Gururla kameraların karşısına geçen Başbakan Davutoğlu maalesef bir gece yarısı operasyonuyla makber-i şerifini yerinden ettiği Anadolu Türklüğünün manevi önderi ve Ata Babamız Süleyman Şaha yaraşır bir torun pozisyonunda. Maalesef ki maalesef. Davutoğlunun başarı diye topluma servis ettiği operasyon aslında milli sınırların dışındaki tek Türk toprağını terk etmekten öte bir anlam taşımıyor. Bu operasyonun görünürdeki tek gerçeği iş bilmezlik ve acizliktir. Operasyon Davutoğlu hükümetinin koruyamadığı Süleyman Şahın mübarek naaşının ve kutsal emanetlerin alelacele kaçırılmasından başka bir manaya hizmet etmiyor. Eğer Türkiye milli bir hükümet tarafından yönetilen güçlü ve saygın bir ülke olarak görülseydi bu manevi mirasa uzanacak ellerin nasıl kökünden kopartılacağını bütün düşman güçler bilir ve ona göre pozisyon alırdı. Uzun yıllar Suriye hükümetiyle bir köşe kapmaca oyununa dönüşen Süleyman Şah meselesinin kronolojisinde neler var ? Türbenin muhafazasını sağlamakla görevli olan Jandarma İhtiram Kıtasının ikameti için 30 Mayıs 1938 tarihinde modern bir karakol yaptırıldı. 1949da Ca­ber ­Ka­lesi Jan­dar­ma Ka­ra­ko­lu­n­da bir ast­su­bay, bir on­ba­şı ve se­kiz er, tür­be­yi ko­ru­mak­tay­dı.

Türkiye ile Suriye heyetleri arasında 1956 yılında Halepte yapılan üst seviyede bir toplantıda düzenlenen tutanağın 13 ve 14ncü maddelerinde türbe için gönderilecek ihtiram kıtasının her ayın 7sinde değiştirilmesi kabul edilmiştir. Günümüzde her ayın 7 ve 20sinde karakolun ikmali sağlanmakta ve personel değişimi yapılmaktadır.

Günümüzde türbe, Türkiye Cumhuriyeti 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı 2. Hudut Taburuna bağlı 25 asker tarafından korunmaktadır. Türbe ve müştemilatı bundan önce iki defa (1939, 1975) taşınmış; ayrıca Suriye rejimi tarafından taşınma hususu iki defa daha (1995, 2001) gündeme getirilmişti.

'Türk Mezarı' olarak bilinen türbe ve müştemilatı, 1975e kadar sınırımıza 100 km uzaklıktaki Caber Kalesinin eteklerinde bulunmaktaydı. Birinci yer değişikliği1939 yılında kale içinde gerçekleştirilmiştir. Tamirinin imkansız hale gelmesi ve güvenlik zaaflarının oluşması sonucu türbe, kale içinde kurulan karakolun yanında eski özelliklerine uygun olarak inşa edilmiş ve sandukalar yeni yerine nakledilmiştir.

1975 yılındaki ikinci nakilde ise türbe ve müştemilatı, Caber Kalesinden uzak bir noktaya,Karakozak mıntıkasına taşınmıştır. Nakil, 1968de Suriye tarafından yapımına başlanan Tabka Barajının Caber Kalesini tamamen sular altında bırakması riskine karşı gerçekleştirilmiştir. Nakil kararı 1973te alınmış; türbe, Caber Kalesinden 63 km kuzeyde, sınırımızın ise 37 km güneyindeki yeni yerine nakledilmiştir.

Öte yandan 1995 ve 2001 yıllarında Suriye rejimi, inşa edilen bir başka barajdan dolayı (Teşrin Barajı) suyun yükselmesi riskini gerekçe göstererek türbenin tekrar taşınmasını gündeme getirmiştir. Ancak yapılan müzakeler sonucunda türbenin tahkimat yapılmak suretiyle bulunduğu yerde muhafaza edilmesi hususunda 2003 yılında mutabakata varılmıştır. (23 Ocak 2003, Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanak). Gerek 1975teki nakil, gerekse 1995 ve 2001deki taşıma talebi, Türkiye-Suriye ilişkilerinde krizlere yol açmıştı. Suriye coğrafyasında egemen ve meşru bir devlet yapısıyla iş birliği yapmak yerine terör örgütleriyle masaya oturmayı tercih eden zihniyet Türk Dış Politikasını çuvallatmıştır. Komşusuna terörist ihraç ederek teröre kol kanat geren bir ülke pozisyonuna düşen Türkiye bölgede ciddi bir saygınlık ve prestij kaybına uğratılmıştır. Süleyman Şahın türbesini ve saygı karakolunu kuşatan Suriye PKKsının elebaşları Türkiyede ağırlanmıştır. Bu ibretlik hadise bir devletin halet-i ruhiyesindeki açmazın ta kendisidir. Bu manada PKK-AKP anlaşması sonucunda Türk Ordusu Suriyedeki kendi milli topraklarından çekilme iradesi gösteren hükümete payandalık etmiştir. Davutoğlu hükümeti Enver Müslümün ziyaretiyle eş zamanlı yapılan operasyonun içerdiği anlamı Türkiye Kamuoyu ile paylaşmak zorundadır. Bu operasyon kendi milli topraklarını koruyamayan Davutoğlu hükümetinin gayri yasal düşman güçlerle uzlaşarak vatan topraklarından çekilmesinden öte bir şey değildir. Ecdat ecdat diyerek ecdadın kemiklerini sızlatan AKPli zihniyet hayasız bir şekilde Anadolu Türklüğünün manevi kodlarıyla oynamaktadır. Türkiye sınır güvenliği olmayan, terörün yol geçen hanına çevirdiği, savunma pergellerini işletemeyen ve kendini terörün merhametine terk etmiş bir görüntü içindedir. Telaferi koruyamayan, Kerkükten bahsedemeyen, Yezidi Kürtleri Türkmenlere tercih edenler Süleyman Şah satrancında da Türkiyeye kaybettiren olmuştur.