donanımlı ve gelişmelere son derece isabetli teşhisler koyarak bir basın toplantısı düzenledi. Aslında il başkanının yaptığı tesbitler, söylediği sözler, bu gazetede ve sütunlarda her hafta yazılanların aynısıydı...
Ama DYP'nin geç te olsa ortaya çıkması, kentte yaşanan ve yaşatılan çok sayıdaki olumsuzlukların gündeme getirilip, kent yöneticilerini duyarlı olmaya çağırması takdir edilecek cinstendi. Ancak asıl görev bundan sonra başlıyor... Bir toplantı deyip kenara mı çekilecekler, yoksa sürekli olarak yaşanılan her türlü olumsuzluklarda vatandaşın hakkını arayan bir parti konumuna mı girecekler? Bunu zaman içerisinde göreceğiz. Elbette gözler sadece DYP'ye yönelik olmayacak... MHP'nin de biraz daha hareketlilik kazanması, kent sorunlarını çok yönlü ele alıp, öneri ve eleştiri mekanizmasını somut şekilde işletmesi bekleniyor. CHP'nin artık uyuşukluğu üzerinden atması ve bir Yaşar Ağyüz kadar olmasa da, yarısı kadar kent sorunlarını gündeme taşıyıp el atmasının zamanı geldiğine inanıyoruz... ANAP'ın Sayın Mesut Uzun ile kentte çok yönlü konulara el atması, yaşanan olumsuzlukları duyurup, bunları kamuoyu ile paylaşıp, sessiz toplumun sesi olabilecek şansını iyi kullanmasını diliyorum.
Bu arada ilk başlarda "iyi muhalefet yapar, deneyimli yöneticileriyle kent sorunlarını farklı yönleriyle değerlendirir, siyasete hareket getirir" dediğim Saadet Partisinin de bu düşünceye yönelik adımlar atmasını bekliyoruz.

*AK PARTİ'YE VE SAYIN ERUSLU'YA DÜŞEN GÖREVLER DE VAR

Muhalefeti bir yana bırakıp iktidar partisine dönecek olursak, AK Parti'nin özellikle il başkanı Sayın Ökkeş Eruslu'nun da üzerine düşen çok önemli görevleri olduğunu tekrar hatırlatmada yarar görüyorum. Geçen hafta ayrıntılarıyla farklı bir üslupla dile getirdiğim Eruslu gözlemi, bazı kesimlerin kafasını karıştırmış. Arayan çok sayıda arkadaşım ve partililer "Sanki tüm olumsuzluklar Ökkeş Eruslu'dan kaynaklanıyor gibi bir hava yaratılmış" şeklinde sitemvari sözler sarfetti.
Elbette onların bu görüşlerine saygı duyuyorum. Ama onlara da söylediğim gibi, Sayın Eruslu'nun Vali dahil, bazı önemli mevkilerde iddialı biçimde bürokrat değiştirecek kadar güç gösterisinde bulunmasının ve "bakın bundan sonra Gaziantep nasıl yönetilecek?" dercesine hareket ettiği, özellikle AK Parti taraflarınca çok iyi bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında Sayın Eruslu'nun, kentte yaşanan her türlü olumlu veya olumsuz gelişmelerden pay alması kaçınılmazdır.....
Eğer Eruslu'nun teşebbüsü ve hamlesi olumlu sonuç vermiş olsaydı, şimdi kent halkı özellikle asayiş, can ve mal güvenliği konusunda endişe duyduğunu söyleyebilir miydi ? DYP il başkanı Vali'nin ve emniyet dahil, bazı bürokratların yetersiz kaldığını ve şehirdeki tüm sorunları bir kenara bırakıp AK Partinin peşine düştüğünü söyleyebilir miydi ? Kaldı ki, konuştuğum çok sayıdaki insan, Gaziantep'in son döneminde otorite zaafı yaşadığını artık çekinmeden söyleyebiliyor... Ve artık büyük bir kesim, sokaklarda hatta evlerde can güvenliği kalmadığını düşünüyor... Mafya ve çetelerin küçüklü büyüklü eğemenlik kurup, cadde ve sokak ortalarında tabancalarla bıçaklarla hesaplaştığını görüyor...
Bazı büyüklerin ise kentte hakimiyeti ele geçirme hesapları yapmaya başladığı, bu yönde her yolu denemeye kararlı oldukları söyleniyor... Bunları kiminle konuşsanız çok rahat şekilde telaffuz ediliyor. Bu gidişat haliyle insanları endişelendirecek ve bu yönde gördüklerini, yaşadıklarını söyleyeceklerdir...
Bakın ziyaretime gelen üst düzey bir kent yöneticisi ne diyor:
"-Bu kentin çivisi çıkmış. Herşey birbirine karışmış. Yazık oluyor vallahi..."
Başka söze gerek var mıdır ?
Yine söylüyorum, Sayın Eruslu'yu sever sayarım.
O'nun da bana karşı saygısına inanıyorum. Ama benim işim ile kendisinin görevi kişisel saygı ve sevgiyi bir kenara bırakıp, toplum ve kent menfaatlerini gözetmektir... Bunu itici olsam da, bazı kesimlerce tepki görsem de, yazarak gündeme taşıyarak yerine getirdiğime inanıyorum... Çünkü sessiz çoğunluğun sesi görevini üstleniyorum...
Sayın Eruslu'nun da aynı düşünceyle hareket etmesi ve iktidar partisi gibi büyük bir gücü, kentteki illegaliteyi yoketmeye yönelik girişimler için kullanmaya kalkışması halinde zarar göreceğini sanmıyorum...
Hepinize iyi haftalar