Devlet yönetmek, devletle birlikte halkı idare etmek, herşeyden önce devlet yönetme yetkinliği ve erginliğiyle kaimdir. Bir devlet adamı sınırlı kabiliyetinin yanında dinleme erdemini de gösteremiyorsa,böylesi bir şahsiyetin altından bir felaket çıkar. Zulüm ile yönetenlerin abad olduğu görülmemiştir. Zulmü ebedilemek isteyenlerin yönetimine direnmek ise beraberinde meşruiyeti getirecektir. Kimi güç odaklarının tornasından geçerek devletin ve milletin başına bela olanlar, mensup olduğu milleti, milletten aldığı güçle ve yine o milletin iradesine göre değil, onu o makama haksız bir şekilde yamayanların adına yönetirler. Piramitin tepe noktasındaki efendiye bağlılık onu köleleştirirken, o ise bu panik halin bir gereği olarak kendi milletini köleleştirme yanlışına düşer. Kant'a göre "Devlet, hukuk kuralları altında yaşayan insanların vücuda getirdiği birliktir." İbn-i Haldun'a göre devletlerin ömrü ahlaki ve insani faziletlerin devamına bağlıdır. Alimlerin bozulması, hükümdarın bozulmasına, hükümdarın bozulması ise halkın bozulmasına yol açacaktır. 2002-2013 sürecini tahlile koyulduğumuzda doğruyu söyleyenlerin hapishanelerde, kalanların ise türlü baskılarla sus pus edildiğini görüyoruz... Bir de bilim ve entellektüelizm adına halkı kandıran, adı kalabalık sıfatlarla donatılmışların cehaleti ve ihaneti var ki, devleti yönetenlerin gafleti ile birleşince, gerisini varın siz hesap edin. Hükümdarlara yol gösteren ve onlara kılavuzluk eden büyük filozof Nizami Gencevi'ye göre: "Bir devlet adamının yanılmak ve sözün manevi manasıyla sarsılmak hakkı yoktur. Bunun içinde, yanında akıl, tedbir, rey ve vicdan sahibi bir vezire muhtaçtır. Herkesin ayağı kayabilir. Fakat devlet adamının ayağı kaymamalıdır. Yoksa devletin başı döner" Yine Gencevi'ye müracaat edelim, "Devlette zulüm haramdır". Devletler küfürle değil, zulümle yıkılırlar.. Dininde devletin zulüm haramdır Zalimlere devlet candan düşmandır Samanlığa eşek düştüyse nagah Dimen yazık eşek, samana eyvah !. Yani Gencevi'ye göre zalim ve kötü devlet adamı adeta samanlığa girmiş bir eşektir.Bu hadisede ise "Eşeğe değil, samanlığa yazıktır" denilmektedir. Bütün bunlara ilaveten Şeyh Edebali"nin vasiyetnamesini bilenler, "Artık baş oldun oğul ! Bundan sonra güceniklik bize, başeğmek sana" sözlerinin ne anlam ihtiva ettiğini, Millet adına hükmedenin, millet karşısındaki pozisyonunu takdir etmesidir. Ancak her şeyi tersinden okumaya alışmış olanlar, bu manifestoyu, "Kabadayılık bana, karanlığa itaat size" olarak anlamışlardır, buradan ise despotik bir yönetim tarzı doğmuştur. Taksimde başlayan ve giderek bütün ülkeye yayılan gösteri ve direniş halkın memnuniyetsizliğini gösteriyor. Onları bir kaç çapulcu olarak nitelemek, ezmeden yönetmenin erdeminden bihaber bir halin tezahürüdür. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bir devlet adamının sarfetmediği, talihsiz bir beyanata imza atmıştır. "Ben yüzde 50'nin başbakanıyım" sözü yönetim erkinin kısa devre yaptığı, bütün sistemin yandığı bir süreci işaret etmektedir. Seçimle iktidara gelen ve devlet yönetimini eline alan hükmi şahsiyet, sadece ona oy verenlerin ve taraftarlarının değil, ona oy vermeyen ve hatta karşısında olanların da başıdır. Başbakan kendisine oy verenlere olduğu kadar, ona oy vermeyenlere de sorumludur. Devletle ilgili bir istemi, arzusu ya da problemi olanlar, hali hazırda iktidarı elinde bulunduranlara müracaat etmeyeceklerde, milli sınırlar içinde ikinci bir Başbakan mı arayacaklar. Başı sıkıştığında ve en olağanüstü durumlarda dahi dış gezi programı oldu bittisiyle, kapağı sınırların ötesine atan Başbakan, Reyhanlı hadisesinde olduğu gibi, Taksim eylemleri sırasında da böylesine bir kaçış yolunu tercih etmiştir. Bu ruh halinin yansıdığı tutarsız davranışlar hiçte hayra alamet değildir. Yönetememenin, tıkanmışlığın ve basiretsizliğin bir dışa vurumudur. "Evlerde zorla tuttuğunuz yüzde 50 var" açıklamasına ne demeli ? Bir başbakan toplumun bir kesimini, bir diğer kesimin varlığıyla tehdit edebilir mi ? Bu sözlerin açılımı; Oyunu aldığımız yüzde 50'nin iradesi bizim kontrolümüzdedir. O kontrol altındaki gücü istediğimiz yere sevkedebiliriz. Bu sözler toplumu ayrıştırmaya ve kutuplaştırmaya yöneliktir. Türk milleti, vatanı, bayrağı ve savunduğu değerler için canı dahil olmak üzere bütün varlığını ortaya koyabilir. Tarih bu tür örneklerle doludur. Son söz: Toplumsal algıyı bireysel tepkimelerle bir sidik yarışına dönüştürmek devlet adamlığıyla yakışık alacak bir hal ve vaziyet değildir. Ne o Osmanlıcılık adına yola koyulanlar, ne Osmanlı'nın torunu, ne de Mustafa Kemal'in evlatları olamamışlardır.