Dünya'da benzeri olmayan, ilginçliklerle dolu bir ülkede yaşıyoruz.
Türk Devleti'ne savaş açmış bir terör örgütü ve onun yönetim kadrosuyla ilgili teferruatlar ciltler dolusu kitap olur, anlatmakla bitmez.
Tezatların havada uçuştuğu, sokakların at, eşek tepişmesine terk edildiği, parlamentosunda küfürün gırla gittiği bir ülke.
Adam müsveddesi pimi çekilmiş bir el bombası misali Türkiye'nin kucağına bırakıldığında takvimler 1999 yılını gösteriyordu.
Amerika'nın beslemek kaydıyla Türkiye'ye teslim ettiği Kenya'da, araba zaten o gün devrilmişti.
Bu yol kazası uzun bir yargılama süreci sonunda ömür boyu hapis cezasıyla sonuçlandı.
Yani hukuksal süreç sona erdi. Artık gönüllü bir avukat ordusunun İmralı'ya gidip gelmesine lüzum yoktu. Mahkum öngörülen cezayı çekecek, adalet tecelli edecekti.
Ancak Amerika'ya verilen sözler ve AB karşısında süt dökmüş kedi pozisyonundaki hükümet profili hiçte öyle demiyordu.
Nitekim gidip gelmelerle, ziyaret adı altında emir taşımakla görevli posta güvercinlerinin de yardımıyla İmralı tam bir mabede, Abdullah Öcalan ise bir Kürt tanrısına dönüştürüldü.
Şam'da sümüğünü ceketinin koluna silen bir paçavradan yaratılan halk önderi şimdilerde dışarıya çıkarılacağı günün hayaliyle yeni yol haritaları yumurtluyor.
Gemlik'te kitlesel bir yürüyüşle iç savaşa kapı aralamak isteyen Kürtçü - bölücüler Diyarbakır çıkışında durduruluyor.
Karşılıklı itiş kakış ve yaratılan arbede içinde bir kare var ki, akla ziyan?.
Milletvekili olduğunu söyleyen bir şahıs polise Sen kim oluyorsun? diyor. BDP Bingöl Milletvekili olduğunu söyleyen İdris Baluken, Polisin Ben devletim cevabı karşısında iyice hiddetlenerek, görevli memurun üzerine yürüyor.
Artık polisin üzerine yürümek ve ona tokat atmakta, askere kurşun sıkmak, Türk bayrağını yırtmak ve kamu kurumlarına saldırmak gibi her bölücü Kürt'ün yapmakla yükümlü olduğu ilk vazifeden sayılır oldu.
Değil devletin ideolojisini, kuruluş felsefesini ve topraklarını savunmak, gelen saldırılar karşısında elini dahi kaldıramayan, yüzüne yediği silleye mukabele etmek bir yana, diğer yüzünü uzatan, silik ve edilgen bir yapıyla karşı karşıyayız.
Giderek şahsiyetini kaybeden bu mekanizmanın kimin eseri olduğunu biliyoruz değil mi ?